Birlikte yaşama sanatı

Ufuk Turu Toplantıları-6nın ikinci oturumunda birlikte yaşamanın Müslümanlar için hiçbir zaman problem oluşturmadığı belirtildi ve İslamda dostluk ile barışın esas alındığı belirtildi
(2. BÖLÜM)
Harun Tokak – Diyalog Çağrıları ve Sonuçları:
Farklı kesimler arasında bir iletişimsizlik vardı. Bu iletişimsizlik toplumda başka gerginlikleri de tetikledi. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu “Koskoca Anadolu’ya sığmayan bizler küçücük bir hücreye sığdık” diyordu. İletişimsizlik bir ülkenin her türlü kültürünü yok eder. Biz yıllarca diyalogu savunduk. Bir şeyi yazmak daha kolay fakat icra etmek daha zor. Türkiye’nin yetkin insanlarının fikirlerini alarak bu çalışmayı sürdürdük. Ülkemizde gerginlik alanları hiç bitmedi. Bugün de büyük ölçüde devam ediyor. Biz işe insanlara ödül vererek başladık. Sanatıyla, şarkılarıyla, hizmetleriyle insanlığı sevgiye çağıran insanları ödüllendirerek başladık. 1995’de Bosna’da savaş devam ederken Dünya Karması ile Türk Milli Takımı arasında bir maç organize ettik. Bu maçın geliriyle Bosna’da üç tane okul açtık. Babalarının savaştığı bu ülkede açılan bu okullarda farklı din ve ırktan çocuklar aynı sınıflarda okumaya başladılar. Bu okullarda birlikte yaşama pratiği kazandırılıyor. Bu okullarda ötekine düşman olmayan ve diyalogu benimseyen bir insan modeli yetiştiriliyor.
Yine 1998 yılından buyana düzenlenen Abant Toplantıları’na ülkemizin çok seçkin insanları katıldı. Bu toplantılar sayesinde aydınlarımız kendileriyle taban tabana zıt kişilerle tanışma ve temas etme imkânı buldu. Bu toplantılarda sonuç bildirisinden öte bir “Abant Ruhu” doğdu. Zorda olsa farklı düşünen insanların bir arada yaşayabileceği görüşü kabul görmeye başladı. Toplantıların Türkiye’nin tanıtımına ve imajına da katkısı oldu. Son toplantı Erbil’de yapıldı. Kürt meselesi konuşuldu. Erbil’deki toplantıya katılan ve iyi bir Ortadoğu uzmanı olan Cengiz Çandar 15 Şubat 2009 tarihli Radikal gazetesindeki köşe yazısında şu çarpıcı ifadeleri kullanıyor; “Abant Platformu toplantısı için Erbil’e ayak basan üniformasız 100 Türk aydınının buradaki oluşturduğu sinerjiden üreyen gücün, 700 bin üniformalı personele sahip TSK’nın Kandil Dağı üzerindeki etkisinden çok daha etkili olduğunu yerinde gözlemledik”.
Vakfımızda kültürler arası diyalog platformu oluşturuldu. Bu sayede İslam’ı daha yakından tanıdılar. Diyalog en önemli yoldur. Öncelikle o insanları iftar sofralarımıza davet ettik. Birlikte yaşama pratiğine bu çalışmaların katkısı çok büyüktür. İslam’ın nurlu çehresini karartan her şeye karşıyız.
II. OTURUM: “İSLAM TARİHİNDEN BİRLİKTE YAŞAMANIN İLK ÖRNEKLERİ”  
Toplantıların ikinci oturumu 17 Mayıs günü saat 10.00 da başladı. İslam tarihinde birlikte yaşamanın ilk örneklerini konu edinen bu oturumun başkanlığını Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Abdullah Özbek yaptı. Bu oturumda “Medine Vesikası”yla ilgili bir konuşma yapacak olan Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç mazereti nedeniyle toplantıya katılamadı. Onun yerine Selçuk Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü’nden emekli olan Prof. Dr. Şerafettin Gölcük bir konuşma yaptı. Bu oturumda ilk olarak İSAM Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Ahmet Özel “Birlikte Yaşamanın İslami Temelleri” hakkında bir konuşma yaptı. İkinci olarak Prof. Dr. Şerafettin Gölcük, daha sonra ise Selçuk Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Önkal “Medine ve Dört Halife Dönemi” konulu bir konuşma yaptı.
