Yeni bir yıl daha gelmeye görsün, büyük küçük hemen tüm belediye başkanları bir önceki yılda yapılan çalışmalarla ilgili olarak abartılı cümleler kurdukları açıklamalar yaparlar ve sayfalar dolusu çalışma raporları düzenlerler.
Belediye başkanlarının rakamlara boğdukları açıklamaları arasında asla göremeyeceğiniz ve hatta ısrarla açıklamaktan kaçındıkları bir husus vardır.
Bunlar belediye şirketleridir.
Belediye şirketlerinin maddi imkânlarıdır, özellikle de personel ve karlılık durumlarıdır.
Bu konularda belediye başkanlarından asla bir çift kelam duymak alsam mümkün değildir ve bu güne kadar böyle bir şey olmamıştır.
Anayasa’nın belirlediği sınır çerçevesinde hizmet alanları, belediye mücavir alan sınırlarında olmak üzere ve mahalli müşterek hizmetlerin gerçekleştirilmesiyle sınırlandırılan ve bu husus kanunda “mahalli müşterek ihtiyaçları karşılamak üzere” kurulan kamu tüzel kişileridir diye tarif edilen belediyeler yetki ve sorumluluk sınırlarına uymak pahasına bazı hizmetleri belediye İktisadi Teşebbüsleri olarak tanımlanan şirketler kanalıyla gerçekleştirme çabasındadırlar.
Başlangıçta kuruluşları iyi niyetlerle olduğu kabul edilse bile belediye şirketleri geçen zaman içinde siyasetçi bürokrat ikilisi eli ile günümüzde farklı amaçlara hizmet eden kuruluşlar haline dönüştürülmüştür.
Belediye şirketleri günümüzde neredeyse yerel hizmet aracı olmaktan çok, belediye kaynaklarını kanuna aykırı bir biçimde kullanan, ilgililerin denetim dışı harcama yapmasına imkân sağlayan teşekküller haline dönüştürülmüşlerdir.
Belediye yöneticilerince şirketlerin kurulmasına izin veren mevzuat üzerinde yapılan mahirane(!) yorumlarla birlikte bu şirketler kuruluş amaçlarına aykırı hizmet sunan, özellikle de belediye ihaleleri ve personel istihdamı yoluyla bir nevi siyasetin finans kaynağı haline gelmişlerdir.
Merkezi hükümetin Sayıştay kanununda yaptığı değişiklikleri fırsat bilen belediyeciler, kanuna aykırı bir şekilde Bakanlar Kurulundan da izin almadan kurmuş bulundukları şirketleri Sayıştay Denetçileri ve mülkiye Müfettişlerinin denetiminden kaçırma yolunu seçmişlerdir.
Adı belediye şirketi de olsa şirketlerin temel amacı karlılık olması gerektiğinden kamu denetiminden kaçırılan belediye şirketlerinin denetimi belediye başkanlarının seçmenlerine yaptığı açıklamalarda yer almamak suretiyle asıl denetim yolu olan seçmen denetiminden dolayısıyla da toplumsal denetimden kaçırılmaktadır.
Yıllardır belediye şirketlerinin zarar edip etmediklerinin veya karlılık oranlarının ne olduğu açıklanmadığı gibi karlarının belediye bütçesine dönüşünün olup olmadığının da açıklanmaması düşündürücüdür.
Yukarıda belirtildiği üzere kanunlara aykırı bir şekilde kurulan belediye şirketleri, yine belediye kaynaklarını kullanarak, kendi içlerinde yeni şirketler kurmakta ve bir anlamda sanki holdingleşme yoluna gitmektedirler.
Bütün bu uygulamalar gerçekte var mı yok mu olduğu tartışmalı olan şirket karlarının belediye bütçesine aktarılmasını engellediğinden başlangıçta ilave kaynak oluşturma gayesiyle kurulan şirketler belediyelerin giderlerini artıran kamburlara dönüşmektedirler.
Belediyelerin siyasetçi bürokrat ikilisi eliyle belediye şirketlerine kaynak transferlerinin en önemli aracı olan belediye ihalelerine bir başka yazıda değineceğiz.
Son söz:
Şurada burada hızlı ve sert adımlarla dolaşmaktansa, doğru yolda yavaşça, hatta aksayarak yürümek daha iyidir.