BİLİMSEL BİLGİLİ OLMAK

Süleyman Küçük

Son günlerde yaşadığımız deprem nedeniyle bilimsel bilgililer olarak ortada gezenlere bir adım geri çekilerek bakmak gerektiği bir defa daha ortaya çıktı.

Depremde gördüğümüz görüntü ve yıkıntılardan daha bir büyük sorunumuz ekran ekran gezen deprem, din ve siyaset konularında bilimsellikten dem vuran ekran müdavimleridir.

Bu üç grupta gördüğümüz kadarıyla ortak sorun şudur: Bu gruptakiler deprem bilimi, dini bilimler ve siyaset bilimi teorilerinde filozof gibi bilgili fakat aynı kişilerin öğrendikleri bilimi pratiğe dönüştürmeye iş geldiğinde adeta profesyonel suskunlara dönüşüveriyorlar!

İnşaatların nerede, hangi şartlarda yapılması gerektiği konusunda mühendislik bilimi yapanlar, şehirlerimiz ve fay hatlarını neredeyse karış karış biliyor.

Deprem bilimciler de hakeza yer küreyi hiç olmadığı kadar karış karış biliyorlar.

İlahiyat grubunda yer alanlar ise, dünyaya ve ahirete ait her şeyi yaşamışçasına anlatabiliyorlar.

Siyaseti gerek bilim gerekse de politik ortamda yapanlar ise memleketi kurtaracak reçetelerin ellerinde olduğunu söyleyebiliyorlar.

Ancak deprem oluncaya kadar hepsinin depremden en az hasarla kurtulacak şehirlerin nerelerde kurulması konusunda bir girişimde bulunmamışlardı.

Bu arada maalesef dindar görünenlerde bir büyük sorunun var olduğu da görülmüş oldu bu aşamada.

Bu gruptakilerin çoğu dinin hem teoriği ve pratiği konusu olan Kuran ve Sünnet konusunda kara cahil denilen cinsten daha bilgisiz, ama dinin şeklini yaşama iddiasında on numara Müslüman.

Bir araya gelmemekte kararlı olan siyasetçileri deprem bile bir araya getiremedi ve her zaman olduğu gibi 2 ana kampta yer almakta hiç gecikmediler.

Siyasetçilerin depremden sonra ekranlarda “HER ŞEYİ DEVLETTEN BEKLEMEYİN” dememeleri gerekirdi, ama dediler.

Din adamlarının da çıkıp her şeyi kader ve ilahi takdire bağlamamaları gerekirken onlarda dünya sorumluluklarını ahirete bırakmakta bir mahzur görmediler.

Bilim adamı sıfatını taşıyanlar da deprem konusunda “HER ŞEYİ DEVLETTEN BEKLEMEYİN” diyenler safında birinciliği kimseye kaptırmama niyetinde olduklarını bir kere daha gösterdiler.

Galiba bizim memleketten başka hiçbir memlekette siyasetçiler, bilim konusundaki öğretim görevlileri ile ve din adamları böyle bir şey diyemezler.

Zaten diyenleri de o ülkelerde bilim adamı olarak tarif etmezler.

Çünkü hangi siyasi sistemde olursa olsun devlet, vatandaşına hizmet için vardır.

Deprem gerçeği bir defa daha gösterdi ki nereden ve kimden öğrenildiği bir türlü belli olmayan "her şeyi devletten beklemeyin" sözünü aşındırdı bu toplum.

Bu nedenle en büyük suç yine vatandaşların üzerinde kalacak.

Çünkü seçmen olarak vatandaşlar işine geldiği zaman belediyeyi devlet, devleti de belediye olarak görme yanlışlığına devam etmektedir.

Ev alırken belediyenin verdiği imar izni ve inşaat ruhsatı sorumluluğunu yeri geldiğinde belediyeye, yeri geldiğinde devlete yükleyip kendisini sorumlu görmeme gibi bir alışkanlığı oluştu insanlarda.

Biz adam olmadıkça, ekranlarda dinlediğimiz ve alkışladıklarımız da bizim istediğimiz gibi bir adam olmayacaktır.

FARKINDA MIYIZ?

Devleti, merkezi hükümeti ve belediyesiyle birlikte bir tüzel kişilik olarak görerek ruhsatı var diye aldığımız evlerin deprem güvenliğini sorgulamak yerine rant elde etmek için semtleri önceleyen biziz.

Binanın ruhsat ve eklerine aykırı yerleri var mı diye bakmak, temel ve kolonlarını sorgulamak yerine, kapı, pencere, dolap ve musluk markalarına varıncaya kadar markaya bakan da biziz.

Dahası seçim gelirken çıktığımız kaçak kat ile işyerinde daha fazla ticari alan kazanmak için kolonları kesmekten çekinmeyen de biziz.

Seçim için seçmene yalvaran siyasetçi de, seçimden sonra ise siyasetçiye yalvaran din ve bilim adamları da maalesef biziz.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.