Nostaljide kalan yıllar evvelinde başka yerleri görmek için geziler yapmak pek rağbette değildi.
Hatta öyle ki Anadolu aile fertleri bile görmek gezmek için gidecekleri yerlere tren vasıtası ile arkadaşlar birleşerek giderler çoluk çocuk evde kalırdı.
1950’li yılı sonrası kurulan Karayolları teşkilatının yapabildiği yollardan şehirler arası otobüsler işlemeye başlayınca yarı tren yarı otobüs gezmeleri başlamış olsa da tur gezintileri bulunmaz sadece bir yerden bir yere gidilirdi.
1960’lı yıllar ortasın da çoğunluğu bürokrasi olanlar kendileri yanında yıllık izin alınca başladı ailelerle gezinti yapmaya.
Örneğin bendeniz aylık izin ve maaşı alınca Konya – Ankara – İstanbul – Bursa çekirgeler sonucu İzmir fuarını da görüp Konya’ya dönmüş olurdum. Tabii her yerde birkaç gün kalarak varsa yakınınız misafir olarak.
Ne mutlu günlermiş ki! Aldığım maaş bu yerleri gezmeye yetiyordu. Şimdilerini siz hesaplayıverin!.
Daha sonra özel otolar çoğaldıkça aile gezileri de yükseldi ama bir TUR topluluğu yoktu yerli vatandaşlarımızın Türkiye gezişleri.
Yabancı ve ekseriyeti yaşlı kimselerin önceleri Avrupa otobüsleri sonra Türk otobüslerini gördükçe “Ne güzel dünyayı gezebiliyorlar” diye gıpta ederdik.
***
İşte o günler nostalji olurken, değişimler ileri götürmekte. Hem de her yıl daha bir yenilikler içinde…
Yabancı yerleri bırakın Türkiye’nin doğal ve tarihi yerlerini bir rahatlık ve esenlik içinde yapan tur şirketlerinin mevcudiyeti yanında gidilen yerlerdeki otel, restoranların da değişim içinde olduğu görülmekte.
Elbette buna uyamayan tur şirketi, otel ve restoranlarda bulunmazlık edemez. Tabii şikâyetlerde olur.
***
Bendenize sık sık tur yapmaya davet eden (İsmini reklam olmasın diye baş harf veriyorum) F… Turizmden telefonla “Ahmet amca çekinme. Rahat seyahat edersin ücreti de taksitleriz gel iştirak et” ısrarı üzerine…
“Hadi göremediğim yerleri görmüş olayım. İnşallah rahat yolculuk olur” diyerek Köroğlu ile yola düşüverdik.
Gece yarısı çıktığımız Konya’dan nihayet yıllar yılı kavuştuğumuz duble yol üzerinde kayarcasına giderek önce Ankara sonra bizim Ankara yolundan çoook önce duble olan yoldan sabahleyin Bolu ve Abant Kavşağındaki güzel tertip ve hizmet veren restoranda açık büfe kahvaltıyı atıştırıverdik.
Abant’ın Çam ormanı ile çevrili virajlı yollarında giderken Türkiye’ye ilk defa bu yeri hatırlatmış olan büyük sanatkârımız Münir Nurettin Selçuk’un başrol oynadığı “Hasret” filmini getirdi önüme belleğim.
Çift at arabası üzerinde şarkılarını söyleyerek gittiği bu yerleri temaşa ederken göl kıyısına geldik.
Temiz ve çam kokuları içinde ki havayı teneffüs ederken göl üzerindeki Nilüferlerin güzelliği mest ediyordu. Gölün çevresini tabanvayla dolaşırken gelen otobüsümüze binip kısım kısım duble iken kalan tek hatların duble inşası yanında dağları çıkarak değil, tünellerden geçerek Devrek ve Bartın üzerinden öğleye doğru Amasra’ya vardık.
Burada öyle yüksek fiyat değil, kişi başı 15 liraya, çorba sonu, istediğiniz kadar mezgit ve tavada fileto kılçıksız balık ve tatlıyı atıştırdığımız deniz kıyısı üçüncü katta bile olan ışık altı restoran bendenizi birde Konya’ya götürdü
Deniz meselesini bırakın. Bizde böyle insanı cezp edebilecek lokantalar zemin katta bile mafiş olmasına üzülmedim desem yanlış olur. Daha ileride de eksikliklerimizi görmüş olacağız zaten.
Amasra da bendenizin evvelce bildiği güzel yeşillikler arası o güzel tatil beldesi havasının maalesef nostalji olduğunu izledim.
