Geçtiğimiz günler içinde Ramazan Bayramı’nı kutladık.
Bu gün de belki demokrasi yaşamı ile ilgili milletin bizzat verdiği kararı da kutlayacağız. Tabii hangi yönde olduğunu bilemem
Çünkü yazıyı Pazar günü gazeteye verdiğim için bendenizce meçhul. Öyle veya böyle Millet ne karar vermişse kabullenmemiz mutlak olmalı.
***
Geçtiklerimiz ve de gelecek Ramazan Bayramları, Dinî ve maneviyatı kapsamak yanında birliği, kardeşliği saygı ve sevgi ile sosyal işlemlere dayanır.
Bu günkü yazımda yıllar evveli geçmişler ile bu yıl yaptığımız mübarek bayram içeriğinde bir fark görebilmekte miyiz düşüncesi ile…
Sizlere otuzlu yıllarda olanlarla bu günleri anlatmak istemekteyim.
Tabii ki bendenizin müşahedesini sunmaktayım. Eksiklik varsa hoşgörünüz derim.
2002 yılında da değindiğim nostalji için bir genç okurumuz “Eski bayramlardan bana ne?..” diye başlayan yazısında, yenilerin anlatımını isterken nostaljiyi eleştirmekte idi.
O zamanda cevap verdiğim gibi “Bu kardeşimizin, nostaljileri okurken bir öykü okur gibi değil de, derinlemesine bir girişle okumasını isterdim.” Demeyi tekrarlayarak bu günlere göre pek de göremediğimiz olaysız, esenlik içinde ve bilhassa çocukların çiçek gibi giyimleri ile sokakları nasıl neşeye boğduklarını bilmesinin yerinde olur sanırım.
Bakın bu günlerde caddeler imkansız ama sokaklarda bile ebeveynler çocuklarını trafik kazası ve kaçırma olayı korkusu içinde bırakamıyorlar sokaklara.
Görebilmekte miyiz acaba? O yıllar evveli çiçek gibi giyinmiş çocukların oyun cıvıltılı neşe verişlerini?
O yıllarda ki insanlarının yaşantılarında. Sosyal faaliyet ve kardeşliklerin nasıl semere (netice) verdiğini düşünerek, bu günlerin kavga, yaralama, öldürme, tecavüz, hürriyet gaspı gibi olayların neden olmadığını anlardı diye düşünürüm.
Anlatacağım nostaljide ki kaynaşmayı “Bu gün görebilmekte misiniz?”. “Bir müşahede ediniz” derim
***
Ramazan Bayramı, beyefendiler yanında daha çok çocuk ve gençler için sabahlara kadar çalışan terzilerin diktiği yeni elbiselerini giyenlerin, sabah namazına yetişmek için gittikleri camide başlamış olurdu.
Geçen gün merak edip terziler çarşısına girip yaşlı terzilere sordum.
“Yıllar evveli Ramazan ayı boyunca elbise dikimi yetiştireceğiz diye sabahlardınız. Şimdileri de oluyor mu? Yoksa tekstil vurdu mu?” soruma;
“Nerde o günler elbette vurdu. Şimdi on tane pantolon dikişi alsak bayram yapıyoruz” deyiverdiler.
Keza ayakkabıcılar çarşısında hazır ayakkabı nerde gezer. Onlarda ayakkabı siparişlerini yetiştirmek için sabahlarlardı. Şimdi dükkân içlerini bırakın önlerindeki kaldırımda envai çeşit ayakkabılar hazır ve nazır.
Değişimler bunlarla da kalmıyor.
Evlerde çamaşırlar leğenlerde çitilenip tokmaklanma işlemini modern makineler, tandırlar yakılıp ekmekler tazelenmesini ekmek fırınları, evin kapı, pencere, dolap, çiçeklik ve tahtaboşlar bir güzel tel fırça ile ağartılmasını pakpenler ve büfe mobilyalar, hayat ve taşlıkların yıkanması, duvarlar cilalanmasını apartman kibritleri alıverdi elimizden!.
