Borçlanırsan Yaşarsın

Süleyman Küçük

Kapitalist sistem sözde insanların lehine olan kuralları ile dünya hayatı için en iyi ekonomik sistem olarak gösterilmeye çalışılsa da, esasında insan varlığına karşı en saldırgan ekonomik sistem olarak düzenlenmiştir.

Çünkü kapitalizm dünya hayatındaki her şeyi, alınıp satılacak mal olarak görür.

Uygulandığı her yerde, insan hayatı için gerekli olan tüm varlık ve mefhumları, alınıp satılacak bir meta, yani mal haline dönüştürmüştür.

Buna insan hayatı da dâhildir.

Bu sebeple kapitalist rejimler, hammaddesi insan olan yeni bir canlı varlık türü üretme amacının hayata geçirilmiş halidir.

Kapitalizm insana insan olarak değil, kişiye bağlı olarak değer olarak biçmesi sebebiyle görünüşte insani sermayeyi kendi kendinin girişimcisi olarak tarif etmesine rağmen insanı insan olarak değil, işe yaradığı kadar değerli görür.

Bunun en açık bir şekilde görüldüğü alan finans ve iletişim sistemidir.

Türkiye’de de dünya da olduğu gibi, küresel finans sistemi bütün insanlara birden fazla kredi kartı vermek, borç ve kredi temin etmek için adeta saldırganlaştığını ve son yıllarda ülkemizi nasıl bir “krediye hücum” diyarına ve içinde çıkılmaz bir borçlu insanlar devleti ve borçlular ülkesine dönüştürdüğünü görüyoruz.

Dünyayı sınırlı kaynakların varlığıyla, insanı ise ihtiyaçlarının sınırsız olmasıyla tanımlayan bu sistem, ekonomiyi de insanların sınırsız ihtiyaçları ile bu ihtiyaçları karşılayan malların üretildiği kaynaklar arasında bir uyumsuzluğu giderecek yapı olarak tanımlar.

Ekonomik yapılanmayı kurarken ihtiyaçlarının sınırsız, buna karşılık kaynakların kıt, yani sınırlı olduğu kabul edildiği için insan sürekli olarak kıt kaynaklardan en fazla elde edebilmek için yönlendirilir ve bu tahrik durumunun sürekli bir şekilde devam edebilmesi için de her yol mubah olarak görülür.

İnsanlara kaynakların sınırsız olması halinde tercih sorununun sınırlı olabileceği düşündürülmez, hatta bu düşüncenin yanlış olabileceğini düşünmesine fırsat bile verilmez.

Bu düşüncenin oluşmaması için de günümüzde insanların ihtiyaçlarını karşılamak için üretilen mal ve hizmetlerin meta karakterine uygun olarak üretildiği gibi yeryüzünde insanların herhangi bir bedel ödemeden hak sahibi oldukları varlıklarda mal olarak belirlenmiş ve pazarlama sistemine dâhil edilmiştir.

Beslenmeden barınmaya, giyimden eğitim materyallerine kadar hemen hemen tüm ihtiyaçlarımızı satın alma yoluyla piyasadan karşılanmasını zorunlu hale getirilmiştir.

Öyle ki; insanların kendi bahçelerinde ihtiyaçları kadar bile olsa domates veya biber yetiştirmelerine kalkıştıklarında fide ve gübreyi bile satın almaları zorunlu hale getirilmiştir.

Bu durum sadece gıda maddelerinde geçerli değildir.

İnsanlar giyimin da metalaştırılması sonucunda annelerinin kazak ördüğü zamanlardan kısa sürede hayli uzaklaşarak moda algıları sonucunda bütün giysilerini hazır giyim ürünü olan tekstil –ürünlerini daha ucuz buldukları için piyasadan temin yoluna itildiler.

Öyle ki artık özellikle hafta sonlarında dışarıda yemek, marketlerden ailece alışveriş yapmak insanların rutini olup çıktı.

Dahası Devletin asli görevi olan ve herkesin ücretsiz ve eşit bir şekilde alması gereken eğitim özel okullar, özel üniversiteler ve özel kurslarla birlikte meta haline getirilmiş oldu.

Koruyucu ve tedavi edici olan birinci basamak sağlık hizmetlerinin bile metalaştırılıp mübadelesinde insanların maddi güçlerini aşacak şekilde bedellerle sunularak, maddi imkânı olanları daha da ayrıcalıklı yapan özel sağlık hizmetleri sigortaları tesis edilerek toplum burada bile ayrıştırıldı.

Yine insanların devlet güvencesinde hızlı ve ucuz bir şekilde ulaşmaları gereken iletişim hizmetleri özeleştirme adı altında daha hızlı ve biraz daha yavaş sınıflara ayrılarak insanların hayatında olmazsa olmaz hale getirilen cep telefonu ve internet iletişimini taahhüt sürelerinin sonunda abonelerine hayatı zehir edecek faturalar gönderen özel şirketlere devredildi.

Bütün bunların elde edilmesi için ise, tek bir yol var.

Mal ve hizmetleri elde etmek istiyorsan, borçlanacaksın.

FARKINDA MIYIZ?

2001 ekonomik krizi sonrasında adım adım inşa edilen borç siyasetinin nasıl yönetildiğini hatırlatmaya çalıştık.

Bu uygulamalarla açık seçik bir şekilde devlet kurumları aracılığı ile aşağıdan yukarıya bir servet transferi yani tek taraflı bir saadet zinciri oluşturulmuştur.

Devlet eliyle yürütüldüğü ifade edilen “yoksulluğu azaltma” projesinin arkasında derinleşen toplumsal eşitsizlikler ve süregelen krizlerden başka bir şey yoktur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.