Sanayileşme süreci ilerledikçe ülkeler yeni yatırımları finanse etmek için mali kaynaklar bulma yoluna gittiler. Kimi devletler kendi millî kaynaklarını değerlendirip, kalkınmalarını gerçekleştirirken kimi devletler de dış borçlanma yolunu seçtiler.
İşte bu dış borçlanma yolunu seçen ülkelerden biride Türkiye’dir. Hatta Türkiye’de borçlanma olgusu o kadar normal sayılır hale gelmiştir ki “Borç yiğidin kamçısıdır” ifadesi ile borçlanma, kalkınmada kamçı olarak görülmüştür.
Türkiye’nin hem iç borcu hem de dış borcu aşırı bir derecede artmıştır.
Türkiye, 1950’li yıllarda almaya başladığı ABD dış yardım kredileriyle zaman içinde vazgeçemeyeceği bir borç alımları periyodu içine girmiştir. Batılı Finans Kurumları’na “Borç yiğidin kamçısıdır” diyerek borçlanan Türkiye, her yıl milyarlarca dolar dış borç ve faizi ödemesine rağmen borçları azalacağı yerde sürekli artmıştır. Çünkü Türkiye, dış borç alarak borç ödemelerini yapmıştır. Bu ise dış borç tutarının artmasına sebep olmuştur.
Ülkeler, borç almanın bedeli olarak sürekli devalüasyonlara veya kur ayarlamalarına giderek, millî ekonomik değerlerin çok ucuz fiyatlarla dışarıya gitmesine ve yabancı ülkelerden yapılan ithalatın da artan bir oranda yükselmesine razı olmaktadırlar. Bu ise borçlu bir ülkede fiyat artışlarını körükleyerek enflasyonu önlenemez hale getirmekte ve ekonomiyi bir çıkmaza sürükleyerek batağa götürmektedir.
“Borç yiğidin kamçısıdır” denilerek alınan faiz eklentili dış borçlar, kalkınmada kamçı değil, bunun tersine ekonomiyi tahrip eden bir dinazor olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de dış borçlar arttıkça, “Borç yiğidin kamçısıdır” savunmasının “öldüren kamçı” olduğu gerçeği açık ve net bir biçimde kendisini göstermiştir.
İşte bu dış borçlanma yolunu seçen ülkelerden biride Türkiye’dir. Hatta Türkiye’de borçlanma olgusu o kadar normal sayılır hale gelmiştir ki “Borç yiğidin kamçısıdır” ifadesi ile borçlanma, kalkınmada kamçı olarak görülmüştür.
Türkiye’nin hem iç borcu hem de dış borcu aşırı bir derecede artmıştır.
Türkiye, 1950’li yıllarda almaya başladığı ABD dış yardım kredileriyle zaman içinde vazgeçemeyeceği bir borç alımları periyodu içine girmiştir. Batılı Finans Kurumları’na “Borç yiğidin kamçısıdır” diyerek borçlanan Türkiye, her yıl milyarlarca dolar dış borç ve faizi ödemesine rağmen borçları azalacağı yerde sürekli artmıştır. Çünkü Türkiye, dış borç alarak borç ödemelerini yapmıştır. Bu ise dış borç tutarının artmasına sebep olmuştur.
Ülkeler, borç almanın bedeli olarak sürekli devalüasyonlara veya kur ayarlamalarına giderek, millî ekonomik değerlerin çok ucuz fiyatlarla dışarıya gitmesine ve yabancı ülkelerden yapılan ithalatın da artan bir oranda yükselmesine razı olmaktadırlar. Bu ise borçlu bir ülkede fiyat artışlarını körükleyerek enflasyonu önlenemez hale getirmekte ve ekonomiyi bir çıkmaza sürükleyerek batağa götürmektedir.
“Borç yiğidin kamçısıdır” denilerek alınan faiz eklentili dış borçlar, kalkınmada kamçı değil, bunun tersine ekonomiyi tahrip eden bir dinazor olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de dış borçlar arttıkça, “Borç yiğidin kamçısıdır” savunmasının “öldüren kamçı” olduğu gerçeği açık ve net bir biçimde kendisini göstermiştir.