Bir fotoğrafın esrarı

Hüzeyme Yeşim Koçak

Muhtemelen çabuk teessüre kapıldığımdan, eski fotoğraflara dalmaktan, albümlere bakmaktan doğrusu fazla hoşlanmıyorum. Genellikle hüzün verirler,  kayıplar ağırlığınca hatırlanır, mevcut enerji kısmen kesilir.

Bazen; hatırlanan, beynimizde yeniden şekillendirdiğimiz olay ve kişilere göre; umutsuzluk, belki isyan duyguları galebe çalar. Üstelik değerlendirmeler, hükümler de her zaman doğru değildir.

Olaylarla sürüklenen, alelacele, peşin, sıcak keder bir kabuktur sanki ve zamanın elince o sert bölüm, mahfaza kırıldığında içinden, bir aydınlanmayla bambaşka şeyler neşet ettiğini görebilirsiniz. Neticede, çerçeve/manzara/ çizgi/ öz değişir.

Dolayısıyla sıkça sarıldığımız gamlı notalar, gönlü perişan eden elemli ezgiler; bana her hâlükârda makul ve yararlı olmayabilir gibi gelir.

Fakat bu defa, biraz da ilerleyen yaşın tesiriyle, veda eden sevgilileri, mazideki yitik beni hatırlamak için,  yıpranmış yaprakları çevirdiğimde, sıra dışı bir hadiseyle karşılaştım.

Biz her sene Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nce; edebiyattan sanata, felsefe ve dine, sinema ile müziğe dair, farklı konularda, geniş bir yelpazede, “Kültürel Etkinlikler Takvimi” hazırlarız. Kıymetli konuşmacılar davet ederiz; Türk Edebiyatı’nın müstesna, yıldız isimlerini anmaya çalışırız.

Zamanla yönelişler, etki ve ilgiler değişse, başka yazar ve kitaplara meyil artsa da, kalbimdeki kütüphanede her zaman yeri olmuştur O’nun. Özellikle Kilit, Anahtar, Kapı’yla; kendini, tarihi sevdiren, iletişim kurduran inançlı, sağlam kahramanlarıyla; millî şuuruyla… Dolayısıyla O’nu anmalı, tanıtmalı, bir nebze de olsa vefa borcumuzu ödemeliydik.

Güzel bir gelişmeyle, 2022 senesinin değerli konukları arasında, program teklifimizi kabul eden Prof. Dr. Hülya Argunşah da vardı, “Asrımızın Dede Korkut’u Mustafa Necati Sepetçioğlu’nu” anlatacaktı.

O halde, 8 Temmuz 2006 günü, aramızdan ayrılan, Mustafa Necati Sepetçioğlu’nu, en iyi tanıyanlardan biri olan ve hakkında yaptığı geniş çaplı araştırmalarla örnek bir kültür hizmeti sunan Hülya Hanımefendi’nin öncülük ettiği Mustafa Necati Sepetçioğlu Hatıra Kitabı’nı hemen edinmeliydi.

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, Ertuğrul Günay’ın bakanlığı zamanında yayınlanan, nice seçkin kalemin, akademisyenin yer aldığı bu devasa, armağan kitabın sayfalarını karıştırırken, Yazarın düğün törenine ilişkin muhtelif fotoğraflar gördüm. Genç Sepetçioğlu ve eşi Muazzam Gürşen.

Ancak nedense Muazzam Hanım’ın yüzü, bana hiç yabancı değildi. Hususî albümümüzdeki ayrıksı bazı simalar hayalimde belirse de; başka işlere dalıp, merakımı gidermeyi erteledim, ta ki beni huzursuz edene, yüreğime tazyikli bir his saplanana kadar.

Nihayet atalarımdan kalma mirası, elime aldım. Anılarla otura kalıp, ağlayıp,  zıpladım.

 Çocuklukta, Sisli Hatıralar’la buluştuğumda, buraya nasıl girmiş diye düşündüğüm, pek de önemsemediğim bazı fotoğraflar olurdu, umumiyetle nişan, düğün dernek vs. Haklarında bilgi almayı lüzumsuz görürdüm.

Zaten, büyüme sancıları, hayatta karşılaşacağınız nice zorluklar; soru(n)larınızı, üzerine eğileceğiniz durumları, sıkıntıların mahiyetini, çözülecek konuları da değiştiriyordu.

