Nereye gidiyoruz yazı serisi
Toplumda, himayesiz yani arkasında kendisine sahip çıkacak bir babası, kocası, erkek kardeşi veya büyük oğlu erkek bulunmayan kızların hareketleri ve davranışları tabii olarak bir serbestlik gösterecektir.
“Ben özgür bir kadınım” diyenlerde de buna benzer bir serbestlik göze çarpar. Bu davranışlar toplumda hemen dikkatleri çeker ve yaşlı bir adam veya bu işlere programlanmış bir kadın, bu kızımızla arkadaşlık kurmaya çalışırlar. Onun üzüntülü halini, sevinçli halini takip ederler. Güya onun sıkıntısına çözüm bulacaklarmış gibi ona yaklaşırlar.
Ona yaşadığı bu zorlu hayattan ayrılmasını ve daha lüks bir hayat yaşamasını telkin ederler. Bunu da kendilerinin sağlayabileceklerini söylerler.
Bu telkinler birkaç kere tekrarlanınca bu sefer kız soramadan edemez.
“Peki, ama nasıl?” der. Ona; “Sen ötesine karışma. Sana öyle bir hayat sunacağız ki bu hayatta herkes seni imrenecek. Araban, özel şoförün, çantanda tomar tomar paran olacak. Bu sende ki güzellikle veya sesinin güzelliği ile herkesi sarhoş edeceksin. Senin resimlerini taşıyan afişler panoları süsleyecek. Meşhur olacaksın, alkışlanacaksın…” gibi aslı astarı olmayan daha birçok laf söylenir, kızımıza...
Her insan övülünce nefsine hoş geldiği gibi zaten maddi ve manevi sıkıntılar içinde boğuşan kıza, bu sözler çok tesir eder. Bir an önce böyle lüks bir hayatı arzu etmeye başlar. Ve şimdi artık av yakalanmanın kıvamına gelmiştir.
Bataklığa düşme eğilimi gösteren kıza bir takım erkekler veya kadınlar daha tanıştırılır. Onlarla birlikte dansa, caza, baloya gider… Orada yenilir, içilir, eğlenilir. Hele kızımız, eğlencenin ve müziğin tesiriyle içkiyi de biraz fazla kaçırmışsa veya içkisine onun haberi olmadan uyku ilacı karıştırılmışsa, kızımızın göz kapaklarına tonlarca ağırlık bağlanmış olur. Gözlerini açmaya çalışsa da buna muvaffak olamaz. Onu kucaklarlar ve bir odaya istirahat etmesi için çıkartırlar.
Kızımız aradan uzun bir zaman geçtikten sonra gözlerini açar ama artık iş işten geçmiş, kim olduğunu bile bilmediği bir erkek tarafından bekâretini kaybetmiştir.
Bu arada odada ki macera gizli kamera ile filme alınmıştır.
Kızımız, düştüğü korkunç bataklığın ilk adımında başına gelenlerden pişmandır. Oradan gitmek ister. Kendinse;
TEHDİT, ŞANTAJ VE DAYAK
“Nereye?” derler. Ve gizlice çektikleri gece macerasının fotoğraf filmlerini önüne koyarlar. Kız; “Eyvah…” der ama bir daha eski saf ve masum halini hiçbir zaman bulamayacaktır. Artık onu oraya düşürenler ne kendisinden ne yapmaları isterlerse onu yapacak bir köle hayatına başlar.
Aynı şantaj, flört yapanlar arasında da yaşanmaktadır. Erkek, kızla birlikte geçirdiği uygunsuz durumlarını gizlice kameraya almakta ve daha sonra her istediğini yaptırmaktadır.
Kıza, şöyle cafcaflı yeni bir isim takarlar, kızlık ismini de bir daha kullanamayan kıza bu takma ad yakışmıştır. Ona manto, pardösü, çanta, ayakkabı gibi eşyalar alırlar. Ancak aldıkları eşyalar 100 tutmuşsa, ona 500’lük senet imzalatarak borçlandırırlar.
Bu arada kızımız, kendisi gibi birçok kadının da aynı akıbete uğramış olduğunu görür. Yalnız kaldıklarında birbirleri ile dertleşirler ve ağızlarından bir ömür düşmeyecek şu sözleri söylerler. “Bizi bu hayata düşürenler utansın. Erkek milletine güvenilmez…”
Konulan kurallara uymayan ve serkeşlik yapan biri varsa badigartlar diğer kızların gözü önünde o kızı öyle bir döverler ki, hiç birisi hayatlarında böyle bir dayak yememiştir. Bu hareket diğer kızların gözünün kurdunu kırar ve hepsini uysallaştırır.
Yapılan kötü muameleye itiraz edecek olursa veya evine dönmek isteyenin karşısına badigartlar (kabadayılar) çıkar ve ona; “Seni bu halinle baban kabul eder mi? Kocan kabul eder mi? Akrabaların kabul ederler mi?” diyerek onu bu fikrinden caydırmaya çalışırlar.
Kız isteğinden vazgeçmiyorsa ona imzalattırdıkları senetleri hatırlatırlar. “Borcunu öde sonra nereye gideceksen” derler. Yine ısrar ediyorsa, gizli çekilen fotoğraf ve filmleri gösterirler. “Bunları senin satın alman lazım” derler. Hala ısrar ediyorsa bu kere de dayak formülünü uygularlar.
Her halükarda bu kızımız, bir köle olmuştur ve artık yapılması istenen bütün işleri yapmaya mecburdur.
BİR FAHİŞENİN MAHKEME BAŞVURUSU
Gerçekler acı da olsa dile getirilmelidirler ki, buna çözüm bulunabilsin. Bu güne kadar “Ne bir ses, ne bir haber alınamayan…” tek yer bu bataklığa düşen kızlarımızın haberidir. Gazeteler yazmaz, TV’ler yayın yapmaz, Polis basmaz, savcılar tutuklayamaz, hâkim karar veremez… İşte burası böyle bir bataklıktır. Ve tabiidir ki hiç birimizin burada yaşanan acılardan haberimiz olmaz.
Resmiyete intikal etmiş olması açısından 13 yaşından beri bataklıkta fahişe olarak çalıştırılan ve yaşlandığı için işe yaramaz diye sokağa atılan Filiz Kargal’ın ifadeleri ile yazımı bağlamak isterim.
“13 yaşından bu yana genelevlerde çalışan 36 yaşındaki Filiz Kargal, Matild Manukyan'ın tek varisi olan oğlu Kerope Çilingir aleyhine 500 bin dolar tazminat istemiyle mahkemeye verdiği şikâyet dilekçesinde; (Kadınların regl olmamaları için rahimlerin dağlandığını kaydeden Kargal: (Böylece bize 30 gün fuhuş yaptırarak fazla çalışmamızı sağlıyorlardı)” diyordu.
Bu arada ölen Matild Manukya’nın bir özelliğini daha öğrendik.
Sermaye kızlar badigartlardan dayak yerken, kötü muameleye tabi tutulurken, Matild Manukyan güya onlara arka çıkar, onların fazla hırpalanmalarını önlermiş. Bu cehennemde yaşayan kadınlar, kendilerinin oraya düşmesi sağlayan bu kadından nefret etmeleri gerekirken, onlara arka çıkmasından dolayı onu sempati beslemekte imişler. Onun için ona, orada çalışan kadınlar; “Matild ana (!)” derlermiş.