Her taraf bizdeki Yeşil Meram ve İstanbul’un Boğaziçi gibi betonlaşmış görünümündeydi.
Ama tabiatın o yöredeki deniz kıyısı kayalıklardaki hatlı görüntüler kaybolmamıştı. Motorla tur gezintisinde bunları zevkle temaşa etmiş olduk.
Akşamleyin Bartın’daki kaldığımız otelin çok çeşitli açık büfesinden istifade ederken otelin 3. sınıf olmasına rağmen her şeyinin daha üst dereceli otellerle yarışırcasına idi. Tabii bendenizin istediği bilgisayar kullanma işi haricinde! Meğer bozukmuş “Getirtelim” dediler ama ısrar etmedim. Gerçi bizim 4. yıldızlıların hepsinde bile yoktu bilgisayar kullanılması.
Sabah erkenden yaptığımız açık büfe kahvaltısından sonra Safranbolu’ya doğru yol almaya başladık.
Otobüsümüz, balta vurulmamış görüntüsünde yol kenarına kadar sıkça ormanlık iki yamaç ortasında yol alıyor, bazen bir derenin köpürerek akışı eşlik ediyordu. Etrafı temaşa ettikçe neden iç Anadolu hep bozkır kaldı diye düşünürken hazla temaşa ettim.
Burada bile bu tek hat yol olduğu gibi bırakılarak daha üstlerde yeni ve duble yol yapımı çalışmaları izleniyordu. Bu izlemeler daha da sonra gördüğüm bu bölgedeki yollarda haylice ve hızla devam etmekte idi.
Hâlbuki Bartın’ın bir, Kastamonu’nun üç iktidar milletvekili varken. Bu hızlı ve çok çevreye yayılma çalışmalarını gördükçe…
“Bizim 13 iktidar milletvekilimiz mevcut ama neden Konya ve çevresi Devlet yollarının kolayca duble veya yol yapımı yıllar yılı kaplumbağa yürüyüşü içinde gider” diye düşünürken üzülmedim değil.
Elbette oralara yapılanlarda bizim için ama neden bizim yollarımızda da hızlılık yok ki? Problem nerede bir bulabilip anlasak ya?
Bugün burada eğleyelim de
Gelecek yazımızda diğer güzel kısmı da izleriz inşallah
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…
Hatta öyle ki Anadolu aile fertleri bile görmek gezmek için gidecekleri yerlere tren vasıtası ile arkadaşlar birleşerek giderler çoluk çocuk evde kalırdı.
1950’li yılı sonrası kurulan Karayolları teşkilatının yapabildiği yollardan şehirler arası otobüsler işlemeye başlayınca yarı tren yarı otobüs gezmeleri başlamış olsa da tur gezintileri bulunmaz sadece bir yerden bir yere gidilirdi.
1960’lı yıllar ortasın da çoğunluğu bürokrasi olanlar kendileri yanında yıllık izin alınca başladı ailelerle gezinti yapmaya.
Örneğin bendeniz aylık izin ve maaşı alınca Konya – Ankara – İstanbul – Bursa çekirgeler sonucu İzmir fuarını da görüp Konya’ya dönmüş olurdum. Tabii her yerde birkaç gün kalarak varsa yakınınız misafir olarak.
Ne mutlu günlermiş ki! Aldığım maaş bu yerleri gezmeye yetiyordu. Şimdilerini siz hesaplayıverin!.
Daha sonra özel otolar çoğaldıkça aile gezileri de yükseldi ama bir TUR topluluğu yoktu yerli vatandaşlarımızın Türkiye gezişleri.
Yabancı ve ekseriyeti yaşlı kimselerin önceleri Avrupa otobüsleri sonra Türk otobüslerini gördükçe “Ne güzel dünyayı gezebiliyorlar” diye gıpta ederdik.
***
İşte o günler nostalji olurken, değişimler ileri götürmekte. Hem de her yıl daha bir yenilikler içinde…
Yabancı yerleri bırakın Türkiye’nin doğal ve tarihi yerlerini bir rahatlık ve esenlik içinde yapan tur şirketlerinin mevcudiyeti yanında gidilen yerlerdeki otel, restoranların da değişim içinde olduğu görülmekte.
Elbette buna uyamayan tur şirketi, otel ve restoranlarda bulunmazlık edemez. Tabii şikâyetlerde olur.
