Türkiye’de merkezi idarenin başında olan hükümetler diledikleri kadar kanun yapmış olsunlar veya ikincil mevzuat kabul edilen hükümler ortaya koysunlar eğer o kanun ve mevzuatlar uygulayıcılar nezdinde genel kabul görmüyorsa uygulamada mutlaka sıkıntılar ve aksaklıklar olmaktadır.
Büyükşehir belediyeleri kanunu bunun tipik örmeklerinden biridir.
Turgut Özallı yıllarda çıkarılan Büyükşehir belediye kanunları zamanın İstanbul belediye başkanının da tesiriyle bir takım sakıncaları içinde barındırır bir şekilde hayata geçirilmişti.
Hani arada bir de olsa bazen hepimizin aklına gelen ve iyi kanun, kötü kanun ile iyi uygulayıcı kötü uygulayıcının söz konusu edildiği bir söz vardır.
1989 seçimleri ile Büyükşehir statüsüne geçilen Konya’mızda bu iyi kanun, kötü kanun - iyi uygulayıcı, kötü uygulayıcı ikileminden hayli etkilenmiştir.
Aynı siyasi görüşten de olsalar seçildiklerinin hemen ertesi günü dilimizdeki yabancılaşma kavramının ağırlıklı olarak karşılığı olan yaban, yabana ait, yabancı ya da başka bir deyişle öteki kavramını karşılayacak şekilde birbirlerini rakip gören belediye başkanları elinde Konya sürekli olarak zarar görmüştür ve halen de zarar görmektedir.
Ben ve öteki ikiliğinin her zaman var olabileceğini ve her kültürde farklı bir biçimde ortaya çıkabileceğini kabul etsek bile bu ikilik maalesef bizim şehrimizde en geniş boyutlarda idarede bulunanlarda özellikle de siyasette karşımıza çıkmaktadır.
En küçük bir birimden tutunda en büyük yerel idareye kadar belli sürelerde göreve seçilen kişiler birlikte çalışarak daha büyük ve daha faydalı hizmetleri vermek yerine siyasette bir dönem daha var olabilmek, fark edilebilmek, tanınmak için kendisini olduğundan farklı tanımlandırabilmek adına çevresinde birlikte olması gereken kişileri kurumları benlik duygusunun ağır basması sonucunda dışarıda bırakan sınırlar çizmektedir.
Benlik duygusunu ön plana çıkaran bu tür kişilikler aslında kendi fasit dairelerini yani kendi sınırlarını çizmektedirler.
Hatta bu sınır bazen insanları öyle kötü sonuçlara götürür ki varılan noktada, efendi köle ilişkisinden bile ağır sonuçlar doğurur.
Bu bencilleşme ve karşısındaki ötekileştirme, yabancılaştırma sürecinin belediyeler açısından geldiği son nokta Başbakanın son Konya ziyaretinde yaptığı açılışların ilan ve reklâmlarında görülmektedir.
Ayni siyasi parti şemsiyesi altında bulunmalarına ve ayni siyasi görüşü benimsediklerini ifade etmelerine rağmen Başbakanın yaptığı açılışların öncesinde ve sonrasında yapılan ilan ve reklâmlarda bu husus çok belirgin bir şekilde görülmektedir.
Açılışların ağırlığının merkezi hükümetin yaptığı yatırımlar olmasına rağmen ilan ve reklâmlarda belediyelerin özellikle de Büyükşehir belediyesinin ilçeleri gölgede bırakırcasına bir garip gayret içerisinde olduğu görülmüştür.
Başbakanın açılışlar sonrasında Konya’dan ayrılmasını beklercesine hemen ertesi günlerde sanki Başbakanın yaptığı açılışlardan kimselerin haberi yokmuşçasına ve garip bir şekilde belediyeler arasında farklı bir rekabetin varlığını ispatlarcasına ikinci bir ilan reklâm kampanyası daha başlatılmıştır.
Hatta bu ilan reklâm kampanyasında öyle gariplilikler görülmektedir ki gözüne girmek ve bir dönem daha vize alabilmek için karşısında her türlü taviz vermek ve siyasi manevra yapmaktan çekinmedikleri başbakanın adı ve unvanını belediye başkanlarından ve açılışı yapılan devasa(!) hizmetlerin adından bile küçük yazılmasında mahzur görmemişlerdir.
Yabancılaştırma/ötekileştirme kavramının en çok ilişkili olduğu kavram maalesef değişimdir.
Bu sebeple belediye yöneticilerindeki değişimin kafalarındaki ötekileştirme/yabancılaştırma kavramını nerelere kadar götürebilecekleri, belediye kanunlarında yapılan değişikliklerin uygulanacağı mahalli idareler seçiminin daha da yaklaşması ile belirgin hale gelecektir.