Bu bir Türk atasözüdür. Börü; kurt demektir. Başka bir versiyonu da; “sürüden ayrılanı kurt yer” şeklindedir. Gerçekten serkeşlik yapıp, toplumdan ve sürüden ayrılan insan veya hayvanların başına çeşit çeşit belalar gelmektedir. Küçük parçaların yenmesi ve yutulması daha kolaydır. Onun için bugün büyük devletlerin politikası “parçala ve yut” tur.
Haçlıların ve Yahudilerin Müslüman ve özellikle Müslüman Türk korkusu tekrar nüksetmiştir. Geçmişte İslam âleminin bayraktarlığını yapan, altı yüz sene karşılarına yıkılmaz abideler misali dikilen, onların dünyanın her tarafını sömürüp kemirmelerine müsaade etmeyip, tekerlerine taş koyan dedelerimizden şiddetle çekinmişler, arsızlık yapan çocuklarını bile “Türkler geliyor, uslu durmazsan seni Türklere veririm” diye korkutmuşlar, hepsi birleşip Haçlı Seferleri adı altında kökümüze kezzap suyu dökmek için gelmişler ama, önce Allah’ın yardımı, sonra da ecdadımızın birlik ve beraberliği sayesinde buna muvaffak olamamışlar, ne yaptılarsa Osmanlıyı dünya siyaset sahnesinden atamamışlar, milyonluk ordularla bunu başaramamışlar.
Erkekçe, mertçe, savaş meydanlarında bunun yapılamayacağını anlayınca, en adi ve alçak yola başvurup, içimizdeki etnik gurupları tahrik etmişler, birlik ve beraberliğimize kast edip, içimize fitne ve fücur tohumları ekmişler, “İslâm Kardeşliği” ortak paydasını imha ve izale ettirip, ırkçı duyguları dürtüp, herkesin ayrı bir yöne gitmesini sağlamışlar ve Osmanlıyı kendi evlatlarına boğdurmuşlardır.
Bu oyuna gelip dedesini ve babasını inkâr cihetine giden nesillerin yeni yeni şuurlanıp kendine geldiklerini, şöyle birazcık kalkınıp, söz sahibi olmaya başladıklarını görünce, “Bunlar tarihte olduğu gibi yine bizim karşımıza dikilip tekerimize taş koyacaklar” korku ve telaşı ile tekrar aynı oyunları sahneye sürmüşler, Bizans Oyunlarının yeni versiyonlarını uygulamaya başlamışlar, Ermeni belasından sonra Türk-Kürt, Alevi-Sünni, PKK-KCK gibi birçok ayrılıkçı söylemlerle içimizdeki beyinsizleri kullanmaya başlamışlardır. Şair der ki:
Ölmedi bu millet ölmez şanlıdır
İşte şemşîr-i celâdet kanlıdır
Bu millet tarihinde ne isyanlar, ne ihtilallar, ne Celaliler, ne Patronalar, ne Kavalalılar… görmüştür, tecrübelidir, ölmez, yok olmaz, bitmez, çünkü bu devleti kuranlar “devlet-i ebed müddet” diye kurmuşlar, mayasını ona göre çalmışlar ama Anadolu’daki anaların ağladığı kalır.
Osmanlı bir zamanlar 21,5 milyon kilometre kare toprağa ulaşmış. Bugün bir milyon bile yok 780 kilometre kare. Parçalamışlar, bölmüşler, yutmuşlar fakat yutanların boğazında kalmış, midelerine oturmuş hazmedememişler. İşte Balkanlar, İşte Ortadoğu, işte Kafkaslar. Hangisi huzur ve saadet buldu? Balkanlar ve Kafkaslar Rus zulmü altında inim inim inledi, hâlâ bunun acısını çekiyorlar, Ortadoğu devletleri ise Yahudi katliamları ve iç karışıklıklar sebebiyle hâlâ bir tek huzurlu gün göremedi ve buralar şimdi Osmanlıyı mumla arıyor ve “Osmanlı gitti, huzur bitti” diyorlar.
Haçlıların oyununa gelen insanların sonu felaket olmuş, aynen şimdiki gibi bu oyuna gelip isyan eden ve birçok insanın ölmesine sebep olan Şeyh Said, kullanıldığını ve çevrilen fırıldakları anlayıp Diyarbakır’daki mahkemesinde; “Bizim en büyük düşmanımız İngilizlerdir” (1) demiştir ama, torunları bugün yine aynı hataya düşüp Haçlı oyunlarına kurban olmaktadırlar.
Aziz vatanı bölüp güya bir devlet kurma emelinde olan kişiler, Allah muhafaza bu niyetleri gerçekleşse onlar şad ü handan mı olacaklar? asla. Devlet geleneği bir tecrübe ve süreç işidir, deveden inip devlet olmaya kalkan Arap devletlerinin hali görülüyor. Trilyon dolar petrol geliri olan bu devletlerde bile mezhep veya aşiret liderleri ve dar çerçevede etrafındakiler har vurup harman savuruyorlar, normal halk ise sefalet içinde kıvranıyor. Her şeyin bir sonu var derler, birde birkaç sene sonra petrolün bittiğini veya yeni teknolojiler sayesinde petrole bağımlılığın azaldığını düşünürsek acaba bunların hali ne olur? Biz vatanımızdan bir karış yer vermeyiz ama, muhtemel bir Kürt devleti kurulsa bile, akıbeti bunlardan da kötü ve acınacak durumda olur, çünkü realite şu ki; “Bölüneni börü yer.”
-----------------
1- Yavuz Bülent Bâkıler, “Türkistan Türkistan”, TDV Yay. 7. Baskı, Ankara 1197, s. 127.