Bazı yerler ki, çoğunlukla kenar semtlerdeki tek katlı evlerde olabilmekte ise de. Bayram yemeği için hazır olacak börek, baklava işlemi bunları yapan yerlere sipariş verivermekle hallediliyor günümüzde.
***
Arife günü veya bayram namazı sonu rahmetlik olanları ziyaret edenler halen çoğunlukta.
Bazılarının, “Bayram oruç tutanlarınındır” zihniyetini yanlış bulmaktayım. Her kesin kendine göre inancı ve tatbiki olabilmekte. Allah ve Kul arası bir konu bu.
Bayram günü evveli kendi çocuklarına dahi güzel elbiseler alıp giydiren ve Bayram namazına çocuğu ile bile camiye gelen, bayram günleri boyu tebriklere çıkarak kaynaşma sağlayan kardeşlerimizin de bayramıdır. Bu hususta hoşgörülü olmalıyız.
Bayram namazı için camilerimiz halen tıklım tıklım dolmakta taşmakta bile.
Vaiz ve hatipler manevî ders ve kardeşlik duygularının aşılanması için bilhassa büyükleri, akrabaları ziyaret yanında dargın olanlara da gitmenin sevabını anlatmaya “yoksullara önem veriniz…” demeye devamdalar,
Namaz sonrası cami imamından başlayan ve sıralanan cemaatle tebrik de devamda.
Hemen hemen ana, baba veya esas memleketindeki akrabalar yanına gidenler hariç kimse tatil zihniyeti ile kıyılardaki yıldızlı otellere gitmeyi akıllarından bile geçirmezlerdi.
Böylece herkes evinde çeşitli ve özel hazırlanan birbirinden güzel yemekleri sofraya kor esenlik içinde taam sonu ev hanesi bayramlaşarak oturulurdu. Herhalde bu âdette pek çok yerde devamdadır.
Şimdileri olabilmekte mi bilemem ama o zamanlar bazıları, akrabaları hatta komşuları ile anlaşarak karar kıldıkları birinin evine yaptıkları yemekleri götürürler hep beraber neşe içinde yerlerdi. Fakir, akraba ve komşular yanında kimsesiz olanlar mutlaka davet edilirdi.
Yemek sonu mahallenin beyleri, o mahallenin ilk başındaki büyükten başlamak üzere yapacakları toplu tebrik için çıkıp buluşurdu.
Apartmanların olmadığı o yıllarda 300–500 metre boyunda bile olan mahallenin tek katlı evlerine mutlaka teker teker girilir ve çıkılırdı.
Bu tebrikler, bazı mahallerde inanın öğle namazı sonrası devam edip günü kapsayabilir, bundan kimse şikâyetçi olmazdı.
Biz gençlerin iştirakinde “Maksat şeker almak değil mi? Her ev şekerini kapıdan tutuversin. Kısa zamanda bitsin…”teklifimize büyüklerimiz “Hayır, şeker değil komşunun ev ve yaşam durumunu, senede bir de olsa, yerinde müşahede etmek. Ona göre yardımlaşma yapmaktır…” diye cevaplarlardı.
Ellili yıllarda başlayan apartman mahallerinde yetmişli yıllara kadar apartman içlerinde de devam eden bu anane çok tavsamış görünmekte gibi.
Sıra büyükleri, akrabaların hanelerine giderek tebrik etmeye gelmiştir. İlk gün büyükler tebrik kabul eder ikinci veya üçüncü gün iade-î ziyaretleri hediyeleri ile birlikte gelenlerin hepsine mutlaka giderek tamamlarlardı.