Doç. Dr. Ahmet Özel – Birlikte Yaşamanın İslami Temelleri:
Müslümanlar 15 asırlık İslam tarihi boyunca kendi inançlarını paylaşmayan diğer topluluklarla birlikte yaşaya gelmiştir. Batıdaki müsamaha yeni bir tecrübedir. Özellikle dinin vicdan meselesi olarak algılanması ve dine sadece bu açıdan bakmaları, sosyal hayata dahil etmemeleri nasıl bir sonuç doğuracak? Müslüman toplumları var eden temel, bilgi ve değerlerle ilgili olmalıdır. Vahyin son halkası İslam’dır. Kendisini ilk ve son din olarak sunar. İslamiyete göre hakikatte tek din vardır. Bu dinin adı da İslam’dır. İslamiyet insanlar hangi dili konuşurlarsa konuşsunlar hepsini aynı ailenin bireyleri olarak kabul eder. İnsanlar tek anne ve babadan gelip ayrı ayrı kabilelere ayrılmıştır. Eğer Allah dileseydi hepimizi aynı topluluk olarak yaratırdı. Üstünlük iyilikte yaşamaktır. Bütün insanlara ayrılık sebepleri ne olursa olsun hayırda yarışın tavsiyesi vardır. Ortak noktalar tüm insanların özgür olmaları, fikir özgürlüğüne sahip olmaları gibi hususlardır.
Devletler hukukunun temeli başlangıçtan beri İslam’da iç hukukun diğer kuralları ile birlikte gelişmiştir. Karşılıklı ilişkilerde barışın tesisi için; karşılıklı güven (anlaşmalara mutlak itaat) ve insanlar arasında hak ve adaletin sağlanması esastır. Devletin dış siyasetinde temel ölçü “sizinle din uğruna savaşmayanları, sizi yurtlarınızdan çıkarmayanları dost edinebilirsiniz” ilkesidir. İslam’da dostluk ve barış esastır. Kuran-ı Kerim’e göre bu dünya bir imtihan yeridir. Cinler ve insanlar imtihan için yaratılmıştır. Rabbim dilese yeryüzündeki herkesin iman etmesini sağlardı. Bütün insanlar prensip olarak masum yaratılmışlardır. İnsan ancak işlediği bir suç sebebiyle yargılanır ve öldürülebilir. İman ve küfrün mükâfatı ya da cezası ahiretle alakalıdır. Gayrimüslimler de din özgürlüğü, vatandaşlık, seyahat hürriyeti gibi tüm insani haklara sahiptirler. Birçok gayrimüslim araştırmacılar Kuran’da Müslümanların gayrimüslimlerle ilişkilerinin yasaklandığını söylerler. Kur’an’da sadece İslam için kötü sonuç doğuracak ilişkiler yasaklanmıştır. Bir Müslüman gayrimüslimleri gündelik ilişkilerde dost edinebilir.
Prof. Dr. Şerafettin Gölcük – Medine Vesikası:
İslam en büyük ve tek sivil harekettir. İslam en büyük özgürleştirme hareketidir. Diğerleriyle huzur içerisinde birlikte yaşamanın reçetesi daima Allah’la birlikte olmaktır. Rasulullah’ı örnek alan bir kişi diğer insanlarla birlikte yaşamakta hiç güçlük çekmez. 1430 yıl önce de Mekke bugünle aynı mahiyette insanların yaşadığı bir yerdi. Peygamberimiz dini tebliğ etmeye başladığı zaman Ebu Leheb “Senin dininde benimle fakirin yaşantısı aynı olacak ben bunu kabullenemem” diyor. İki milyar Müslüman en önemli hususları Mekke’deki yaşayıştan alıyoruz. Mekke’deki problemlerle günümüzdeki sorunlar aynı idi. Peygamberimizin geldiği ortamın entelektüel düzeyi yüksekti. Ezen ve ezilenler vardı. Mekke’de günümüzdeki iktisat ve finans meselelerinin hepsi vardı. Mekkeliler peygamberimizin bu davetini kabul etmedi. Peygamberimiz 13 yıl içinde Mekke’de 30 bin kişiye mesajı iletti. Mekke’den Medine’ye hicret edenler 186 ailedir. Peygamberimiz, ailesi ve yakın çevresi Mekke’de yaşamak istedi fakat müşrikler bunu kabul etmedi. Allah’tan başka ilah yoktur. Peygamberimiz bütün çareleri denedikten sonra Medine’ye göç etti. Bir avuç insanda Allah’ın iradesi tecelli etti. Medine’de Müslümanlar kendi düzenlerini tesis ettiler. Peygamberimiz hicretten iki yıl sonra bir nüfus sayımı yaptırdı. Bu nüfus sayımına göre Medine’de 1500 Müslüman yaşıyordu.
