II. Dünya Savaşı sonrası tasarlanan yenidünya düzeninde, hak-hukuk-adâlet değil hep söylendiği gibi güç ön plana çıkmıştır. Dünyâ genelinde ortaya çıkan herhangi bir insan hakları ihlâlinde, eğer durum güçlülerin çıkarına ters düşmüyorsa, onun hukûkundan söz edilebiliyor ama ters düştüğünde ise her türlü hukuksuzluk alenen desteklenebiliyor. Bilhassa BM (Birleşmiş Milletler) de veto yetkisine sâhip, dünyânın en güçlüleri; ABD, Rusya, Çin, Fransa, Birleşik Krallık (İngiltere) işlerine gelmeyen durumlarda derhal veto yetkisini kullanıyorlar. Mağdur olan ülkeler, kimsenin umurunda olmuyor. Bu gücü elinde bulunduran ülkeler aynı zamanda, dünyânın en çok silah üreten ve bunu pazarlayan ülkelerdir.
Geçmişte BM; Çeçenistan, Bosna, Arakan, Darfur ve Ruanda’da gerçekleşen soykırımlara engel olmadı. Yine hâlen devam eden Doğu Türkistan’da, Cezâyir ve Mısır’daki son darbelerde sivillere yönelik katliamlar, haksız yere halkın tutuklanmalarına, halkı sindirmek amaçlı, suçsuz yere gerçekleşen infazlara yönelik hak ihlallerine karşı hiçbir yaptırım uygulanmadı. Bu menfi beşli kılını kıpırdatmadı. Zâten olan zâlimlikler, onların istekleri doğrultusunda gerçekleşmişti. Devam edersek, aynı benzer durumlar Afganistan, Irak, Sûriye, Kosova, Gürcistan, Ukrayna’da yaşandı. İnsan hakları söylemlerini dillerinden düşürmeyenlerin bunca insan hakları ihlallerine de sesleri çıkmadı.
Kâtil isrâil’in günlerdir dünyânın gözü önünde icra ettiği soykırımda, Filistin halkının hak ve hukûku çiğnenmiştir. İsrâil düpedüz savaş suçu işlemiştir. Bu kâtil zâlimin, zulmü karşısında beşli ülkelerin, bir şey yapmaması, susması, bu zulmü desteklenmesi anlamına gelir. Bugün inkar edilmesi imkansız olan zulümleri yapan, vahşet-dehşet derecesinde ölümler gerçekleştiren, Batı’nın şımarık çocuğu isrâil, söz konusu olduğunda, BM ülkeleri bu ihlalleri önemsemiyor, duymuyor. Gözleri var fakat görmüyorlar, zira onların vicdanları körleşmiştir. Ama aynı gözler, Ukrayna’da olanları görmüştü ve Rusya’ya cezâı müeyyideler uygulandı. Ancak söz konusu Filistinli Müslümanlar olunca, pek çok dünya ülkesi sustular, ağızlarını açmadılar. İşte bu çifte standart doğrusu içimizi kanatıyor. ‘Yazık sizin insanlığınıza’, dedirtiyor. Bizimkilere de dönüp; ‘Senelerdir özgürlükler ülkesi diye peşine takıldıklarınızın gerçek yüzünü işte görün’, diyoruz.
Peki, onları anladık da, neden İslam dünyâsı sessiz? Onlar niçin bu soykırım karşısında onurlu bir tavır almıyorlar??? Tabi bunun cevâbı çok uzun. Başlayalım bakalım.
Bir kere bu devletlerin çoğu I. Dünya Savaşı sonrası Osmanlı Devletinden koparılan, sömürge durumunda, güdümlü olarak yönetilen, sonra sözüm ona (!) ayrı devlet olarak ortaya çıkan tâbiri câizse, Osmanlı bâkiyesi devletlerdir. Yönetimleri ve yöneticileri, Batılı efendiler belirler, yasalar onların isteklerine göre çıkarılır. Devlet başkanları, onların emrettikleri gibi ülkeyi yönetirler yoksa ya suikastla öldürülür ya da darbeyle değiştirilir. Ülke servetleri, ülke gelirleri (petrol gibi) onların direktifleri doğrultusunda kullanılır. Yâni bu ülkeler fizîken olmasa da (ki o da oldu) zihnen işgal altındadır. Ne dedi, netenyahu denen alçak; ‘koltuğunuzdan olmak istemiyorsanız, sessiz kalın.’ İşte onların sessizliği bu sebeple. İktidarlarından, saltanatlarından, alışkanlıklarından vaz geçmek istemiyorlar.
Aslında dışardan konuşan bizlere göre; pek çok şey yapılabilir. Mesela; alçak isrâail’e ekonomik abluka ve yaptırımlar uygulanabilir. Petrolün vanaları kapatılabilir. Bahsedilen ülkelerin bilhassa ABD’de bankalarındaki paralar çekebilirler. Konsoloslar ülkelerine geri gönderilebilir. Ülkedeki üslerin kapatılması söz konusu olabilir. Ticârî anlaşmalar askıya alınabilir. İsrâil vatandaşlarına vize verilmeyebilir. Hava-deniz-kara sahaları bu ülkelere ateşkes karârı alana kadar kapatılabilir…
Ancak şurası bir gerçek ki; bizim gibi sahanın içinde olmayan, meselelerin iç yüzünü bilmeyen kişiler için böylesi tavsiyeler vermesi kolaydır. Veya bizim gibi gerideki insanlar yâni sırtında yumurta küfesi taşımayanlar, devlet yönetenleri rahatça eleştirerek; ‘Nerde bu İslam ülkeleri, nerede bu Arap ülkeleri?’ diyebiliyor. Fakat belli ki, ülke yönetmek öyle bir kolay hâdise değildir. Savaş mâliyeti oldukça yüksektir, insan kaybı mutlak olacaktır. Dünyânın en güçlü ülkesi dahi isrâil’e verdiği mühimmatların iki ayda limiti doldurduğunu bildirdi. Yâni demem o ki, (tâbiri mi mâzur görün) dışarıdan ahkam kesmesi, devletleri suçlaması kolaydır. Devlet yönetmek ayrı bir sorumluluk gerektirir. Kişiler olgunca düşünerek konuşmalı, suçlamalar da aynı şekilde olmalı. El insaf! Her ağzı olan konuşursa vay hâlimize!!! Hele insan ve dahi devlet suçlanmamalı efendim. Cumânız hayrolsun.
Bin Düşün Bir Konuş Kardeşim
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.