Bizim Kıvılcımlarımız

Nevzat Laleli

Hatıralar canlanıyor yazı serisi

Gençlik dergimizle şubelerimize ve gençlerimize ulaşıyor isek de henüz çocuklarımıza ulaşamıyorduk. Hâlbuki “Bu günün küçüğü, yarının büyüğü…” değil mi idi. “Ağaç yaşken eğilmez miydi?” “Çocuk boş bir sayfadır. Ona ne yazarsan onda o görünür” değil miydi?

Gençlik dergisi yayın kurulunda aylık toplantılarımıza katılan (merhumlar) Mehmet Akif İnan ve Rıfkı Kaymaz’lar, Ahmet Efe ve Hasan Demir’ler, Ömer Vehbi Hatiboğlu, Selim Er ve Erbay Kücet gibi değerli yazar ve hatip arkadaşlarımızla yaptığımız istişarelerde Gençlik dergisine bir kardeş daha kazandırmamız gerektiğine işaret ederek derginin hazırlanmasında emeği gecen arkadaşlarımıza görev verdik.

İsviçre’de Zurich’de evinde misafir kaldığımız bir Karamanlı kardeşimizin hanımı; “Çocuklarımız Hıristiyan okullarına gidiyor ve orada Hıristiyan kültürü ile yetişiyorlar. Çocuklarımızı kurtarın” diyerek beni ikaz etmiş, ben de bu olayı Yayın kurulumuza getirmiştim. O günün şartlarında bir çocuk dergisi çıkartılması için vermiş olduğumuz karar artık bizi böyle bir dergi çıkarmaya yoğunlaştırmış bulunmaktaydı.

Gençlik dergimizin yayına başlamasından iki sene kadar sonra çocuk dergimiz “KIVILCIM Dergisi” uzun adıyla “Çocukların sevgilisi KIVILCIM”  yayın hayatına başlamış oldu.

Türkiye’de dergiler öyle büyük traj (baskı sayısı) yapamazlar. Benim diyen çocuk dergileri 1000 adet, bilemediniz 2000 adet basılır ve dağıtılırlar. Hâlbuki Gençlik ve Kıvılcım Dergilerimiz 20’şer bin traj yapmaktaydılar ve ülkemizin her yerine ulaşıldığı gibi Avrupa’daki aboneleri vasıtasıyla oralara da ulaşmaktaydı.

Çocuk dergimizin çizgilerini ve resimlerini Ahmet Yozgat kardeşimiz yapıyordu. Eline aldığı kalem ve fırçasıyla o kadar hızlı ve güzel resimler çıkartıyordu ki kendisini takdir ve tebrik etmeden geri kalamıyordum.

ÇOCULAR İÇİN BİR YAZI

İmanlı bir insanın imandan sonra dikkat edeceği en önemli şey, ne yaparsa yapılanın en güzelini yapmaktır. Bu bir terbiye, bir medeniyet ölçüsüdür. Atalarımızın bıraktıkları tarihi eserlere bu gün elimizde çok daha modern alet ve cihazlar olduğu halde, hayranlıkla seyrediyoruz. Dedelerimiz bu eserleri nasıl yaptılar acaba, diyoruz.

Kur’an-ı Kerimde; “Allah, verilen görevi güzel yapanı sever” buyurmaktadır.

Bu konuyu dile getiren ve Kıvılcım’da yayınlanan bir hikâye şu şekildedir.

“Bir iş yerinde çalışan ama aynı işi yapan iki işçi biri, yevmiye (günlük) olarak 10 para alıyor diğeri ise 5 para alıyormuş.

Sevgili çocuklar,

Burada size iki açıklama yapmam gerekiyor.

Biz şimdi birimi “lira” olan parayı kullanıyoruz. Ama eskiden birimi “para” olan paralar kullanılırmış. İşte hikâyemiz böyle bir devirde geçiyor.

Bu gün bile Anadolu’muz da birisi diğerini kızdığı zaman ona; “Sen beş paralık adamsın” diyerek onu kötülemeye çalışır. Gelelim hikâyemize;

Çalıştığı iş yerinden 5 para yevmiye alan işçi önceleri kendi içinden; “Bu haksızlıktır. Ben arkadaşımla aynı işi yaptığım halde niçin o benden iki kat fazla para alıyor” dermiş.

Bir müddet sonra dayanamamış, işimden atılırım korkusuna rağmen, Ağa’ya (işverene);

“Efendim. Ben arkadaşımla iş yerinizde çalışıyoruz ve aynı işi yapıyoruz. Siz ona işinin karşılığı olarak günde 10 para, bana ise 5 para veriyorsunuz? Bu haksızlık olmuyor mu?” deyivermiş.

İŞÇİLER SINAVA ÇEKİLİYOR

Ağa (Patron), işçisinin sözlerini sükunetle (öfkelenmeden) dinlemiş ve;

“Peki, evladım. Yarın bunu seninle bir daha konuşalım” demiş.

Ertesi günü Ağa önde, iki işçisi arkasında düşmüşler yola… Geniş bir alana gelmişler. Ağa burada durmuş ve her iki işçisine seslenerek;

“Buradan bir şeyler görüyor musunuz, çocuklar?” demiş.

Her iki işçi de ta uzaklardan bir kervanın geçtiğini görmüşler ve dönüp Ağa’ya;

“Hayli uzakta, geçmekte olan bir deve kervanı görüyoruz” demişler.

“Peki” demiş Ağa. Sonra o 5 para alan adamına dönerek,

“Bak bakalım, bu kervan nereye gidiyormuş?” diye sormuş.

“Beş paralık adam” uzun yolu yürüyerek gitmiş ve sonra da geri gelmiş ve;

“Bağdat’a (eskiden bizim olan Irak da bir şehir) gidiyormuş, efendim” demiş.

Sonra Ağa diğer adamına dönerek;

“Oğlum bir de sen öğren bakalım. Bu kervan nereye gidiyormuş?” diye sormuş.

O işçi de o uzun yolu yürüyerek gitmiş, öğreneceğini öğrenmiş ve geri gelmiş;

“Efendim” demiş, Ağa’ya;

“Bu kervan 3 gün önce İstanbul’dan yola çıkmış. Bağdat’a gidiyormuş. Kervanda 40 deve var. Bunların yarısının yükü süs eşyaları, diğer yarısı ise ev eşyaları taşıyormuş. Kervan Bağdat’tan dönerken ipekli eşyalar alacakmış. Kervanda 10 kadar tüccar ve 10 kadar da muhafız varmış” diyerek ayrıntılı bir bilgi takdim etmiş.

Sonra Ağa, o “Beş paralık adama” dönerek;

Anladın mı, oğlum” demiş. “Ona niçin 10 para veriyorum da sana 5 para veriyorum”

Sevgili çocuklar,

Çok dikkat edin. Günümüzün ilmini, fennini ve özellikle bir yabancı dilini öğrenin.

Hayatta muvaffak (başarılı) olabilmek için 10 paralık adam olmaya gayret edin.

Sakın, 5 para yevmiye bana yeter diye düşünerek “beş paralık adam” olmayın.

Olur mu?”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.