Tarih boyunca insanlık sürekli bir iniş – çıkış içerisindedir.
Dünyanın yedi harikasından birisi olarak addedilen Mısır Piramitleri’nin yapılışını da buraya bağlarlar misalen.
“Bundan bilmem kaç yıl önce bu kadar devasa yapıları herhangi bir makine olmadan yapmaları imkansız abi! Hem de Andromeda galaksisinde bulunan yıldızların dizilişine göre yapacaklar, öyle mi? Birebir aynı olacak. Zerre şaşma olmadan. Kesin piramitleri uzaylılar yaptı. Hatta bunu da keşfettiler ama bize söylemiyorlar…”
Ne kadar tanıdık geldi değil mi?
Hoş komplo teoricilerine göre bunu söyleyebilmek pekala oldukça mümkün.
Zira sadece piramitler araştırılırsa elde edilecek veri ve doneler olağanüstü.
İçerisindeki bubi tuzakları, sütün mayalanıp yoğurt olması, hiçbir elektronik cihazın çalışmaması gibi birçok bilinmezdeki gizi halen bünyesinde gizliyor zira piramitler.
Ve daha bu sadece bir yapıt.
Bu işin daha yalnızca bir boyutu.
Maya ve İnka’ların tapınakları, Çin Seddi ve yenice keşfedilen birçok şey aslında böyle düşünülmesine vesile olabilir.
Ancak tabi şöyle de bir durum var; bütün medeniyetler, ülkeler, kavimler de tıpkı insanlar gibi doğarlar, büyüyüp gelişirler, yaşlanırlar ve ölürler, yıkılırlar. Bazılarında ise bu silsile devamlı hale gelmiştir, örneğin Türkler, Çinliler, Mısırlılar gibi. Bir medeniyettir bu saydıklarımız. Bu döngü sürekli tekrarlanır.
Bizim imanımıza göre ise kıyamete göre yıkılmayacak ve bozulmayacak olan tek bir şey vardır, İslam’ın kendisi. İznik kongresi ile yüzlercesi arasından rastgele seçilen 3+1 İncil’e bağlı bir din değildir bizimkisi zira. Veya envai çeşide sahip Tevrat gibi de.
Bu girizgahtan sonra şuraya gelmek istiyorum, her insanın, kavmin, medeniyetin bir iniş çıkış grafiği vardır. Ve bu yaşanması gereken bir durumdur en nihayetinde.
Yaşadığımız çağ bu açıdan bir zillet çağı olarak adlandırılabilir belki, hemfikirim ben de bu konuda. Ama rahmetli Erbakan hocamızın da dediği gibi,
“Zulüm ebedi olamaz,
Kötülük elbette hüsrana uğrayacaktır.
Ve en nihayetinde, Allah nurunu tamamlayacaktır…”
Şimdi gelelim bu işin bam teli kısmına, biz acaba bu süreçte nerede olacağız?
Duruşumun çok net olduğu yerlerden biri bu mevzu aslında.
Cüneyt Arkın rahmetlinin meşhur bir filmi vardı hatırlarsanız, “Ben yerde, yere düşerek ölmem uleyn!” dediği o absürt karakomik filmden bahsediyorum.
Eğer bizim kaderimizde bu bayrağı, davayı, ülkeyi, medeniyeti geriye götürmeden tutmak için gayret etmek varsa, razıyım.
Bizim yazımızda 300 Spartalı gibi yenilmek ama bütün bir tarih boyunca yâd edilmek varsa, dünden ve koşarcasına razıyım.
Bizim alnımızda Hak bildiği yoldan vazgeçmediği için “Hain” (!) yaftası ile yaftalanmak ama birkaç on yıl sonra “Onlar aslında haklıymış, biz anlayamamışız!” varsa, vallahi razıyım.
Önemli olan ne için ve nasıl yaşadığımız değil mi en nihayetinde?
Bugün tarihte hainlikle yaftalanıp şimdilerde peşisıra gidilen binlerce figür var en nihayetinde.
Veya yaptıklarını anlaşılmadığı için desteklenmeyen ve bundan ötürü dünyanın çok daha feci bir yer haline gelmesinden ötürü içten içe hayıflanan onlarca ülke, medeniyet var.
Hasılı, dipte, sonda ve dahi depresyonda olabiliriz.
Bu zilletten dolayı uyuyamıyor, sürekli kendimizi paralıyor da olabiliriz. Ki öyle olmalıyız.
Zaman zaman çok feci planlar yapıyor ve hatta bazılarını uyguluyor da olabiliriz.
Ama unutmamamız gereken tek bir gerçek var; “Allah nurunu tamamlayacak.”
Buna iman ettikten sonra emin olun her şey lafügüzaf…
O bunu demiş, şu şöyle söylemiş, bu böyle atıp tutup kesmiş. Zerre misgal umurunuzda olmuyor. Olmamalı da zaten.
En nihayetinde roketin kilitlendiği hedef belli ve net.
Ve tarihin seni, beni, bizleri yani böyle hak için yaptıkları meydanda olanları haklı çıkartacağı da aşikar.