Benimle karşılaşmayı ummuyor muydunuz? Şaşırdınız mı?
Evet, tedirginliğinizi anlıyorum. Hele böyle “vız vız” konuşmak.
Çağdaş yöntemler işe yaramadı galiba.
Halbuki bu noktaya gelinceye kadar ne badirelerden geçtim, ne “sınavlar” atlattım.
“Pres Odalarında” can sıkıntısından patladım bunaldım. Hamam böcekleriyle birlikte “başımı” yıkayacaklardı, “toplu banyo” sevmem kaçtım.
Ah Bilim, Kutsal İnek! ve bir alay mütesettir sinek!
Şırak!
Ne saadet! “Laik burnunuzun” üstünde patinaj! Bence caziptir, içine kaçmalı, karanlıklarla kafa yapmalı! Çağdaş kökenli göz yaşlarınızı bile zinhar metafizik bir salgı gibi algılamamalı.
Şimdi de “bilimsel masanızın, ilim yastığınızın ” üstünde! Kıyama mı durdunuz.
Şak Şak!
Bir türlü ikna olmaz, gitmez. Aksi gibi de telef edilmez. Boş(a) Cübbenize sığınmışım, yazık.. börtü böceğe aman verilmez.
“Vırak vırak vırak!”.. Kusura bakmayın, kaçmaktan konmaktan lisanımı şaşırdım da. Afazi olduğumu sanmayasınız diye söylüyorum.
Kuzum kovalamaktan daha yorulmadınız mı?”
Şaaaakkk!
Kıyamam! Başınız mı acıdı. O bilimsel akılları kim üretecek şimdi, ya uluslar arası arenadaki evrensel zaferler.
İzin verirseniz, tabii kıymet i harbiyesi varsa öpiim geçsin!
Hay Allah! Ne inatçı şeyiz. Bir türlü de iflah olmaz, vazgeçmeyiz.
Bakın şimdi, “muallim kulaklarınızın” içinde dans ediyorum.
Düşsel bir sinek olmamdan mı şüphe ediyorsunuz. Fakat rica ederim, benim için zahmet buyurup, tele kulağınızı da incitmeyiniz.
Şak şak şak!
Şu bilimsel ilaçların derde şifa olmaması ne kötü! Yoksa çağı mı geçti. Ha ha haa! Siz hâlâ annenizin margarinini mi?
Anladım! Yakanızdan düşmemizi mi istiyorsunuz.
Çok yazık! Bir türlü gözünüze giremedim.
Daha önce çeçe sinekleri sizi ısırmış mıydı desem? Belki “uykulu gözleriniz” açılırdı göz bebeklerinizde keyfetsem..
Korkmayın canım, soylu kanınıza girmem.
Bu kutsal mekânda, sizinle bir arada bulunmak, “bilinçlenmek” şerefiyle laklakıyat.
Biraz da musiki ve edebiyat!
Sesim güzeldir, dilerseniz mesture bir şarkı söyleyeyim: “İlim ilim bilmektir...”
Rüzgârsa saçlarınızı ve çapkın kafanızı dağıtıyor; atmosfere bilimsel bir ruh dağılıyor. Biliyorum beğenmediniz.
O zaman: “Aşiyan ı mürg i dil zülf-i perişanındadır / Kande olsan ey peri gönlüm senin yanındadır”
Benim sadece gönlüm değil, hizmetkâr bedenim de yanınızda yörenizdedir.
Iıhh! Olmadı. Pekâlâ değiştireyim:“Hoppala yavrum yaz geldi, çarşıya kiraz geldi.” Meselâ şimdi de kirazlarınızın kamusal alanındayım.
Ama siz beni “TAMUSAL ALANA” göndermek istiyorsunuz!
Tercihlerimizi anlamıyor musunuz? Herkesin bir ideali vardır yavrum, yani bayım!
Hep “başlığa” oynamışımdır. Lâkin bir baş olamadım, gün akşam oldu.
Hiç değilse, ünvanlı şanlı bir başın üstünde konumlanayım, onurlanayım, çat kapı çatınıza sığınayım dedim.
Yerinizi de çok sevdim. Anadolu’da konforlu, ilim tüten mekânlar fazla değil. Olsa da sizin gibisi, on yıldızlısı yok.
Müsaade ederseniz, açıkta kalmış, koltuğunuzda azıcık dinlenebilir miyim?
Şak Şaka, şakaşuka! Hiii! şakkaa! Korkuttum mu yaa…
Şimdi de, “sinek avlamaya” alışmış müstahdemden yardım istediniz.
Kuşkusuz bu küçük adam “insanlık” yerine; itibar ikbal, yaldızlı nişanlı üniversal başarı filan kovalasaydı, mevkiinizde olurdu. Ahh soylu eşgüdüm, güdüm! “Deeeh gıdı gıdı meee!
Sonuç.. “Sıfırın” elindeki sıfır! Müstahdeme kükrediniz:
“Ne diye elini şaplatıp duruyorsun. Şu Allah’ın belası, mide bulandırıcı sineğimi kovuyorsun; yoksa peşrev tutup, çalıp mı oynuyorsun. Defol gözüm görmesin. Varlığın geri dursun!”
Size bir sır vereyim, komplo teorisi gibi olmasın; Ramazan Efendi de bizdendir. Kör kuyulara atılan kesik ezik “sıkmabaşlar” için az ağlamadı.
İçiniz bunalmasın; kürsünüzün huzurunda çok da “estetik” durmayan sıkıcı ve zorba konuyu geçiyorum.
Masanın üzerindeki saçtan kimliği seçilmeyen güzel bayan sevgiliniz mi? Hayır eşiniz! Yerinde bir seçim! Beğendim.
Yalnız gümrah saçları yüzünü fazla örtmüş, haberiniz olsun, bir “muhafazakârlık” alâmeti gibi yorumlanabilir; ya da aykırı bir anlayışla kör sağır dilsiz olduğu sanısı uyandırabilir. Benden söylemesi!
Pencereniz açık! Dışarıda parlak bir gökyüzü, hür müreffeh bir “memleketim manzarası” gözüküyor.
Üzüldünüz, leylekleri mi gördünüz.
Mürteci yerlere gidip dururlar, haklısınız kurt kuş “beter şey” oldu; zaman çok bozuldu… Yoksa onlarında mı notunu kırdınız?
Örtmeye davrandınız, perdeleri de sinirli sinirli kapatıyorsunuz.
Ne diyordum. Zat ı âlilerin masası, koltuk takım taklavatı da pek güzel, modern.. ufuk açıyor. Bayıldım.
Bilinçli, yanardöner ışıklı beyniniz, entel dantel Abdurrahman Çelebi sakalınızla, “00.6142xyz??” güzellik ve demokratlık ölçünüzle, bilesiniz ne kadar aritmetik, mevzun ve ‘akilsiniz’.
Ben keşke böyle ilim tüten bir ocakta; bari hiç değilse böcek olarak uyanayım -en nihayet kabullenilirim- fırsat eşitliğini özgürlüğümü kullanayım, eğitim hakkımı alayım.” diye düşünmüş, niyazda bulunmuştum.
Sizin için kötü haberse.. Korkarım Yüce Tanrı dileğimi …….
Fena kızdınız.
Halbuki bakın, fark etmediniz. Kremalı yaş pastanızın, tam de krem tabakasının üstünde kimler var.
“Arkadaşlarım!”
Merak etmeyin; az sonra bir kısım “erkek arılar” gelir, ziyafete konar.
Bırakınız biraz da “ ötekiler” nasiplensinler devletlûm!