Bugün yaşanan hayatta, üzüntü ve sıkıntıları göğüsleyememe sebeplerinden birisi, bilgi eksikliğidir. Bilgi nedir, ne değildir? Bilgi ile ilmin ilişki boyutu nedir? İnanan kişiye lüzumlu olan bilgiler nelerdir? Bunları incelemeden önce, bâzı gerçekleri vurgulamak da yarar var.
Allah (c.c) gerçeğine inananlar, yaşadıkları ortam gereği, imanlarını tam olarak sergileyemiyorlar. Çeşitli sebeplerden ötürü, inançlarının tezâhürlerini bütünüyle ortaya koyamıyorlar. Bu bir vakıadır. Buna ilâveten, Allah (c.c)’a samimi olarak inanıp, içinde bulunduğu toplumun etkisiyle, dînî ibâdetlerini bir alışkanlık gereği olarak yapan taklîdî iman sâhibi kişiler vardır. Bu kişiler içinde bulundukları ortamdan dolayı, eksik bilgiyle yetişmiş, toplumun değer hükümlerinin etkisiyle hareket eden, genelde inançlarının bilincinde olmayan kişilerdir. Bunlar yaşadıkları hayatta başlarına gelen hâdiseleri, olur olmaz şekilde şuursuzca yorumlarlar. Gerekli bilgi donatısına sâhip olmadıklarından, yapılmaması gerekenleri yapabilir, dînî konularda farklı davranışlara girebilir, çevrenin de baskısıyla, inanca ters hareketler icra edebilirler. Bütün bunlar, noksan bilginin işâretleridir.
Halbuki Cenâbı Hak, Kur’ânı Azümüşşân’ında: “Kim özünü Allâh’a teslim eder, güzel davranırsa sağlam desteğe tutunmuş olur.”[1] Buyurur. İnancın öze sinmediği durumlarda, davranış bozuklukları ortaya çıkar. İnanan insan elinden geldiğince güzel davranışlar ve Rabb’ini hoşnut edecek ameller işlemeye gayret eder. Bu onun bilgiye sâhip olmasının delilidir. Bâzen insanlar inanmakla inanmamak arasında bulunabilir. Bu hal, eksik bilginin eseridir. Zira gereğince bilgi donanımına sâhip olanlar, yaşamlarında güven ve kararlılıkla ilerlerler. Hayat yolunda, her çeşit çetin şartların üstesinden gelirler.
Fakat tâbiri câizse, ‘iki ara bir dere’de kalmış insanlar, bir problem ve sıkıntıyla karşılaştıklarında bir taraftan inanır gibi davranırlar, bir taraftan da, inançlarına ters düşen istek ve çevrenin baskısıyla, ne yapacağını bilmez tavırlara girerler. Bu tür kişiler, bir türlü net olamazlar, yanlış üstüne yanlış yaparlar, meselelerini çözemez, ümitsizlik içinde kıvranıp dururlar. Davranış bozukluklarıyla, hayâtı içinden çıkılmaz hâle getirebilirler. Kendilerine yakışmayan, pozisyonlara düşebilirler. Bahsedilen istenmeyen haller, bâzen çevrenin yanlış yönlendirmeleriyle olabileceği gibi, bâzen de, başka sosyal gurupların baskısıyla, kişiye sonradan yerleşen suni hareketler olabiliyor. Bu tür menfi durumlar, kişide bulunması gereken, ama maalesef olmayan bilginin, neticeleridir. Zirâ bilgi, insana güven verir. Kimi zaman da kişiler, bilgi alabileceği ortamlarda yetişememenin acısını, hayat boyu çekerler. Her ne ahvalde olursa olsun, insanların dünya hayâtında, imtihan gereği önüne çıkan engelleri aşamamasında, eksik bilgi ehemmiyetli bir sebeptir.
Örneğin, kişinin başına gelen bir musibete sabretmesinin, âyet ve hadisler boyutuyla mükâfâtını bilen kişi, o meseleye daha bir azim ve kararlılıkla tahammül gösterir. O vakit kişi, acısına değil, kazanacağına odaklanır. Yine kişi duâdaki eşsiz sırları, yalnızca yüce Rabb’e yalvarıp yakarmanın kıymetini bilse, belki başka yerlerden medet ummayıp, yâhut hastane kapılarına yönelmeyip, yalnızca Hak huzuruna yönelecektir. İbâdetlerdeki rûhi rahatlamayı okuyarak öğrenen kişi, bunu hayâtına tatbik etse, belkide, stresine çâre bulacaktır. İşte bunlar bilmenin, kazanımlarıdır. Faydalı bilgi insanı hakiki ve kâmil insan eder.
Kimi zaman insan ferâsetiyle, bilgisi az da olsa, bu gerçekleri yakalayabilir. Fakat böylesi kişiler parmakla sayılamayacak kadar azdır. Bu da, nasip meselesidir. Toplumumuzda genellikle insanlar, inandıkları halde gerekli bilgi donatısına sâhip olmadıklarından, çeşitli câhilce davranışlar, sergileyebiliyorlar. Özellikle ölüm hâdisesinde, bu daha çok kendini belli ediyor. Ölüm, Cenâbı Hakk’ın emri olduğu halde, bir yakını vefat eden kişinin icra ettiği davranışlar, insanı hayretten hayrete düşürüyor. Bütün bunların yanı sıra, günümüzde çok yaygınlaşan intihar olayı, tam bir cehâletin eseridir. Bugün bilgiye ulaşılabilecek kaynaklar çok çeşitlidir. Dolayısıyla, hayâtın her ânından hesâba çekileceğimizden hareketle, özellikle inanan insanların dünyâdaki yanılgılara sonucu, ahrette, Hak katında mahcup durumlara düşmemeleri için, kendi eksiklerini telâfi etmeleri gerekir. Bunun neticesi hem kişi için hem çevresi için hakiki bir kazanım olacaktır.
Efendim hayâtı yaşarken daha bilgiyle, bilinçli bir idrakle yaşamak temennisiyle, hayırlı Cumâlar.
[1] Lokman, 22