Bir dağın eteklerinde, hani zıplasanız pamuk şekeri gibi tutup elinize alacağınız, kara değil inadına pembe bulutların serinliğiyle iç içe olmak; masal demlemek, teleferik sefasıyla bir kalp hoşluğuyla süzülmek, ayağı yerdeyken başı göğe ermek, bir ulu, bir özge şehrin Kayseri’nin kalbinde dinlenmek, erimek ne güzeldi.
Erciyes’le başladık söze, güne. TYB Konya Şubesi’nin bu sefer ki durağı Kayseri’ydi. 22 Eylül Cumartesi günü; uykulu bedenimiz, tutuk ruhumuz Kayseri’yle dirildi şenlendi.
Kayseri Yazarlar Birliği Başkanı Sayın Ahmet İlhan ve Vedat Sağlam gezi boyunca bize refakat etti.
Bizden ilgisini esirgemeyen, “Erciyes mastır projesi, Huzur Çınarı” gibi şehirle alâkalı projeler konusunda bilgi veren bir diğer isim de, Kayseri Belediyesi Eğitim Dairesi Başkanı Sayın Refik Tuzcuoğlu’ydu.
Zaman, mekân, insan ve kader hükmünün tesirini, önemini tahlil edemem, bilemem ama bizce eski Meram Belediye Başkanı, daha farklı bir Tuzcuoğlu portresiyle gerçek sesini, kendi ifadesini bulmuş gözüktü.
Değerli yazar arkadaşım Melahat Ürkmez’in önerisiyle Hz. Mevlânâ’nın hocası Seyyid Burhaneddin Muhakkık-ı Tirmizi’nin türbesini ziyaret ettik. Kent ve Mimar Sinan Müzesinde Sinan heybetine bir kez daha şahit olduk.
Kayseri Konya’ya göre, fazlasıyla tarih kokan bir şehir. Muhteşem kale surlarını, -Konya’yı düşünerek- hem hayranlıkla hem de biraz içimiz burkularak seyrettik.
Modern tramvayını hepimiz beğendik. Ancak, kıymetli dostlarım Anuş Gökçe- özlediğimiz Fatma Ünver- Sadık Gökçe ile Cumhuriyet Meydanını ve çevresini gezerken, el uzatılması gereken bazı tarihî eserlerin harabiyetini, yalnızlığını görerek üzüldük.
Yoğunburç Kültür Evi’nde, Kayseri’nin yetiştirmiş olduğu ünlü edebiyatçılardan Muhsin İlyas Subaşı, bir kaç damla gözyaşıyla süslediği içten bir konuşma yaptı. Yazarların kitapla, okumayla ilişkisini unutmayarak, birkaç duyuru da bulunalım. Sayın Subaşı’nın, Gencay Yayınları tarafından basılan, Selçuklu melikesi Gevher Nesibe’nin hayatını anlattığı ‘Aşk Prensesleri de Öldürür’ kitabı, yenice okurla buluşmuştu. Berceste Dergisi’nden de tanıdığımız, Yönetim Kurulundan şair-yazar sevgili Sergül Vural’la karşılaşmak, benim için Kayseri nimetlerinden biriydi. Sergül Hanımefendi’nin en son, Mola Kitap’dan Siyah Elmas - Hz. Bilal romanı yayınlanmıştı.
Kanatsız Kuşlar Şehri kitabı ile 2002 yılında Türkiye Yazarlar Birliği Ödülü’nü alan Emir Kalkan, Kültür Evindeki bir başka seçkin yazardı.
Işk/Ay’a Bakıp Ağlayan Adam isimli eseriyle, 2009 yılında Anadolu Yazarlar Birliği’nce ‘Yılın Kadın Romancısı’ ödülü alan Güner Dinçaslan ve eşi şair Duran Dinçaslan ile tanışmak sevindiriciydi.
TYB Kayseri Şubesi eski Başkanı Hüseyin Türkmen, bize yeni çıkan “Kara Gün” isimli romanını tanıttı. Gelecek kitabı, Konya’daki anılarından müteşekkilmiş.
Bu hoş ve verimli gezinin hayata geçmesi ve emekleri için; özellikle iki başkanımız sayın M.Ali Köseoğlu ve TYB Kayseri Şubesi Başkanı Ahmet İlhan’a, Kayseri Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki ve Kayseri BEF Koordinatörü Refik Tuzcuoğlu’na teşekkürler ediyorum.
Kitaplardan çokça söz ettik. Muhsin Hoca’nın; ortaya çıkmasında katkısı ve teşviki olan, sanat tarihçisi ve kütüphaneci Katharıne Brannıng hanımefendi’nin “Bir Çay daha Lütfen” kitabından bazı pasajlarla Kayserilileri ve Türkiye’yi selâmlayalım:
“Türk dilinin sesini seviyorum. Erkekler konuştuğu zaman ağaçların arasından akan su sesini andırmaktadır; kadınlar konuştuğunda -özellikle İstanbullular- küçük kuşların cıvıldaşmalarını andırmaktadır.”( sh. 82)
“Türkler aşırı duygusal, içli, abartılı ve heyecanlı bir yaşam kültürüne sahiptir. Hassastırlar, birbirini kucaklamayı severler ve coşkucudurlar. Teksaslılarınki gibi büyük aşkları vardır. Türküleri genellikle kötümser, kasvetli ve trajik bir içeriğe sahiptir. Sinema, edebiyat ve müzikte çok güçlü bir şekilde yansıyan gurbet duygusuyla ters orantılı olarak nüktedan ve neşelidirler. Televizyonlarda tekrar tekrar gösterilen eski sinema filmlerinde, şarkılarında görülen acı, renkli resimlerle birlikte gazetelerin ön sayfalarında yer alan aşk cinayetleri, aile faciaları ve diğer bireysel acıklı olaylar hayatın bir parçası olarak normal görülür.Türkler birbirlerine karşı gönül alıcı hareket ederler; dokunurlar, dürterler, gülümserler, çok fazla bayağı söz sarfederler, ellerini kalpleri üzerine korlar ve sizinle konuşurken sürekli isminizi söylerler. Gayrı ihtiyarî dokumadan bir çocuğun yanından geçmezler; başlarını okşarlar, yanaklarından makas alırlar, havaya atıp tutarlar ve öperler. Hiçbiri şiire yan bakmaz. Sözlü gelenek de oldukça güçlüdür Türklerin çoğu Yunus’tan, Mevlâna’dan ezbere en az bir şiir okuyabilirler ve sevdikleri içli şarkıları söyleyebilirler. Hatta Osmanlı sultanları savaş sırasında bile şiir yazmışlardır. (…) Saygılarımla. Kadriye Branning (sh. 114, Kaynak Yayınları)