İş Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra asıl işin bir bölümünde alt işveren ilişkisinin kurulmasında esas alınacak ölçülerin ne olduğu ya da ne olması gerektiğine ilişkin bir tartışma sürüp giderken belediyeler açıkça söylemeseler de sendikadan kaçınma kavramının iki farklı boyutunu hayata geçirme yolunu tutmuş görünmektedirler.
Sendikalı işçi sayısında azaltma ve belediye şirketleri eliyle sendikasız işçi çalıştırma.
Belediyeler sendikalardan kaçınma stratejilerinde esas olarak belediye şirketleri kuruluşunda veya devralınmasında kanuni düzenlemelerdeki denetimsizlikten yararlanırlarken seçim sonu oluşturulmaya çalışılan siyasi yapı ve makro ekonomik sendika karşıtı politikalar sendikaların sessiz kalmaları için ortam sağlamaktadır.
Nereden ve nasıl edinildiği konularındaki belirsizliklerin ortadan kaldırılmadığı belediye şirketlerinde oluşturulan yönetim kurulları bunun en belirgin örneği olarak gösterilebilir.
Kanun gereği kadro ataması yapılamayan kişiler ile ahbap çavuş ilişkisi içinde özel sektör ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarından getirilen belediyecilikle yakından uzaktan ilgisi olmayan kerameti kendinden menkul kişilerden oluşturulan yönetim kurullarına verilen ücretler de bu sağlıksız yapının dışa yansıyan belirtileridir.
Bu güne kadar görev yapan birçok belediye başkanınca zaman zaman yapılan değerlendirmelerde belediyelerde şimdiye kadar yapılamayan birçok çalışmanın olumsuzluk nedeni olarak sendikal haklar ve sendikalı işçilerin varlığı öne sürülmüş olsa da, belediyelerde bu denli bir sendikasızlaştırma politikası görülmemişti.
Başta Büyükşehir Belediyesi olmak üzere İlçe Belediyelerinin son yerel seçimlerden sonra ısrarla belediye şirketi edinmelerindeki keramet de hala açıklanmış değildir.
Belediye başkanları hemşerilerinin huzuruna çıkıp açık yüreklilikle belediye mevzuatındaki hangi hükümler sebebiyle veya sendikalı işçilerin hangi hakları nedeniyle hizmet yapamadığını açıklamadıkça belediye şirketleri üzerindeki soru işaretleri ve hatta şaibeler ortadan kalkmayacaktır.
Belediye başkanları hemşerilerine yapacakları açıklamalarda yukarıda ifade edilen hususları açıklamazdan önce belediye şirketlerine kuruluşlarından bu yana kaç para aktarıldığından başlayarak bu güne kadar belediyenin personelinin yapamayıp da şirket personelinin yaptıkları hizmetlerin ne olduğunu açıklamak yolunu da izleyebilirler.
Hükümetin uyguladığı neo-liberal politikalar ile küreselleşme politikaları sonucunda ortaya çıkan yoksulluk ve artan işsizlik rakamlarındaki artış, belediyeler tarafından hükümet uygulamalarına paralel olarak uygulanan şirketleşme gayretleri ile desteklenmiştir.
Belediyelerde AKP döneminde de benimsenmiş olan neo-liberal sosyal politika anlayışı dolayısıyla ortaya konan sosyal yardım biçimleri bile ne gariptir ki şirketleşme ve sendikasızlaştırma üzerine kurgulanmaktadır.
Hemşerilere yapılan ısınma ve gıda yardımları başta olmak üzere belediyeler eliyle yapılan her tür sosyal ve ekonomik yardıma belediye şirketlerinde maaş ödenerek çalıştırılan personelin de dâhil edilmeye çalışılması, bu neo-liberal sosyal yardım politikalarının belediye şirketleri eliyle uygulanan sendikasızlaştırma çalışmalarından bağımsız olmadığını ortaya koymaktadır.
Osmanlı’dan bu yana sosyal yardım denilince akla gelen şey genellikle uygulanan sosyal güvenlik sisteminin açıklarını kapatıcı ve onun eksiklerini tamamlayıcı bir hizmettir.
Bu anlayıştan yola çıkan AKP hükümeti sosyal güvenlik sistemini sil baştan kurup her vatandaşı bu sistem içine aldığını iddia ederken, belediyelerin sosyal yardım adı altında güya uygulamaya çalışılan bu sosyal güvenlik sistemi dışında kalanları kapsadığı iddia edilen bir yardım sistemi uygulaması içinde yer alması ve her sene yardım yaptığı hemşeri sayısında artışlar olduğunu iddia etmesi ortada var olduğu iddia edilen iki yardım sisteminden birinin iflas ettiğinin göstergesidir.
