Bir aşk mektubu

Hüzeyme Yeşim Koçak

Siyaset kıvır(ıl)ma sanatıdır biliyorsunuz. AB’ye girme konusunda, “nişanlılık” başta neler döktürmüştük bir zamanlar; ne denli hevesliydik. Uçtan uca savrulmuşuz.

Azat kabul etmez bir batı hayranlığını, yanlı(ş) bir aşk (!) hâlini; güldüren(!) bir inadı hicvetmeye çalıştığım bir öykü aşağıdaki:

“Sevgili Mistır!

Sizi, yıllardır derin bir aşkla ve kanmaz bir arzuyla seviyorum. Bıkmak usanmaksızın ulaşmaya, kalbinize girmeye çalışıyorum.

Oysa siz kâh sever, ilgilenir gözüküyorsunuz, beni hülyalara kaptırıyorsunuz; kâh yüz çevirip,  anlam veremediğim bir soğuklukla, kalbimi yaralıyorsunuz.

Hâlbuki sizin gönlünüze girmek için ne çabalar verdiğimi bir Tanrı bilir, bir de her şeye rağmen siz...

Ben ki, verdiğiniz bütün ev ödevlerini yaptım. Yapmaktayım. Çünkü sonsuza kadar çalışsam, çabalasam, size lâyık olamayacağımın farkındayım.

 O yüzden, çoğunu siz hatırlatmadan yapmaya gayret ediyorum. Ki, beni beğenesiniz.. güzel bir not veresiniz. “Aferin!” diyesiniz...

Hem “demokratikleşmenin, uygarlaşmanın” sonu mu olur.

Kaldı ki, ne büyük zorluklarla karşı karşıya kaldığımı tahmin edersiniz. Size olan sevdamı anlamayanlar, beni ve benzer düşüncedekileri habire suçluyor.

Size olan sevgimin şiddeti, beni bütün yobazlıklardan koruyor, yolumu aydınlatıyor.

Fakat artık; isteğime erişememek beni çok üzüyor. Ben her şeye rağmen sizin olmalıyım. İki arada bir derede kalmak beni yoruyor.  Artık atılacak gömlek de kalmadı.

İşte, son gömleğimi de yırtıyor; şeriatçı, milliyetçi çevrelerin yüzüne fırlatıyor ve bağırıyorum: “Ben yalnızca sizi sevdim Mösyö!”

Benimle evlenin Mösyö! Sizi pişman etmem. Ne dersiniz?

Korkarım, tereddüttesiniz. “Falda çok uzun bir yol mu” çıktı?  “Evlenmemize daha çok mu var” demek istiyorsunuz?

Beni hatırlamıyor musunuz? Ben Talebe... Hayır! “Taliban” değil canım. Ne ilgisi var.

Mösyö! Sizin kafanız karışık. Benim de...

Beni, eski Osmanlı paşa kızlarından mı sanıyorsunuz Mistır! Biz unvanları bile çoktan attık... Gerçi ben de “Paşalıyım” ama.  Eserim, yağarım, gürlerim.. kafa ütülerim.. Boş zamanlarımda şiir okur, eylenirim. Görgümü artırmak, “güzellik” ve “uyum” reçetelerinizi almak için, sizin taraflara gider, eğlenirim. Gitmişken “paket” olarak alıyorum, daha ucuza geliyor.

Hakkımda kuşkucu olmanız beni üzüyor. Yoksa ölçülerimi mi beğenmediniz? Haklısınız. “90, 60, 90” değil... Fakat siz hep beni, “Lokumum” diye sevmemiş miydiniz?

 Söz veriyorum. Zayıflayacağım. Fazlalıklarımı atacağım. Bakın başladım bile. Bir iki.. Biir ikii.. Kıvırayım mı? Derhal. Şimdi bir oryantal attırırım.

