Genellikle zayıflayan ahlâki değerlerimiz için herkesten duyarız: ‘Ya eskiden bunlar var mıydı? Olur muydu böyle şey? Bu tür ahlaksızlıklar kabul edilir gibi değil. İnsanlar nasıl da bozuldular!...’ Nedense kendimizi bu bahsedilenlerin dışında görürüz.
Ne demek istiyorum acaba? Siz kıymetli okuyucularımıza bu yazımızda ne mesaj sunmak istiyoruz acaba?
Bilindiği üzere memleketimizde rast gitmeyen birçok şey var. Köşemiz eğitim ağırlıklı olduğu için biz genellikle insanı içine alan konuları ele almaya gayret sarf ediyoruz. Biz bu yazımızda eski temellerinden tamamen uzaklaşmış olan insan ilişkilerini konu olarak seçtik. Bozulan değerlerimizden, alt-üst olan davranış şekillerimizden, yıpranan kültürel kimliğimizden, zayıflayan duygu birikimlerimizden söz edelim istiyoruz. Aslında her biri ayrı bir yazı konusu. Hele bir başlayalım Mevlâ hayırla devamını getirsin inşallah.
Etrafınıza şöyle bir bakın. Öyle sıra dışı olaylar cereyan etmekte ki. Girdiğiniz alışveriş mekânlarında, bindiğiniz vasıtalarda, merhabalaştığınız komşularınızda, işiniz icabı gittiğiniz resmi kurumlarda, mecburi ilişki içinde olduğunuz akrabalarınızda hatta en yakın olduğunuz evlatlarınızda üst düzeyde bir davranış bozukluğu hepimizin dikkatlerini çekiyordur. Çeşitli sosyal ortamlarda bir araya gelen insanlar bunları konuşuyorlar, dertleşiyorlar. Çoğumuzun bu durumdan memnun olmadığımız şikâyet ve yakınmalarımızdan anlaşılmakta.
Meselâ; Konya’nın diğer şehirlerimizden ayrı bir imajı var. Genellikle Konya mutaassıp, dindar bir çevre olarak bilinir. Fakat dindarlık sadece kılık kıyafet birikimi değildir. Bunun ahlâki hassasiyet boyutu gözden kaçırılmaması gereken önemli bir kısmıdır. İnsanlardan kendilerine yakıştırılan imaja uygun davranışlar sergilemesi beklenir. Konya’yı dışarıdan gözlemlediğinizde diğer şehirlerimizden pek de farkının kalmadığını veya olmadığını görebiliyoruz. Diğer şehirlerde mevcut davranış bozukluklarının aynıları veya bir benzerleri burada da var. Olması da gayet normaldir. Çünkü Konyalı da ayni değerlerin içinde yaşıyor. Bunu tabii karşılıyoruz. Ancak bu bozulmanın sebepleri araştırıldığında, konuşulduğunda herkes genelde ayni söylemi dile getiriyor. Deniyor ki: ‘Siz eskiden burayı görecektiniz, bu şehri üniversite gençliği bozdu.’
Hayır, kardeşim, sadece sen değil bütün şehirlerimizin halkı ayni söylemi dile getiriyor. Bir tek Konya değil; Erzurum, Erzincan, Şanlı Urfa, Eskişehir, Kütahya… Bütün şehirlerimizde ayni yakınmalar hâkim. Bugün yalnızca bu hususa doğru bir bakış atfedelim istiyoruz Rabb’imizin inâyetiyle inşallah.
‘Bu şehri üniversite gençliği bozdu. Eskiden böyle miydi buralar.’ Söylemi üzerine yoğunlaşalım istiyoruz. Şimdi tamam. Hakikaten üniversite gençliğinin müthiş bir ahlâki zayıflık içinde olduğu ve onların yaptığı uygunsuz, edep ölçülerine sığmayan davranışlarının toplumun genel ahlâki yapısını menfi etkilediği reddedilmeyecek bir gerçek. Hatta fütursuzca ve pervasızca sergilenen kendi değerlerimize taban tabana zıt olan ahlaksızlık içeren yanlış tavırların yaygınlaşmasına üniversite gençliğinin sebep olduğu kesinlikle doğru. Kabul ediyoruz.
