Neden inançları, idealleri, emirleri yerine getirmez, getirmiş gibi yaparız?
Hep bir savunmamız vardır.
Hep bir mazeretimiz.
Hep haklıyızdır…
İran’da gerçek şeriat yok ki…
O gerçek Müslüman değil ki…
Araplar, Müslümanlığa örnek değil ki…
İyi de nerede gerçek şeriat, gerçek Müslüman, gerçek inanan…
Kimi deseniz, neyi örnek gösterseniz bir eksiği, bir hatası, bir yetmezliği var.
İdeal olan bir örnek yok.
Ara ki bulasın…
Bizde hep böyle…
Yanlış gördüğün, hatalı bulduğun bir şeyi dile getirdiğinde hemen cevap hazır…
İyi de hazır cevap olmak, gerçekleri değiştirmiyor ki!
İnanın değişen bir şey yok…
Kendimizi kandırıyoruz…
Kendimiz çalıp, kendimiz oynuyoruz…
Dostlar alışverişte görsün…
Kendimizi kandırmak hoşumuza gidiyor…
Sorunu görmemek, sorun yokmuş gibi davranmak…
Genel geçer davranış şekli bizim ülkemizde…
Bizimkisi bir aşk hikâyesi…
Öyle gelmiş öyle de gidiyor…
Kimse halinden şikâyetçi değil…
Bir arkadaş ortamında, arkadaşın birisi; “ABD’yi bir hafta içinde yerle bir ederiz!” demişti…
Gözüm fal taşı gibi açılmıştı…
Cesaret edememiştim, “Ahmet! Sorması ayıp ABD nerede?” demeye…
Özgüven patlaması…
“Bir Türk dünyaya bedeldir” sözü çok içselleştirilmiş.
Güçlü, mert, akıllı ve de yenilmez olduğumuz bilinçaltımıza kazınmış…
“Güç, kudret Türklerde var.” mantığı beyinlere işlenmiş…
Mevzu bahis vatansa gerisi teferruattır…
Teknoloji, sanayi, tarım, bilim, ekonomi oda neymiş…
Meselelere hep böyle bakıyoruz…
Söylemler, ideolojimiz oluyor…
“Dünyayı biz yönetiyoruz!” havasına girmek…
Önemli bir aktör olduğumuza inanmak…
Ve dünyaya öyle bakmak…
Bize has…
Bize özgü…
Fena da değil aslında bu ruh hali…
Bu kafadan Avrupalılar da isterse…
Onlara da tavsiye edilir…
Onlar rağbet gösterir mi?
Sanmam!
İşi olmaz onların hayal işleri ile…
Bu kafa bizde var!
Biraz da komşularımızda…
Ruslar mı?
Onların ne Avrupalı ne de Asyalı olduğu belli…
Bize benzemedikleri kesin…
Ukrayna ile ölümüne savaşıyorlar…
Yedi düvele kafa tutmuş durumdalar…
Realistler…
Bizim gibi gerçekleri yok sayarak yaşamıyorlar…
Anlatı yöntemi ile değil yaparak, yaşayarak öğreniyorlar…
Demem odur ki; hayaller Paris gerçekler Suriye…
Ne kadar daha kendimiz çalıp kendimiz oynayacağız…
Gerçeklerden nereye kadar kaçacağız…
Güçlülerin var olduğu bir dünyada nereye kadar…
Osmanlıyı, “Biz çok iyiyiz, biz çok güçlüyüz, bizi kimse yenemez!” kafası yıktı…
Dünya diye bir büyük bir kara parçası var…
Sömürgeler, mandalar boşa değil…
“Emperyalizm” sözcüğünün içi boş değil…
Anlayalım artık…
Eski çamlar çoktan bardak oldu…
Yenidünyanın argümanları çoktan değişti…
Gerçekler gün gibi aşikâr…
Bir yerlerden başlamanın zamanı gelmedi mi?