Maçın büyük bölümünü seni uyutarak geçirmiş bir Çaykur Rize’ye karşı kaybetmiş olmanın eleştirilebilecek yönleri var elbette…
Hem de galibiyete çok farklı bir anlam yükleyebileceğimiz bir hafta sonrasında…
Hele yenilen goller…
Üstelik en az gol yiyen savunmasıyla övündüğümüz bir takımken Konyaspor…
Niye mi kaybettik? Sorusunun cevabı şudur…
1-Bikoko ve Jallov’un Konyaspor forması değil de, Rizespor forması giymesi…
2-Robak ve Ali Dere’nin Rizespor forması değil de, Konyaspor formasıyla sahaya çıkması…
Yenilse de, şunu gördük en azından…
Konyaspor ilk 45’de bu sezon ilk kez kendi oyununu rakibe kabul ettirdi…
Bu yarıda Çaykur Rizespor’un değil gol pozisyonu, girişimi bile yoktu…
Konyaspor’un ise biri direkten dönen, 4-5 net, pozisyonu dağlara taşlara gitti…
Oysa ki, mutlaka kazanması gereken Konyaspor’du…
Ama gol umudun Bikoko ya da Jallov değil de, Robak ve Ali Dere olunca, Konyaspor’un gol bulma şansı, Milli Piyango’dan büyük ikramiye çıkma şansı kadardı…
Öyle değil mi, Haldun Hoca?
Çaykur Rizespor maçının kaybedilmesine neden olan en önemli iki ayrıntı bu…
Dahası benim kaybedilen Rize maçına bakış açım böyle…
Bank Asya’nın en az gol atan ve en az gol yiyen takımı, en çok gol yiyen dört takımından birisine karşı, hem oynadığı oyunla, hem de ürettiği pozisyonlarla üstünlük kurabiliyor, ama bunu sonuca yansıtamıyor ve maçı kazanamıyorsa, bunun tek sebebidir Robak ve Ali Dere…
Haldun Hocam, senin anlayacağın, Konyaspor sezon başından bu yana, ilk defa pozisyon zengini olmuş, rakibi ezen bir futbol anlayışını sahaya yansıtmış, dolayısıyla da senin endişelerini çürüğe çıkarmış, ama Robak ve Ali Dere’nin bu kadar cömert olacağını hesap edememiş…
“Diğer yorumculara karşın benim bu maçla ilgili endişelerim vardı, Rize maçı zor geçer demiştim” gibi sözlerin çok alıcısının olacağını sanmıyorum…
Çünkü, senin dediğin gibi olmadı…
Konyaspor ilk 45 bittiğinde soyunma odasına 4-1 skor avantajı ile girebilirdi…
Dedim ya, keşke gol umutları, Robak ve Ali Dere değil de, Bikoko ve Jallov olsaydı…
Ne dersin Haldun Hoca?
“Keşke” dediğini duyar gibiyim…
Mesele şu…
Ali Dere’nin koşu becerisine ve Robak’ın ayaklarına bakarak olmuyor işte…
Özellikle de skoru değiştirebilecek başka bir kahraman çıkaramıyorsan, hiçte hesapta olmayan dramatik sonuçlarla karşı karşıya kalabiliyorsun…
Küçük çapta bir mucizeyle Rizespor maçını çevirebilirdik, o da olmadı ne yazık ki…
“Top bizi sevmedi” ya da “futbol şansı bizim yanımızda olmadı” gibi, söylemlerin de bir anlam ifade etmediğinin de bilmesini isterim, futbol aklı olan herkesten…
Sezona başlarken, “bu takım bu lige tutunsun yeter” demiştik, koro halinde…
Doğrudur…
Çünkü, o dönem kulübün başında “Avarel” vardı…
Peki bugün öyle mi?
Ahmet Şan ve ekibinin getirdiği sinerji ile şampiyonluk türküleri söylemeye başladık…
Biz de havaya girdik…
Topçular da…
Yöneticiler de…
Tabi ki, haklı olarak taraftarlar da…
Osman Hoca dillendirmese de, onun da içinden geçenler de, bizden çok farklı değil…
Şunu söylemeye çalışıyorum; Baskıyı arkana alırsan o seni hedefe iter, işini kolaylaştırır, ama baskıyı üzerinde hissedersen, o baskı seni ezer, çok şey yapman gerekirken, hiçbir şey yapamamana neden olur…
Özetlersem: Konyaspor büyük avantaj edebileceği bir maçı kazanamadı, rakiplerin de kaybettiği bir haftada…
Şunu çok iyi anlamalıyız, Konyaspor, kaybetmesine rağmen, Süper Lig’e direk çıkacak iki takımdan birisi olabilir ve önemli de bir fikstür avantajı var…
Bütün mesele bu fikstür avantajını iyi değerlendirebilmektir…
Tabi ki, Robak, Ali Dere ve Gökhan Emreciksin’in ayaklarının düzgün olması şartını da unutmamak kaydıyla.