Bilim dinine iman etmiş bir Prof. basın yayın organlarına iklim değişikliği yüzünden İstanbul boğazındaki yalıların sular altında kalabileceğini söylemiş.
Habere bakarsanız profesörün bu açıklamasından dolayı milyonlarca insan tedirgin olmuş.
Haberi biraz daha inceleyince, iklim değişikliğinin İstanbul boğazındaki yalıları yutması şimdi olmayacakmış.
Boğazın sularının yükselerek yalıları işgal etmesi, ancak 2100 yılında gerçekleşecekmiş.
Haberin hazırlanış ve yayınlanış biçimine bakılınca birden fazla gerçek olmayan hususun gerçekmiş gibi anlatıldığını görüyoruz.
Birinci husus var olan hiçbir bilim dalı 100 sene sonrası için fikir yürütüp bir tahminde bulunmazken, bunlar küresel iklim çetesinin arkalarından iteklemesiyle, matematiksel bir öngörüde bulunuyorlar.
Türkçede öngörü, bir olay ya da durum hakkında tahminde bulunmak anlamına gelirmiş.
Öngörü ile sıklıkla birbirine karıştırılan önyargı ise, hiçbir dayanak olmadan yargıya varmak manasına gelirmiş.
Yani öngörü, belli başlı ölçüleri göz önünde bulundurarak fikir yürütmek ve tahminde bulunmak demek iken, ön yargıda dayanak olmazmış.
Bizim dilimizde “Rüzgârsız havada dönen fırıldağın, mutlaka bir üfleyeni vardır” şeklinde bir atasözü vardır.
Vicdanını diplomasını şeytanın yeryüzündeki temsilcilerine satarak, bilim dininin misyonerliğine soyunanlar diyebileceğimiz vicdan yoksunları, iklim gazıyla destursuz bir şekilde sallıyorlar.
Aslında söyledikleri düşünceler veya fikirler de, asla bunlara ait değil.
İklim ve çevre ticaretini ranta dönüştüren tayfanın, laboratuvar üretimi diyebileceğimiz herzelerini süsleyerek söylemeleri karşılığında, kendilerine verilen payları kesilsin istemiyorlar.
Yalanları küresel gibi görünmesine rağmen, sadece bölgeseldir.
Bunun en önemli göstergesi, küresel ısınmadan dolayı yükselecek denizin, İstanbul boğazındaki yalıları tehdit ediyor olması.
Deniz suyu seviyesi yükselecek olursa, dünya genelinde de yükselmesi gerekir ki, bu durumda başta Hollanda ve İtalya olmak üzere, İngiltere dâhil pek çok ada ülkesinin de sular altında kalması demektir.
Hollanda’nın yaptığı deniz setini konu dışında tutarsak, diğer ülkelerde böyle bir hareket, korku bir tarafa, düşünce bile söz konusu değil.
Bilimsel öngörü falan diyorlar ya, o da yok bu ülkelerde.
Bu düşüncede olan bilim dininin inançlılarının üfürdükleri yalanlar, bilim üretilmeyen ülkede bilimin daha doğrusu aslında kendi itibarlarını yok etmiş olduklarının farkında bile olmuyorlar.
Bilim her şeyden daha önemli diyenlere gelince; Bilim ışığında üretildiği belirtilen tarım verilerine birlikte bakalım:
Türkiye'de buğday üretiminin 2023 yılında 22 milyon ton, 2021 yılında yaklaşık 17,6 milyon ton, 2020 yılında ise 20,5 milyon ton olarak gerçekleştiği ifade ediliyor.
Türkiye aynı dönemde, yani 2023 yılında 9,2 milyon ton arpa, 305 bin ton çavdar, 410 bin da ton yulaf üretmiştir.
UkrAgroConsult kaynaklı haberlere göre Ukrayna; Savaş şartlarında olmasına rağmen pek çok üründe tarımsal hasadı eksiksiz tamamladı.
Ukrayna toplam 19,2 milyon hektarlık alanda 22,4 milyon tonu buğday ve 5,6 milyon tonu arpa olmak üzere 52,1 milyon ton tahıl ve yaklaşık 19,3 milyon ton da yağlı tohum olarak 71,4 milyon ton tarım ürünü hasat etti
Bilim dininin misyonerliğini yapıp sabah akşam televizyon ekranlarından, dünyanın ve Türkiye’nin geleceği ile ilgili karamsar tablolar ortaya koyarak insanlara korku pompalayanlar, gıda krizine çözüm olacak şekilde Ukrayna ve Rusya’dan ithal etmek yerine Türkiye’nin tarımsal üretiminin neden artırtılamadığını açıklamaları gerekmez mi?
Bilim dinine iman edenlerin, bu konudaki suskunluğuna göz yumulmamalı.
FARKINDA MIYIZ?
Türkiye son 25 yılda tarımsal üretim açısından kendine yeten bir ülke durumundan, savaş halindeki Ukrayna ve Rusya’dan bile tarımsal ürün ithal eden bir ülke haline düşürüldü.
Bu durum, küresel ısınma veya iklim değişikliği ile açıklanamayacak kadar garip bir durumdur.
Kısacası: Biz, bize bırakılamayacak kadar büyük bir ülkeyiz.
Bunu bilenler, KONTROL MEKANİZMASI KURARAK, BİZİ TERS YÜZ ETMEK İSTİYORLAR.
TEHLIKENIN FARKINDA MISINIZ?