Şemseddin-i Sivasi'nin Menakıh-i İmam-ı A’zam isimli eserinde şöyle bir olaya yer verilir.
Bir zamanlar Kûfe şehrinde Sabit bin Zuta adında bir genç vardı. Bu genç Allah’ın emirleri doğrultusunda
yaşama gayretindeydi. Kalbi Allah’a muhabbet ve sevgiyle doluydu. Yalan söylemez, içki içmez, helali
haramı dikkatli bir şekilde gözeten, takva ehli bir Müslümandı. Namazlarına ayrıca önem gösterirdi.
**
Bir gün yine vaktin namazını eda etmek için dere kenarında abdest almaya gitmişti. Havanın çok sıcak
olduğu bir zamandı. Hem serinlemek hem de abdest almak için dere kenarını tercih etmişti. Abdestini tam
bitirmek üzereyken derede kendisine doğru yuvarlanarak gelen kıpkırmızı bir elma gördü. Elma derenin
suyuyla yalpalanarak ilerlerken bir anda Sabit’in ellerine kadar ulaştı. O an havanın sıcaklığı ve abdestin
serinliği arasında gelen bu elma, Sabit’e hem çok tatlı hem de çok lezzetli gelmişti. Lakin yuttuğu lokma
yerini bir anda acı bir hüzne bırakmıştı. Çünkü Sabit kimsenin malını izinsiz yememeye, kullanmamaya
dikkat eden birisiydi. Satın almadığı bu elmadan aldığı küçük bir ısırık başkasının malıydı. Başkasının
malını helallik almadan ısırdığı için müthiş bir hüzne kapıldı ve aklına sahibini bulup helallik isteme fikri
geldi.
**
Hemen yola koyuldu, elmanın geldiği yolu takip etmeye başladı. İlerledikçe bir elma bahçesine rastladı.
Bahçe sahibine yaklaşıp, durumunu anlattı, kendisinden helallik istedi. Bahçe sahibi ise: “Hakkımı öylece
kolay helal etmem” dedi ve ekledi: “Bahçemde çalışıp hizmetkârlık edersen o zaman düşünürüm.” Sabit
bin Zuta, Allah’ın huzuruna kul hakkıyla çıkmaktansa yediği lokmanın helalliğinin bedelini ödemeye razı
oldu. Epey zaman hizmet ettikten sonra tekrar bahçe sahibinin yanına gidip helallik istedi. Bahçe sahibi:
“Sana elmayı helal edeceğim ama bir şartım daha var. Benim bir kızım var. Gözleri görmez, kulakları
duymaz, elleri tutmaz, ayakları yürümez. Eğer onunla evlenirsen hakkımı sana helal ederim” dedi. Sabit, o
esnada bir lokma da olsa onun haramlığını, ahirette verileceği hesabını aklından çıkaramaz ve adamın
teklifini kabul eder.
**
Düğün hazırlıkları bitmiş ve kabul ettiği kızı görme vakti gelmişti. O zamana kadar onu hiç görmemişti.
Odaya girer girmez karşısında güzeller güzeli bir kız vardı ve babasının anlattığının aksi özelliklere
sahipti. Hemen odadan çıkıp bahçe sahibine koştu. Bir yanlışlık olduğunu, odada güzeller güzeli bir kız
olduğunu söyledi. Bahçe sahibi de tebessüm ederek: “Bak oğlum. O kız görmez çünkü bugüne kadar hiç
harama bakmamıştır. Bunca zaman bizimleydin bir kere bile onu gördün mü? O kız duymaz. Çünkü
haram bir şey işitmemiştir. Harama kulaklarını tıkamıştır. O kız yürümez. Çünkü ayakları bir kere bile
harama gitmemiştir. O kız tutamaz. Çünkü elleriyle haram olan bir şeyi tutmamıştır. Elmayı tutup yanıma
gelip haram bir lokmanın hesabını tutunca seni damadım olarak görmeye karar verdim. Yediğin elma helal
olsun. Elma bahçemin tamamı da senin olsun” demiştir.
Bu evlilikten bir zaman sonra bir çocuk dünyaya geldi. Bu çocuk, hakka koşanların babası olarak bilinen,
İslam dininin dört fıkıh mezhebinden birisi olan Hanefi mezhebinin kurucusu ve Sünni fıkhının en büyük
üstadı sayılan İslam Fıkıh ve Hadis bilgini büyük imam, İmam-ı Azam Ebu Hanife’dir.
Bütün hamdlar ve övgüler Allahu Tealaya mahsustur. Salatü selam Hz.Muhammed veselleme aline ve
ashabına olsun. Allahu Teala hak eden kullarını takva kullarından eylesin. Amin