Meğer o fotoğraflardan kimisi, apayrı bir kıymete haizmiş; özellikle zihnimde şimşekler çaktıran ikisi.

Bir masa etrafında toplanıldığı, Düğün merasimine ait olanının arkasında, “Nebahat Kızıma Evlilik hatırası olarak veriyorum”  yazılıydı. Ve Cemile Gürşen adı okunuyordu. Beyoğlu, İmam Sokaktaki Foto Akay tarafından çekilmişti.

16 Nisan 1956, İstanbul tarihli, Foto Hayrettin mührüyle karşımıza çıkan diğer fotoğraf daha samimiydi. Işıltılı, bahtiyar bir çiftin, yıllarca ayakta kalacak bir evliliğin, muhtemelen nişan sonrası çekilmiş bir hatırası… Arka tarafında “Ablasından, Nebahat kardeşine  Sevgilerle.. M. Sepetçioğlu” ifadesi vardı.

Annem Nebahat (Parlak) Bolay Antalyalıydı. Ve iki resim de ona ithaf edilmişti. Anne Cemile Gürşen ve kızı Muazzam Hanım tarafından.

Öyle anlaşılıyor ki, sevgili annemin arkadaşıydı Muazzam Hanım ama kısa zamanda yolları ayrılmıştı. Annem Antalya’da otururken veya ziyaret için gittiğinde, eline fotoğraflar geçmiş olmalıydı. Akrabalarımdan ne yazık ki, bu konuda bilgi verecekler artık yaşamıyor.

Nebahat Parlak 1957 de, babam Maden Mühendisi İsa Ruhi Bolay ile Kütahya Tunçbilek' de evlendi. Ve hastalıklarla yoğrulmuş, yine Kütahya civarında geçen kısa ömrü, 39 yaşında sona erdi.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne giren Mustafa Necati Sepetçioğlu,   “21 Aralık 1957 tarihinde, henüz öğrenciyken sınıf arkadaşı Neriman Muazzam Gürşen ile evlenmişti(r). Muazzam Gürşen Hanım’la olan evlilik, uzun süren bir arkadaşlığın arkasındandı(r).” [1]

Basılı çocuk kitapları bulunan, şair, yazar Muazzam Gürşen’in serüveniyse, Konya’da 1932 yılında başlamış; tarihî Konya (Gazi) Lisesi’ni bitirdikten sonra, hikâye İstanbul’da devam etmişti. İstanbul Belediye Konservatuarı’nda, Türk Mûsikîsi Bölümünde yıllarca hocalık yaptığına, uyumlu hayat arkadaşlığına dair bazı bilgilere sahibiz. Muazzam Hanım, birkaç yıl önce, dünyamızdan ayrılmıştı.

Biz hep daha resmî, yaşlılık halindeki görselleriyle hatırlardık. Demek Üstat ile eşinin fotoğrafları, belki de ruhları senelerdir yanı başımızdaydı; bundan başka onlar, özel anlara mahsus resimlerini gönderecek kadar da yakın ve içimizdeydi.

Daha doğmadan, yazarlarla ülfetim(!) derin münasebetim böylece başladı.

Cehlimin utancını yaşasam da; edebî hayatımdaki kesişmeler, bu giriş ya da fark ediş, oldukça şaşırtıcıydı.

Bir yandan, değerlerimizi kayıt altına almanın, birikimlerin, yazmanın önemi de ortaya çıkıyordu.

Bana Büyük romancımızın hediyesi; çok uzaktan, ötelerden gönderilen gösterişli, mânâlı bir selam gibi geldi. Gelişmelerin, onunla alakalı bir programın öncesinde olması ayrıca ilginçti.

Hayat çok garipti, nerelerden ne çıkıyor; kimler nelere vesile oluyor; yeraltındaki yerüstündeki yazarlar birbiriyle haberleşiyor, akıl ermez sırlı bağlantılar kuruluyor, âdeta uhrevî mesajlar alınıyordu.

Dinlemesini, görmesini, okumasını bilmediğimiz ne çok dilleniş, kaçınılmaz işleyiş, koynumuzda çevremizde uyuyan, ne kadar fazla esrarlı hikâye vardı.


[1] Hülya Argunşah (2007), Mustafa Necati Sepetçioğlu”, Mustafa Necati Sepetçioğlu (ed. Hülya Argunşah), Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. sf.20

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.