Yaşamımdan incilere devam ediyoruz.
Konya’ya gelip ev ve sokağı tanıma devamında, babamın aldığı üç tekerli bisikletle evin avlusunda tur atıyorum!
***
Bir gün babam “Hazırlanın. Bu gün sizi çarşıya Alâeddin’e götüre cem, akşama doğruda Lale Bahçesi’ne gideceğiz.” Demişti.
Yola koyulduk annemle de beraber. İlk defa mahallemiz dışına çıkıyordum.
Babam geçtiğimiz yerler için bilgi veriyordu.
Nakiboğlu Camisi’ni geçtikten sonra Köprübaşı Cad., Fenni Fırın İstanbul Caddesi’nde çarşı başlıyor dükkanlar önü rengarenkti
Hükümet meydanına geldik ortada bir havuz vardı ve Hükümet binası heybetini gösteriyordu.
Meydanın doğusunda köşede Hasan Kolonyaları yazmakta köşeyi dönünce de Merkez Lokantası ismini görmüştüm.
Hasan Kolonyaları’nın yanında önünde kocaman çınar bulunan, Kırmızı renkte ki dükkan için Babam “Bu dükkana Kırmızı Kütüphane derler okul ihtiyaçları ve kitaplar burada satılır bak önünde de gazete ve mecmua satışı var. Sen okumayı öğrendin sana çocuk mecmuası alayım” deyip büyükçe olan Binbir Roman ve küçük olan Yavru Türk’ten aldı.
***
“Şimdi Alâeddin’e gidiyoruz” diyerek çift yollu caddede yürümeye başladık.
Belediye binasını gördükten sonra tepenin altına geldik dar ve taş yapılı merdivenden çıkarak Tayyare Şehitleri Anıtı sonrası en tepeye ulaştık.
Şehir tamamen ayağımız altında yemyeşillikler arasında bazı evlerin çatısı, camilerin minareleri görülürken…
Ben “Nakiboğlu Camisi de görünüyor” demiştim.
Cami kapalı idi caminin duvarlarına hanımlar taş yapıştırmaya çalıştıklarını görünce soruma babam “Dilekte bulunuyorlar” demişti.
***
Tepenin batı tarafına gittiğimizde yeşillik yoktu ama evler görünüyor ve İnce Minareyi de görmüş olduk.
Tepenin doğusunda kademeli yer ve büyük çam ağaçları vardı buraya kadınlar oturmuş bir şeyler yiyorlardı.
***
Dönüşümüz yine çift yollu Alâeddin Caddesi denilen caddeden Kırmızı Kütüphane’nin oraya kadar geldik.
Güneye doğru olan sokağa girdik burası Bedesten imiş.
Çeşitli mal satışı yapan dükkânların önündeki kaldırım tertemiz ve boştu.
İlerleyince bu sokağa komşu sokakta ellerinde tabakla ayakta bekleyen kişiler görünce.
Babam “Hacı Şükrü’nün kebap yeri. Gelinde size kebap yedireyim” diyerek dar merdivenden çıkılan yukarı yere götürdü. İçeride uzunlamasına tahta masa ve tahta sandalyeler vardı.
Hayli bekleme sonu gelen kebap hakikaten lezizdi.
Buradan çıkıp “ilerdeki Aktarlar Çarşısı’nı görelim” diyerek yürüdük ve çok renkli dükkânları görmüş olduk.
Burada da kaldırımlar temiz ve boştu.
***
Attarların doğusundaki Aziziye Camii ve onun doğusundaki İhtisap Pazarı’na geçtik
Oda ne? Burada çuvallara konmuş kuru üzüm satanların arasında Gaziler Köylülerini görünce hayret etmiş kucaklaşmıştık.
***
İkindin olmuştu. Bağ evlerine gideceğimiz rahmetli Abdurrahman Karpuzoğlu ve Avni ve Ahmet isimli iki oğlunun çalıştırdığı ufak dükkâna geldik.
Daha sonra tek atlı yaylı geldi. Hepimiz atladık ve bağ evinin yolunu tuttuk.
***
Şehir evlerini çıkınca bir karış toz içindeki yol üzerinde yol aldık.
Akşama yakın Lalebahçe denilen yerleşim yerine geldik.
Büyük iki kanatlı kapıdan girdik solumuzda büyükçe Örtme (Mutfak) ilerde tek katlı iki oda ve birde iki katlı olan oturma yeri vardı.
Yaz mevsiminde burada kalan Karpuzzadeler kışın Türbe önündeki evlerinde kalıyorlarmış.
Yani Konya erkânı için söylenen…
“Türbe önünde evi Bedesten’de dükkanı ve Meram’da bağı olan..” deyimin tam oluşumu idi.
O gün orada kaldık sabahleyin başka yerlere çıkmak üzere uykuya daldık.
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…
Alaaddin Bulvarı hükümet tarafından bakış
Aziziye Camii ve İhtisap Pazarı 1880