Gene mi şüpheleriniz var. İsa aşkına! “Pis” miyim? İnanın ki fevkalâde temizim; Omo’yla (Bizim oralardan bir deterjan markasıdır) yıkanmış gibi tertemizim.

Yanlış anlamayın lütfen! Çok iyi dezenfekte ediliyorum, henüz giriş kapılarında steril ortamlarınıza öyle pirupak alınıyorum. Endişe etmeyin, demek istedim. Kesinlikle gücenmiyorum. Başka çalacak kapımız mı var.

Neden bekliyoruz, bir türlü anlamıyorum. Ateşli yaz akşamlarında, yıldızların altında bana ettiğiniz vaatleri ne çabuk unuttunuz. O zamanlar hiç böyle konuşmuyordunuz ama... Davranışlarınız çok farklıydı. Beni seviyordunuz.

Ahh! Siz beni kandırıyorsunuz.. “....birliğine” yemin ederim ki, sizi üzmek istemedim. Hayır! Hiçbir şey ima etmiyorum. Hem o “zina” sayılmaz. Bizim öyle bir problemimiz yok. Bunları çoktan aştık. Beraber yürümedik mi biz bu yollarda?

“Bugün git, yarın gel” mi? Hangi yarın? Yarın, “bugün” olamaz mı? Lütfeenn.

Oh! Mösyö! Bizim bütün buluşmalarımız, bir şenlik. Çıldırtan parfümünüz. Elbiselerinizden, paçalarınızdan dökülen enfes,  Avrupaî  koku...

Ama.. İşte gene mesafelisiniz. Gene endişelisiniz.

Off! Aman Off!

Ayy! Biri çimdik attı. Gündüz gözüyle seçemedim. Söyleyin bakim hanginiz? O geceden kalma hangi biriniz?

Başım dönüyor. Gözüm kararıyor. Midem feci şekilde bulanıyor... Bazı nesneleri,  acayip şekilde canım çekiyor... “Kokoreç var mı kokoreç?”

Siz umursamıyorsunuz, fakat.. Beni de beğenenler bulunuyor. Meselâ, Dimitri. Kendisi komşumuz olur. Bende gözü varmış. Hayret! Şimdiye kadar hiç fark etmemiştim. Fakat ondan “damat olmaz” diyorlar.

Sözgelimi Salomonje. Güneydoğuya “hafta sonu tatiline” çağırıyor. Bir arazi satın almış, akrabaları da varmış. “Gerekirse yerleşiriz. Sen de benimle kalırsın.” diyor. Yakışıklı çocuk; arada beni sıkıştırıyor.

Enrico, “Pizza” yemeğe nicedir davet ediyor... Soğuk sandığımız İvan ise, geçenlerde beni şööle bir baştan ayağa süzerek: “Siz, sanırım stajyerdiniz di mi?” dedi. Beni Kızıl Sarayı’na, “Oval Ofisi’ne” yemeğe ve “matruşka koleksiyonunu” incelemeye çağırdı. Saksofonu yokmuş ama iyi müzik yaparmış.

Fakat siz başkasınız. Keşke bütün dünya, sizden “medeniyet, demokrasi” dersi öğrense. “İnsan hakları” neymiş görse.

Adaylar pek çok ama... Ne olur beni alın Müsyüü.. Bakın dilimi de incelttim, düzelttim.

Müsyüü! Üüüü... Ühü ühü!! Ü!

Müsyüü! Ühüü! Üürü ürü ürü hüü!

Mümm.kün değil bunu kabul edemem. Mümkün değil!

Yalvarırım! Çok rica ederim! “Seviyeli bir birliktelik” de olamaz mı?

Bakın, çöpünüzü dökerim. Bekçiniz, kapıcınız olurum... Ayakkabınızı boyarım. Manikür, pedikür yaparım.

Simit bile satarım... Pazarlamacı da mı olamam Müsyüü!

Sizi çok seven. Daima sizin

TALEBE

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.