“Medine Vesikası” Müslümanların ilk toplumsal sözleşme vesikasıdır. Bu 52 maddelik bir anayasadır. Bunun içinde mali hükümler, idari hükümler, dini hükümler vardır. Medine Vesikası’na göre ortak düşmana karşı Müslümanlarla Yahudilerin ortak hareket edeceği yazılıdır fakat Yahudiler buna ihanet ediyor ve Kureyşlilerle işbirliği yapıyorlar. Medine Vesikası’nda “ümmet” kelimesi geçer. 1789 Fransız İhtilali adalet gibi dürüst bir sloganla geldi. Bu ihtilal bizim ülkemize de geldi ve Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına sebep oldu. Mekke’de iman, Medine’de İslam devleti kurulduktan sonra Müslümanlar dünyaya yayıldılar. Peygamber Efendimiz Medine’de muhacir ile ensarı kardeş yaptı. Bizim için birlikte yaşamak hiçbir zaman sorun olmamıştır. Anadolu’ya geldiğimiz zaman Rum ve Ermenilerle birlikte yaşamışızdır. Biz Balkanlara da gittik, nereye gidersek gidelim Müslümanların yaşantısı diğer insanların yaşantısından farklıdır.
Prof. Dr. Ahmet Önkal – Medine ve Dört Halife Dönemi:
Peygamber Efendimiz Mekke’de 13 yıl boyunca bir varlık yokluk mücadelesi verdi. Mekkelilerin bağnaz tavırları nedeniyle bir arada yaşama imkânı tatbik edilemedi. Medine’de bu imkân bulundu. Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret ettiği zaman orada üç yoğun kitleyle karşılaştı. Müslümanlar, Yahudiler ve Arap müşrikler. Allah Resulü bir nüfus sayımı yaptırdı. 10bin kişinin yaşadığı Medine’de 1500 Müslüman vardı. 4500 Yahudi, 4000 de müşrik vardı. Az sayıda da Hıristiyan ve Mecusiler vardı. Peygamberimiz din, dil ve ırkları farklı olan bir şehirde bir toplum inşa edecekti. Peygamberimiz çok uluslu, çok kültürlü, çok hukuklu bir toplum inşa noktasında bir takım tedbirler aldı. İşe ilk olarak Müslümanlardan başladı. Bu toplum Müslümanların temeli üzerinde yükselecekti. Kardeşleşme yani 186 muhacir ile 186 ensar ailesini kardeş kıldı. Bu sadece Müslümanlar kardeştir ilkesinin yansıması değildi. Kardeşleştirmenin siyasi, askeri, din terbiyesi ve eğitimle ilgili yönleri vardı. Kardeş kılınan kimseler aynı aileye aynı kabileye ve aynı aşirete mensup değildiler. Arap toplum yapısı kabile ve aşiret yapısına bağlı bir birliktelikti. Arap toplumunda bir kabileye bir aşirete bağlı olmayan kişinin yaşama şansı yoktu. Peygamberimiz öyle bir kardeşleştirme gerçekleştirdi ki Kureyşin en soylu sülalesine mensup bir aile ile diğer etnik kökenli bireyleri kardeş kıldı. Bu değerleri kaybettiğimiz için günümüzde etnik ayrımcılığın kaşınması bizi çok etkilemiştir. Ülkemizde son dönemde yapılan Türk-Kürt ayrımı bunla ilgilidir. Peygamberimiz döneminde ve Hülefa-i Raşidin döneminde münafıklar hep bu konuyu kaşımışlar, fitne çıkarmışlardır. Peygamberimizden sonra ve günümüzde de liderlik mücadelesi de bu ayrılığı körükledi. İslam’ın ilk anayasası olan Medine Vesikası’nın birinci maddesi çok dikkat çekicidir. “Mekkeli Müslümanlar, Medineli Müslümanlar, müşrikler ve Yahudiler bir ümmettir. Bunlar İslam devletinin birer ferdidir.”
(Devam Edecek)

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Kültür Sanat Haberleri