Hayat bir işinize yaramadıysa, boşu boşuna geçtiyse, onu yitirmekten neden korkar insan?
***
Daha yaşayıp da ne yapacaksın?
***
Niçin hayat sofrasında, karnı doymuş bir çağrılı gibi kalkıp gidemiyorsun?
***
Niçin günlerini, yine sefalet içinde yaşanacak; yine boşuna geçip gidecek başka günler katmak istiyorsun?
***
Hem sonra, ne kadar yaşarsanız yaşayın, ölümde geçireceğiniz zamanı değiştiremezsiniz…
***
Ölümden ötesi hep birdir…
***
Bunca boş yaşamışlığı neden insan daha ulvi şeylerle doldurmaya gayret etmek yerine, dört duvar, dört teker idealinde ömürleri güherçileli bir bez gibi çürütüp gider…
***
Neden insanlığa hizmetle bereketlenecek ömürlerimiz, her defasında nefsi çırpınışlarla kısalır, güdükleşir bizim için zaman…
***
Bizden önce geçip gidenlerin, kan bağlarımızın her geçen gün daha bir kötü kopyası olurken, dünya imtihanında tamda 100’lük puan alacağı işlere neden sırt çevirir, ihtirastan uyuşmuş beyinlerimiz…
***
Şair Sedat Hünkar dizelerinde içinde bulunduğumuz, müzmaile dönmüş ömürlerimizin, sağlıklaştırma reçetesini bakın nasıl veriyor;
“Toprağa verilse bile can bulur
Öldükten sonrada arşta görülür
Hem ölü hem diri canlı olandır
İnsan da ölümsüzlük geni Hızır’dır
Var olanlarda uyandırmalı geni”
***
Bir HIZIR edasıyla etrafımızda bulunan ruhlara, hayatlara dokunduğumuzda bitecek bu güherçileli yaşam…
***
Tandır diplerinden bir ok gibi fırlayan papatyalar gibi açarak, bereketli bohçalarını sırtlanmalıyız omuzlarımıza...
***
Sadece Hıdrellezler de, balkonlarda ev ve araba için HIZIR aramak yerine, etrafımızdaki hayatlara HIZIR gibi yetişmek muradıyla…
***
Bismillah…