Kasım 1877 gününün gece yarısında, bölge halkından olan Osmanlı vatandaşı olan Ermeni Çeteleri Erzurum’un Aziziye tabyasına hile ile girmeyi başarmışlardı…
Bu çeteler tabyayı koruyan Türk askerlerini öldürdüler… Arkadan gelen Rus askerleri, hiçbir mukavemetle karşılaşmaksızın tabyayı ele geçirdiler…
***
Baskından yaralı olarak kurtulmayı başaran bir er, şehir merkezine ulaşıp kara haberi Erzurumlulara ulaştırdı…
Sabah ezanından hemen sonra minarelerden selâlar okunmaya başlandı…
Şehir halkına selâlar ile birlikte;
“Rus askeri, Aziziye tabyasını ele geçirdi…” duyurusu yapıldı…
***
Bu haber Erzurum halkı tarafından, vatan savunası için emir telakki edildi… Silahı olan silahını, olmayanlar, balta, tırpan, kazma, kürek, sopa ve taşları ellerine alarak tabyaya doğru koşmaya başladılar…
Kadın, erkek, yaşlı, genç bir sel gibi, Aziziye tabyalarına doğru karanlığı yırtan tekbir sesleriyle akıyordu…
***
Koşanlar arasında, erkeği cephede çarpışan bir taze gelinde vardı…
Ağabeyi cepheden yaralı olarak gelmiş ve kollarında can vermişti... Üç aylık bebeğini emzirmiş;
“Seni bana Allah verdi. Bende O’na emanet ediyorum” diyerek vedalaştıktan sonra birkaç saat önce ağabeyinin kasaturasını alıp sokağa fırlamış, tekbir sesleriyle bu sele katılmıştı...
***
Tabyaya yerleşmiş Rus askerleri, gelenlere yaylım ateşi açtı…
Ön sıradakiler o anda şehit oldular... Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararlı ve hızlı olarak ileri atıldılar...
Demir kapılar kırılıp içeri girildi… Boğaz boğaza bir savaş başladı... Mükemmel silahlarla donanmış Rus ordusu, baltalı-tırpanlı-taşlı-sopalı eğitimsiz halk karşısında ancak yarım saat tutunabildi…
***
2000’e yakın Rus askeri öldürüldü…
Gün ağarırken, bir köşede yaralanmış elinde kanlı satır baygın düşmüş taze bir gelin dikkati çekti… Baygın olmasına rağmen onca uğraşa rağmen o satırı elinden kimse alamadı…
O taze gelin tam 98 yıllık bir ömür sürdü…
Yıllar sonra kendini ziyarete gelen NATO Komutanına;
“Ben o gece icap edeni yaptım, bugünde olsa aynısını yaparım, yarında olsa bu milletin çocukları aynısını yapar hiç kuşkunuz olmasın...” diyordu…
***
Aradan koskoca yüz yıl geçiverdi…
Hikâyeleri ve bu yurdu vatan yapmak için döktükleri kan kuruyalı çok oldu… Bir masal edasında dinlediğimiz NENE HATUN’un hikâyesi, 15 Temmuz Gecesi bu milletin kadınlarının kanıyla yeniden güncelleniverdi…
***
Değişen sosyal hayat, hızla evirilen toplum, sembolleşmiş isimleri tam da unutturmaya yüz tutmuştu ki, NENE HATUNLAR yine acı bir selânın direktifiyle, tekbir seslerinin karanlıkları yardığı bir gece, o koyu, kesif karanlığı kanlarıyla siliverdiler…
***
14 Temmuz’da bir NENE HATUN hikâyesi vardı bu topraklarda…
15 Temmuz’da bin NENE HATUN gördük meydanlarda…
15 Temmuz’un kadın kahramanlarının anısına;
Şehitlere rahmet, gazilere minnet, millete başsağlığı dilekleriyle…