Mübarek üç ayların başı sayılabilecek bir zamanda bu düşünceleri ifade etmemizin nedeni, Ramazan Ayı’nda doruğa çıkacak olan yardım teranesinin geçmiş yıllarda nasıl yanlış uygulamalara sebep olduğunu şimdiden hatırlatmaktır.
Sendikalı işçi sayısında azaltma ve belediye şirketleri eliyle sendikasız işçi çalıştırma.
Belediyeler sendikalardan kaçınma stratejilerinde esas olarak belediye şirketleri kuruluşunda veya devralınmasında kanuni düzenlemelerdeki denetimsizlikten yararlanırlarken seçim sonu oluşturulmaya çalışılan siyasi yapı ve makro ekonomik sendika karşıtı politikalar sendikaların sessiz kalmaları için ortam sağlamaktadır.
Nereden ve nasıl edinildiği konularındaki belirsizliklerin ortadan kaldırılmadığı belediye şirketlerinde oluşturulan yönetim kurulları bunun en belirgin örneği olarak gösterilebilir.
Kanun gereği kadro ataması yapılamayan kişiler ile ahbap çavuş ilişkisi içinde özel sektör ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarından getirilen belediyecilikle yakından uzaktan ilgisi olmayan kerameti kendinden menkul kişilerden oluşturulan yönetim kurullarına verilen ücretler de bu sağlıksız yapının dışa yansıyan belirtileridir.
Bu güne kadar görev yapan birçok belediye başkanınca zaman zaman yapılan değerlendirmelerde belediyelerde şimdiye kadar yapılamayan birçok çalışmanın olumsuzluk nedeni olarak sendikal haklar ve sendikalı işçilerin varlığı öne sürülmüş olsa da, belediyelerde bu denli bir sendikasızlaştırma politikası görülmemişti.
Başta Büyükşehir Belediyesi olmak üzere İlçe Belediyelerinin son yerel seçimlerden sonra ısrarla belediye şirketi edinmelerindeki keramet de hala açıklanmış değildir.
Belediye başkanları hemşerilerinin huzuruna çıkıp açık yüreklilikle belediye mevzuatındaki hangi hükümler sebebiyle veya sendikalı işçilerin hangi hakları nedeniyle hizmet yapamadığını açıklamadıkça belediye şirketleri üzerindeki soru işaretleri ve hatta şaibeler ortadan kalkmayacaktır.
Belediye başkanları hemşerilerine yapacakları açıklamalarda yukarıda ifade edilen hususları açıklamazdan önce belediye şirketlerine kuruluşlarından bu yana kaç para aktarıldığından başlayarak bu güne kadar belediyenin personelinin yapamayıp da şirket personelinin yaptıkları hizmetlerin ne olduğunu açıklamak yolunu da izleyebilirler.
Hükümetin uyguladığı neo-liberal politikalar ile küreselleşme politikaları sonucunda ortaya çıkan yoksulluk ve artan işsizlik rakamlarındaki artış, belediyeler tarafından hükümet uygulamalarına paralel olarak uygulanan şirketleşme gayretleri ile desteklenmiştir.
Belediyelerde AKP döneminde de benimsenmiş olan neo-liberal sosyal politika anlayışı dolayısıyla ortaya konan sosyal yardım biçimleri bile ne gariptir ki şirketleşme ve sendikasızlaştırma üzerine kurgulanmaktadır.
Hemşerilere yapılan ısınma ve gıda yardımları başta olmak üzere belediyeler eliyle yapılan her tür sosyal ve ekonomik yardıma belediye şirketlerinde maaş ödenerek çalıştırılan personelin de dâhil edilmeye çalışılması, bu neo-liberal sosyal yardım politikalarının belediye şirketleri eliyle uygulanan sendikasızlaştırma çalışmalarından bağımsız olmadığını ortaya koymaktadır.
Osmanlı’dan bu yana sosyal yardım denilince akla gelen şey genellikle uygulanan sosyal güvenlik sisteminin açıklarını kapatıcı ve onun eksiklerini tamamlayıcı bir hizmettir.
Bu anlayıştan yola çıkan AKP hükümeti sosyal güvenlik sistemini sil baştan kurup her vatandaşı bu sistem içine aldığını iddia ederken, belediyelerin sosyal yardım adı altında güya uygulamaya çalışılan bu sosyal güvenlik sistemi dışında kalanları kapsadığı iddia edilen bir yardım sistemi uygulaması içinde yer alması ve her sene yardım yaptığı hemşeri sayısında artışlar olduğunu iddia etmesi ortada var olduğu iddia edilen iki yardım sisteminden birinin iflas ettiğinin göstergesidir.
Mübarek üç ayların başı sayılabilecek bir zamanda bu düşünceleri ifade etmemizin nedeni, Ramazan Ayı’nda doruğa çıkacak olan yardım teranesinin geçmiş yıllarda nasıl yanlış uygulamalara sebep olduğunu şimdiden hatırlatmaktır.