Hem de bu gidişler tamamen tabanvayla olur. Uluırmak’tan Araplara Meramdan sedirlere böyle gidilirdi. Şimdi ne kolaylık ki her tarafa giden otobüsler üstelik bedava! Ama…
İşte böyle kutlanırdı nostaljide ki bayramlar ve şimdi olanlar
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…
Bu gün de belki demokrasi yaşamı ile ilgili milletin bizzat verdiği kararı da kutlayacağız. Tabii hangi yönde olduğunu bilemem
Çünkü yazıyı Pazar günü gazeteye verdiğim için bendenizce meçhul. Öyle veya böyle Millet ne karar vermişse kabullenmemiz mutlak olmalı.
***
Geçtiklerimiz ve de gelecek Ramazan Bayramları, Dinî ve maneviyatı kapsamak yanında birliği, kardeşliği saygı ve sevgi ile sosyal işlemlere dayanır.
Bu günkü yazımda yıllar evveli geçmişler ile bu yıl yaptığımız mübarek bayram içeriğinde bir fark görebilmekte miyiz düşüncesi ile…
Sizlere otuzlu yıllarda olanlarla bu günleri anlatmak istemekteyim.
Tabii ki bendenizin müşahedesini sunmaktayım. Eksiklik varsa hoşgörünüz derim.
2002 yılında da değindiğim nostalji için bir genç okurumuz “Eski bayramlardan bana ne?..” diye başlayan yazısında, yenilerin anlatımını isterken nostaljiyi eleştirmekte idi.
O zamanda cevap verdiğim gibi “Bu kardeşimizin, nostaljileri okurken bir öykü okur gibi değil de, derinlemesine bir girişle okumasını isterdim.” Demeyi tekrarlayarak bu günlere göre pek de göremediğimiz olaysız, esenlik içinde ve bilhassa çocukların çiçek gibi giyimleri ile sokakları nasıl neşeye boğduklarını bilmesinin yerinde olur sanırım.
Bakın bu günlerde caddeler imkansız ama sokaklarda bile ebeveynler çocuklarını trafik kazası ve kaçırma olayı korkusu içinde bırakamıyorlar sokaklara.
Görebilmekte miyiz acaba? O yıllar evveli çiçek gibi giyinmiş çocukların oyun cıvıltılı neşe verişlerini?
O yıllarda ki insanlarının yaşantılarında. Sosyal faaliyet ve kardeşliklerin nasıl semere (netice) verdiğini düşünerek, bu günlerin kavga, yaralama, öldürme, tecavüz, hürriyet gaspı gibi olayların neden olmadığını anlardı diye düşünürüm.
Anlatacağım nostaljide ki kaynaşmayı “Bu gün görebilmekte misiniz?”. “Bir müşahede ediniz” derim
***
Ramazan Bayramı, beyefendiler yanında daha çok çocuk ve gençler için sabahlara kadar çalışan terzilerin diktiği yeni elbiselerini giyenlerin, sabah namazına yetişmek için gittikleri camide başlamış olurdu.
Geçen gün merak edip terziler çarşısına girip yaşlı terzilere sordum.
“Yıllar evveli Ramazan ayı boyunca elbise dikimi yetiştireceğiz diye sabahlardınız. Şimdileri de oluyor mu? Yoksa tekstil vurdu mu?” soruma;
“Nerde o günler elbette vurdu. Şimdi on tane pantolon dikişi alsak bayram yapıyoruz” deyiverdiler.
Keza ayakkabıcılar çarşısında hazır ayakkabı nerde gezer. Onlarda ayakkabı siparişlerini yetiştirmek için sabahlarlardı. Şimdi dükkân içlerini bırakın önlerindeki kaldırımda envai çeşit ayakkabılar hazır ve nazır.
Değişimler bunlarla da kalmıyor.
Evlerde çamaşırlar leğenlerde çitilenip tokmaklanma işlemini modern makineler, tandırlar yakılıp ekmekler tazelenmesini ekmek fırınları, evin kapı, pencere, dolap, çiçeklik ve tahtaboşlar bir güzel tel fırça ile ağartılmasını pakpenler ve büfe mobilyalar, hayat ve taşlıkların yıkanması, duvarlar cilalanmasını apartman kibritleri alıverdi elimizden!.