Ancak bizim yana yana söylemek istediğimiz şey şu: O zaman kardeşlerim, siz bunları gidermek adına neler yaptınız? Sorularım peşi sıra geliyor sıkı durun ve lütfen bugün bu soruları vicdânınıza sorun. Hemen şimdi sorun ve rica ediyorum cevaplarınızı da verin. Kendinize ‘Ben de suçlu muyum acaba?’ diyebilecek misiniz? Evet, sormaya başlıyorum;
Sizin bu ahlâki zayıflığın yaygınlaşmasında hiç olumlu katkınız oldu mu? Düzeltme duyarlılığı için ne çeşit bir çalışma isteği oldu içinizde? Sizin bu şikâyetçi olduğunuz hususları yeniden yapılandırmanız için gayretleriniz neler? Hem bireysel hem aile olarak o beğenmediğiniz gençlere sahip çıkmak adına adımlarınız oldu mu? Şehrinizde sizin de hep şikâyetlendiğiniz olumsuz davranışları gidermek için arkadaşlarınızla oturup ortak kararlar aldınız mı? Yalnız yapamayacağınızı anlayıp resmi, yerel veya sivil toplum kuruluşlarından yardım isteniz mi?
Karanlığa kalk bir mum da sen yak.
Bunlar yapılmadan sadece şikâyet etmek, yakınmak ne ki? Sadece lafazanlık. Gençleri beğenmediğinizi, ahlaksızlıkları onaylamadığınızı belirtmek yetersiz. ‘Bu da bir şeydir’ deme. Kalk menfilikleri gidermek adına bir şeyler yap. Hep etrafındakilerden bekleme. Ben de varım de. Şahit olduğun, yaygınlaşmasından korktuğun davranışları işleyenlere bakıp geçme, en güzel leyyin bir üslupla uyar, nasihat et. O gençleri evine çağır, sohbet et, yemek yedir. Fedâkarlık yap, cebine mümkünse burs gibi olabilecek harçlıklar koy, kendine bağla. İslam kardeşliğini sergile de sana meftun olsun. Gönlüne gir. Elin çağdaşları onun gönlünü kapmadan sen gir gönle. Sahabe gibi ol. Al onu kurtar çağın yanlışlarından. Herkes üç kişi kurtarsa fena mı olur? Ümitsiz değiliz ama maalesef bizim insanımız malına, mülküne sahip çıktığı kadar kendi evindeki çocuğuna sahip çıkamıyor? Şâirin dediği gibi diyelim bizde:
“Sahipsiz olanın batması haktır
Sen sahip olmazsan bu vatan batmayacaktır.”
İyiliklerle, güzelliklerle kalın. Ayni hususa yine devam edeceğiz inşallah.
Bilindiği üzere memleketimizde rast gitmeyen birçok şey var. Köşemiz eğitim ağırlıklı olduğu için biz genellikle insanı içine alan konuları ele almaya gayret sarf ediyoruz. Biz bu yazımızda eski temellerinden tamamen uzaklaşmış olan insan ilişkilerini konu olarak seçtik. Bozulan değerlerimizden, alt-üst olan davranış şekillerimizden, yıpranan kültürel kimliğimizden, zayıflayan duygu birikimlerimizden söz edelim istiyoruz. Aslında her biri ayrı bir yazı konusu. Hele bir başlayalım Mevlâ hayırla devamını getirsin inşallah.
Etrafınıza şöyle bir bakın. Öyle sıra dışı olaylar cereyan etmekte ki. Girdiğiniz alışveriş mekânlarında, bindiğiniz vasıtalarda, merhabalaştığınız komşularınızda, işiniz icabı gittiğiniz resmi kurumlarda, mecburi ilişki içinde olduğunuz akrabalarınızda hatta en yakın olduğunuz evlatlarınızda üst düzeyde bir davranış bozukluğu hepimizin dikkatlerini çekiyordur. Çeşitli sosyal ortamlarda bir araya gelen insanlar bunları konuşuyorlar, dertleşiyorlar. Çoğumuzun bu durumdan memnun olmadığımız şikâyet ve yakınmalarımızdan anlaşılmakta.
