Bir kar yağar ince ince…!

Kerem İşkan

Konya iki yıldır kara hasret… Kar bekliyoruz büyük bir heyecanla… Dün kısa sürelide olsa ince ince yağdı kar, bekleyenlerini heyecanlandırarak…

Sonra yine bulutların arasında kaybolup gitti kara bağlanmış umutlar…

Lapa lapa yağardı kar…

Çok eskiden

Biz çocukken sanki daha beyazdı kar…

Büyük bir neşe ile yırtık çorapları eldiven yapar, bağ puştaları arasına koşardık… Kartopu savaşları bazen öyle genişlerdi ki, mahalleler arası savaşa dönüşürdü…

Çimenlik Mahallesi'ne kar yağınca, gündem bembeyaz olurdu…

***

Çocuk zihinlerdeki tüm fakirliği ve yokluğu bembeyaz değerli bir maden gibi kar kapatıverirdi…

Sadece akşam karanlığına kadar…

Evlerde sobalar gürül gürül yanmaya başlayınca, kuzinelerin üstünde çorbalardan yükselen buhar, gönüllerle birlikte vücutları da birbirine yaklaştırırdı…

Birbirimize sokularak her tarafından rüzgâr gelen, yıpranmış tahta pervazlardaki kalın ve ucuz camlardan sokağı seyrederdik…

***

Ay ile buluşan kar, giden elektrikleri unutturarak, fakir çocukları gece yarılarına kadar avutur, tatlı hayallere salardı…

Zengin hayal gücünün kapılarından binlerce figür ve emel gece yarısı ay ışığı altında davetkârca parlayan kara hücum ederdi…

Talaş tozu dolu soba kovalarının gümbürtüsü yüreğinize kadar ısıtırdı…

***

Şanslıların evinde misafir olur, tatlı bir kış gecesi yarenliğinin gölgeleri, Hacivat-Karagöz gölge oyunu gibi beyaz pencere perdelerinden sokağa nispet yapar gibi taşardı…

Gençler yağan kar yağışına dalarak, Nilüfer ile kalp yaralarına kar basarlardı;

 “Her yerde kar var, kalbim senin bu gece…”

***

Biz çocuklar, gündüzden sokak ortasına yaptığımız kardan adamımızı, gece yarısı pencereden gözler, sabahın ilk ışıklarında yanlarına koşacağımızı fısıldardık…

Karın yağması, güzden bankaların kasa odasını andırır “BASTIRIK” odalarının da resmi açılış günleriydi…

Aman Allah'ım neler yoktu ki içinde…

Pastırmalar, kuru kayısı, elma kakları, irişki, (sucuklar), çinko helkelere basılmış kavurmalar, kışlık armutlar, hevenk hevenk üzümler, kış kavunları, pekmezler, tuluk peynirler, sadeyağlar, köpük helvalar, tahinler…

***

Fakir evlerde ise, sobalar da kerme (tezek) yanar…

Zenginin kestane patlattığı kuzinelerde, fukaralar pelit patlatır, bulgur aşı ve patates ile kışını renklendirirdi…

Fukaralığın altında ezilen babalar, olanca ağırlıklarıyla yamalı minderlere çöker, isli pencere camlarından istikbalini seyreder gibi bir of çeker, cigara tabakasından sardığı tütünle;

“İnce ince bir kar yağar fakirlerin üstüne, neden felek inanmıyor, fukaranın sözüne, öldük öldük biz açlıktan, etme ağam n’olur…”türküsünü mırıldanırlardı…

***

Şimdi nasıl durum?

Şöyle bir çıksan, şehrin varoşlarına doğru uzansan, isli pencerelerde çocukluğun ile göz göze gelebilirsin…

Ya da bir kulak versen viraneye dönmüş ama bacasından hala siyah duman çıkan evlere, o şarkının nağmeleri kulaklarına çalınıverir;

“Neden felek inanmıyor fukaranın sözüne”