Beni bende deme, bende değilim.
Bir ben vardır bende benden içeri (Yunus Emre)
***
Demlenen çaylarla, demlenen dostluklarla bir araya gelmek, paylaşmak, ve konuşmak… Bu döngü yıllarca devam etse de birbirimizi anladığımızı sandığımız ve böyle geçen koca bir ömür… Gerçekten kendimizin farkında mıyız? Karşımızdaki beni ne kadar anlayabiliyoruz? Herkes gördüğünüz gibi midir? Çok yakınımızda olanı bile ne kadar tanıyoruz?
Yunus Emre’nin sözlerindeki gibi “Bir ben vardır bende, benden içeri.“
***
Kendimiz de öyle. Aslında ben de de iki “ben” olduğunu görüyorum zamanla… Biri bendeki, diğeri sendeki ben. Bendeki ben işte burada duruyor. Ama sendeki ben gördüğünü sansan da göremediğin, duyduğunu sansan da duyamadığın ben; nasıl biriyim, neyim, farkında mısın ki?
***
Bendeki beni nasıl anlatayım bilemiyorum. Toplum baskısı hissetmesen de yine topluma göre şekillenmiş; toplumdan çekindiklerin, korkuların, baskıladığın duygular, kırmak istemediklerin ve görmezden geldiklerinle kat kat elbiseler giyilmiş birini ne kadar anlayabilirsin ki? Gerçek beni örtecek kadar örülmüş ve herkese görünen beni gerçekten anlayabiliyor musun?
***
Kaybettiklerimizin acısı, özleyen ve acıyan yanlarımız, karanlığa uyum sağlayarak uykuya bırakılmış ve kendi hikâyesini bile yaşamaktan çekindiğin, yıkılmalar karşısında bile güçlü görünen, bildiğin ben işte.
***
Dışarıya ne kadar kapatılmış, örülmüş, baskılanmış görünse de manevi boyutun burada güçlendiği ve zihnimle, hücrelerime kadar örülen ağda yaşayan içimizdeki ben…
Ben ve benden içeri olan beni ne kadar hissedebiliyoruz? İnsan bazen söylemediklerinde gizlidir. Bunun için künhüne varmak, özünü hissetmek ve derinliklerine inmek gerekir.
Demlenmiş yıllarda, demlenmiş çaylarla sandığımız demlenmiş dostluklar? Sadece yüzeysel okumak yeterli olmaz ki. Demim tadındadır insanın özüne inebilmek.
***
Söylemediklerini, sustuğunu duyabilmek, içinde esen fırtınanın soğuğunu hissedebilmek ve üşüyebilmek… Samimi göz temasıyla sadece sustuklarını anladığını anlatabilmek ve onun karanlıklarına inerek yakılan mumla hem ısıtmak hem aydınlatmak ve sessizliğini bozmadan anlayabilmektir marifet.
***
Eğer içindeki benin aydınlığında, kafasını sonsuz boşluğun maviliğine kaldırıp bakabilirse belki birçok şeyi; hem kendini, hem de içindeki beni anlayabilir insan.