Bazı yerler ki, çoğunlukla kenar semtlerdeki tek katlı evlerde olabilmekte ise de. Bayram yemeği için hazır olacak börek, baklava işlemi bunları yapan yerlere sipariş verivermekle hallediliyor günümüzde.
***
Arife günü veya bayram namazı sonu rahmetlik olanları ziyaret edenler halen çoğunlukta.
Bazılarının, “Bayram oruç tutanlarınındır” zihniyetini yanlış bulmaktayım. Her kesin kendine göre inancı ve tatbiki olabilmekte. Allah ve Kul arası bir konu bu.
Bayram günü evveli kendi çocuklarına dahi güzel elbiseler alıp giydiren ve Bayram namazına çocuğu ile bile camiye gelen, bayram günleri boyu tebriklere çıkarak kaynaşma sağlayan kardeşlerimizin de bayramıdır. Bu hususta hoşgörülü olmalıyız.
Bayram namazı için camilerimiz halen tıklım tıklım dolmakta taşmakta bile.
Vaiz ve hatipler manevî ders ve kardeşlik duygularının aşılanması için bilhassa büyükleri, akrabaları ziyaret yanında dargın olanlara da gitmenin sevabını anlatmaya “yoksullara önem veriniz…” demeye devamdalar,
Namaz sonrası cami imamından başlayan ve sıralanan cemaatle tebrik de devamda.
Hemen hemen ana, baba veya esas memleketindeki akrabalar yanına gidenler hariç kimse tatil zihniyeti ile kıyılardaki yıldızlı otellere gitmeyi akıllarından bile geçirmezlerdi.
Böylece herkes evinde çeşitli ve özel hazırlanan birbirinden güzel yemekleri sofraya kor esenlik içinde taam sonu ev hanesi bayramlaşarak oturulurdu. Herhalde bu âdette pek çok yerde devamdadır.
Şimdileri olabilmekte mi bilemem ama o zamanlar bazıları, akrabaları hatta komşuları ile anlaşarak karar kıldıkları birinin evine yaptıkları yemekleri götürürler hep beraber neşe içinde yerlerdi. Fakir, akraba ve komşular yanında kimsesiz olanlar mutlaka davet edilirdi.
Yemek sonu mahallenin beyleri, o mahallenin ilk başındaki büyükten başlamak üzere yapacakları toplu tebrik için çıkıp buluşurdu.
Apartmanların olmadığı o yıllarda 300–500 metre boyunda bile olan mahallenin tek katlı evlerine mutlaka teker teker girilir ve çıkılırdı.
Bu tebrikler, bazı mahallerde inanın öğle namazı sonrası devam edip günü kapsayabilir, bundan kimse şikâyetçi olmazdı.
Biz gençlerin iştirakinde “Maksat şeker almak değil mi? Her ev şekerini kapıdan tutuversin. Kısa zamanda bitsin…”teklifimize büyüklerimiz “Hayır, şeker değil komşunun ev ve yaşam durumunu, senede bir de olsa, yerinde müşahede etmek. Ona göre yardımlaşma yapmaktır…” diye cevaplarlardı.
Ellili yıllarda başlayan apartman mahallerinde yetmişli yıllara kadar apartman içlerinde de devam eden bu anane çok tavsamış görünmekte gibi.
Sıra büyükleri, akrabaların hanelerine giderek tebrik etmeye gelmiştir. İlk gün büyükler tebrik kabul eder ikinci veya üçüncü gün iade-î ziyaretleri hediyeleri ile birlikte gelenlerin hepsine mutlaka giderek tamamlarlardı.
Hem de bu gidişler tamamen tabanvayla olur. Uluırmak’tan Araplara Meramdan sedirlere böyle gidilirdi. Şimdi ne kolaylık ki her tarafa giden otobüsler üstelik bedava! Ama…
İşte böyle kutlanırdı nostaljide ki bayramlar ve şimdi olanlar
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…