Meselâ; Konya’nın diğer şehirlerimizden ayrı bir imajı var. Genellikle Konya mutaassıp, dindar bir çevre olarak bilinir. Fakat dindarlık sadece kılık kıyafet birikimi değildir. Bunun ahlâki hassasiyet boyutu gözden kaçırılmaması gereken önemli bir kısmıdır. İnsanlardan kendilerine yakıştırılan imaja uygun davranışlar sergilemesi beklenir. Konya’yı dışarıdan gözlemlediğinizde diğer şehirlerimizden pek de farkının kalmadığını veya olmadığını görebiliyoruz. Diğer şehirlerde mevcut davranış bozukluklarının aynıları veya bir benzerleri burada da var. Olması da gayet normaldir. Çünkü Konyalı da ayni değerlerin içinde yaşıyor. Bunu tabii karşılıyoruz. Ancak bu bozulmanın sebepleri araştırıldığında, konuşulduğunda herkes genelde ayni söylemi dile getiriyor. Deniyor ki: ‘Siz eskiden burayı görecektiniz, bu şehri üniversite gençliği bozdu.’
Hayır, kardeşim, sadece sen değil bütün şehirlerimizin halkı ayni söylemi dile getiriyor. Bir tek Konya değil; Erzurum, Erzincan, Şanlı Urfa, Eskişehir, Kütahya… Bütün şehirlerimizde ayni yakınmalar hâkim. Bugün yalnızca bu hususa doğru bir bakış atfedelim istiyoruz Rabb’imizin inâyetiyle inşallah.
‘Bu şehri üniversite gençliği bozdu. Eskiden böyle miydi buralar.’ Söylemi üzerine yoğunlaşalım istiyoruz. Şimdi tamam. Hakikaten üniversite gençliğinin müthiş bir ahlâki zayıflık içinde olduğu ve onların yaptığı uygunsuz, edep ölçülerine sığmayan davranışlarının toplumun genel ahlâki yapısını menfi etkilediği reddedilmeyecek bir gerçek. Hatta fütursuzca ve pervasızca sergilenen kendi değerlerimize taban tabana zıt olan ahlaksızlık içeren yanlış tavırların yaygınlaşmasına üniversite gençliğinin sebep olduğu kesinlikle doğru. Kabul ediyoruz.
Ancak bizim yana yana söylemek istediğimiz şey şu: O zaman kardeşlerim, siz bunları gidermek adına neler yaptınız? Sorularım peşi sıra geliyor sıkı durun ve lütfen bugün bu soruları vicdânınıza sorun. Hemen şimdi sorun ve rica ediyorum cevaplarınızı da verin. Kendinize ‘Ben de suçlu muyum acaba?’ diyebilecek misiniz? Evet, sormaya başlıyorum;
Sizin bu ahlâki zayıflığın yaygınlaşmasında hiç olumlu katkınız oldu mu? Düzeltme duyarlılığı için ne çeşit bir çalışma isteği oldu içinizde? Sizin bu şikâyetçi olduğunuz hususları yeniden yapılandırmanız için gayretleriniz neler? Hem bireysel hem aile olarak o beğenmediğiniz gençlere sahip çıkmak adına adımlarınız oldu mu? Şehrinizde sizin de hep şikâyetlendiğiniz olumsuz davranışları gidermek için arkadaşlarınızla oturup ortak kararlar aldınız mı? Yalnız yapamayacağınızı anlayıp resmi, yerel veya sivil toplum kuruluşlarından yardım isteniz mi?
Karanlığa kalk bir mum da sen yak.
Bunlar yapılmadan sadece şikâyet etmek, yakınmak ne ki? Sadece lafazanlık. Gençleri beğenmediğinizi, ahlaksızlıkları onaylamadığınızı belirtmek yetersiz. ‘Bu da bir şeydir’ deme. Kalk menfilikleri gidermek adına bir şeyler yap. Hep etrafındakilerden bekleme. Ben de varım de. Şahit olduğun, yaygınlaşmasından korktuğun davranışları işleyenlere bakıp geçme, en güzel leyyin bir üslupla uyar, nasihat et. O gençleri evine çağır, sohbet et, yemek yedir. Fedâkarlık yap, cebine mümkünse burs gibi olabilecek harçlıklar koy, kendine bağla. İslam kardeşliğini sergile de sana meftun olsun. Gönlüne gir. Elin çağdaşları onun gönlünü kapmadan sen gir gönle. Sahabe gibi ol. Al onu kurtar çağın yanlışlarından. Herkes üç kişi kurtarsa fena mı olur? Ümitsiz değiliz ama maalesef bizim insanımız malına, mülküne sahip çıktığı kadar kendi evindeki çocuğuna sahip çıkamıyor? Şâirin dediği gibi diyelim bizde:
“Sahipsiz olanın batması haktır
Sen sahip olmazsan bu vatan batmayacaktır.”
İyiliklerle, güzelliklerle kalın. Ayni hususa yine devam edeceğiz inşallah.