***
Bendenize sık sık tur yapmaya davet eden (İsmini reklam olmasın diye baş harf veriyorum) F… Turizmden telefonla “Ahmet amca çekinme. Rahat seyahat edersin ücreti de taksitleriz gel iştirak et” ısrarı üzerine…
“Hadi göremediğim yerleri görmüş olayım. İnşallah rahat yolculuk olur” diyerek Köroğlu ile yola düşüverdik.
Gece yarısı çıktığımız Konya’dan nihayet yıllar yılı kavuştuğumuz duble yol üzerinde kayarcasına giderek önce Ankara sonra bizim Ankara yolundan çoook önce duble olan yoldan sabahleyin Bolu ve Abant Kavşağındaki güzel tertip ve hizmet veren restoranda açık büfe kahvaltıyı atıştırıverdik.
Abant’ın Çam ormanı ile çevrili virajlı yollarında giderken Türkiye’ye ilk defa bu yeri hatırlatmış olan büyük sanatkârımız Münir Nurettin Selçuk’un başrol oynadığı “Hasret” filmini getirdi önüme belleğim.
Çift at arabası üzerinde şarkılarını söyleyerek gittiği bu yerleri temaşa ederken göl kıyısına geldik.
Temiz ve çam kokuları içinde ki havayı teneffüs ederken göl üzerindeki Nilüferlerin güzelliği mest ediyordu. Gölün çevresini tabanvayla dolaşırken gelen otobüsümüze binip kısım kısım duble iken kalan tek hatların duble inşası yanında dağları çıkarak değil, tünellerden geçerek Devrek ve Bartın üzerinden öğleye doğru Amasra’ya vardık.
Burada öyle yüksek fiyat değil, kişi başı 15 liraya, çorba sonu, istediğiniz kadar mezgit ve tavada fileto kılçıksız balık ve tatlıyı atıştırdığımız deniz kıyısı üçüncü katta bile olan ışık altı restoran bendenizi birde Konya’ya götürdü
Deniz meselesini bırakın. Bizde böyle insanı cezp edebilecek lokantalar zemin katta bile mafiş olmasına üzülmedim desem yanlış olur. Daha ileride de eksikliklerimizi görmüş olacağız zaten.
Amasra da bendenizin evvelce bildiği güzel yeşillikler arası o güzel tatil beldesi havasının maalesef nostalji olduğunu izledim.
Her taraf bizdeki Yeşil Meram ve İstanbul’un Boğaziçi gibi betonlaşmış görünümündeydi.
Ama tabiatın o yöredeki deniz kıyısı kayalıklardaki hatlı görüntüler kaybolmamıştı. Motorla tur gezintisinde bunları zevkle temaşa etmiş olduk.
Akşamleyin Bartın’daki kaldığımız otelin çok çeşitli açık büfesinden istifade ederken otelin 3. sınıf olmasına rağmen her şeyinin daha üst dereceli otellerle yarışırcasına idi. Tabii bendenizin istediği bilgisayar kullanma işi haricinde! Meğer bozukmuş “Getirtelim” dediler ama ısrar etmedim. Gerçi bizim 4. yıldızlıların hepsinde bile yoktu bilgisayar kullanılması.
Sabah erkenden yaptığımız açık büfe kahvaltısından sonra Safranbolu’ya doğru yol almaya başladık.
Otobüsümüz, balta vurulmamış görüntüsünde yol kenarına kadar sıkça ormanlık iki yamaç ortasında yol alıyor, bazen bir derenin köpürerek akışı eşlik ediyordu. Etrafı temaşa ettikçe neden iç Anadolu hep bozkır kaldı diye düşünürken hazla temaşa ettim.
Burada bile bu tek hat yol olduğu gibi bırakılarak daha üstlerde yeni ve duble yol yapımı çalışmaları izleniyordu. Bu izlemeler daha da sonra gördüğüm bu bölgedeki yollarda haylice ve hızla devam etmekte idi.
Hâlbuki Bartın’ın bir, Kastamonu’nun üç iktidar milletvekili varken. Bu hızlı ve çok çevreye yayılma çalışmalarını gördükçe…
“Bizim 13 iktidar milletvekilimiz mevcut ama neden Konya ve çevresi Devlet yollarının kolayca duble veya yol yapımı yıllar yılı kaplumbağa yürüyüşü içinde gider” diye düşünürken üzülmedim değil.
Elbette oralara yapılanlarda bizim için ama neden bizim yollarımızda da hızlılık yok ki? Problem nerede bir bulabilip anlasak ya?
Bugün burada eğleyelim de
Gelecek yazımızda diğer güzel kısmı da izleriz inşallah
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…