Dünya hayâtında yaşanan karmaşalar, keşmekeşlikler, sıkıntılar, dağdağalar bizi ne yazık ki, Hak mesajı anlamaktan uzaklaştırıyor. Gün içinde insanı aşan yoğunluklar ve bir dizi olumsuzluklar zinciri, müminlerin ruhlarına sağnak sağnak rahmet yağdıran Rahmet Peygamberini anlamaktan beri kılıyor. Halbuki yaşadığımız şu menfilik ortamında O’nun bize sunacağı, gönlümüze ılık ılık akıtacağı rahmet ve hikmet yüklü mesajına ihtiyâcımız çok. Hiç olmazsa Şaban ayında her işimizde her ahvâlimizde O’na odaklansak. O’nu hayâtımızın her safhasında taşısak ne güzel olur!
İnsanlar iyi ve kötüyü, güzel ve çirkini değerlendirirken kendi açılarından değil de, O rahmet peygamberinin penceresinden bakarak olayları değerlendirse emin olunuz ki, hayâta daha güvenle bakabileceklerdir. Kişiler icra ettikleri davranış ve dayandıkları ilkelere bir de O’nun gözlüğüyle değerlendirseler çok daha farklı neticelere ulaşacaklardır. Dînî ilkelere göre hayatlarını tanzim edenler her zaman erdemli bir hayat yaşamışlardır ve neticede böyle kişiler herkesi kendilerine hayran bırakmışlardır. Aslında “iman” toplumsal barışın temel taşıdır. Buna uygun olarak davranışlarını şekillendirenler her zaman faziletli davranışlar ortaya koymuşlardır. Bu da ancak madde ve mânânın harmanlandığı bir dünya ile gerçekleşebilir. Devrimizdeki, faziletli ve erdemli davranışlardan yoksun dünya bizi her yönlü rahatsız etmektedir.
Böylesi bir dünyada mümin, münâfık, inançlı-inançsız herkesin O rahmet deryâsı, fazilet timsâli Cenâbı Hakk’ın Son Elçisi’nden istifâde etmesi gerekir, kanaatindeyiz. Bu hususta haksız sayılmayız. Zira O’nun getirdiği prensipler âlem şümul idi, bütün bir cihâna ve çağlara hitap ediyordu. Bugün kafası çalıştığını iddia edenler mutlaka ama mutlaka O rahmet Peygamberinin getirdiklerinden yararlanmalılar.
Rabb’imiz: “Allah Rasûlu müminlere kendi canlarından daha yakındır…”(Ahzab, 6) buyuruyor. Müslümanlar olarak bizler Peygamberimizi her şeyimizden daha çok severiz, sevmeliyiz de. O da bizi çok sever ve O aleyhisselam bize çok düşkündür. Âyette buyrulduğu gibi Peygamber aleyhissâlâtu vesselam bize kendi nefislerimizden daha çok yakındır. Evet, zira nefislerimiz bize kötülüğü emreder ama Allâh’ın Rasûlü, bizleri asla kölüğü çağırmaz bilakis kötülükten, günahtan nehyettirir. Bizi iyiliğe, güzelliğe, ahlaklı olmaya, cennete çağırır.
Peygamberimiz aleyhisselâm’ın bize olan düşkünlüğünü kendisi şöyle ifâdelendirir; ‘Ben her mümine kendi nefsinden daha ileriyim, daha üstünüm. Bir kimse ölürken mal bırakırsa o mal kendi yakınlarına âittir. Fakat borç ve yetimler bırakırsa, o borç bana âittir; yetimlere bakmak da benim vazifemdir.’ (Müslim, Cum’a, 43) Bu ne büyük bir fedâkarlıktır! Bu ne engin bir gönüldür! Hz. Allâh’ın Hak peygamberinin müminlere kendilerinden yakın olma husûsu bizler için bir rahmettir ve bu rahmet ilelebet devam edecektir.
Öyle ki bu rahmet münâfıkları bile içine alır. Çünkü onlar bu sâyede câmilere girip çıkarlar, Müslümanlarla görüşüp kaynaşırlar, onların her türlü haklarından faydalanırlar. Bu rahmet değil mi? Peygamber Efendimiz aleyhissalâtu vesselam zamânında bunlar her istediklerini yapıyorlardı ve de, Efendimiz aleyhisselam bunların iç yüzünü biliyordu ama fitne çıkmasın diye onları açıklamıyordu.
Öte yandan Allah Rasûlu aleyhissalâtu vesselam kâfirlere dahi rahmet olmuştur. Nasıl yâni? Diyeceksiniz eminim. Allah Teâlâ geçmişteki kâfir millet ve kavimleri Kur’ân’ı Kerim’de bahsedildiği üzere çeşitli helak şekilleriyle helak etmiştir. Ancak Efendimizin Peygamber olarak zuhur etmesinden sonra toptan helak etmeyi kaldırmıştır. Âyeti Kerimede buyrulur: “Halbuki sen onların içinde iken Allah, onlara azap edecek değildir. Ve onlar mağfiret dilerlerken de Allah onlara azap edici değildir.” (Enfal, 33) Yanı sıra Allah Rasûlu; Ben rahmet olarak gönderildim, lânet isteyici olarak değil.’(Müslim, Birr, 87) buyuruyor. Demek ki sevgili Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselam inançlı inançsız herkeslere rahmet olarak gelmiş bir engin gönüldür. İstifâde eden kazanır, faydalanmak istemeyen ise esfeli sâfiliyne sürüklenir. Tabi bu da nasip işidir. Ya Rabb nasip et. (Amin)