Yüz yılın en sıcak yazını yaşadık. Eylül ayının sonlarına gelmemize rağmen sıcaklar hâlâ devam ediyor. Her geçen gün Meram da yeşilliğini ve güzelliğini kaybediyor. Bir taraftan küresel ısınma, diğer taraftan sulama sistemindeki aksamalar Meram’ı menfi yönde etkiliyor.
Geçen yaz Meram’a dört sefer su verildiği halde bu yıl, kavurucu sıcağa rağmen üç seferde kaldı.
Meram’da bir mahalleyi incelemek için o mahallenin muhtarına gitmiştim. KOSKİ’den muhtar da şikâyetçi. Yetkililere ulaşamamaktan yakındı. KOSKİ’den yetkililer, “Bizim adamlarımız var, Meram’a su ihtiyaç olduğunda onlar haber verir, biz de suyu açarız” diyorlarmış. Meram’da kimi görürsem hâlâ büyük bir bekleyiş içerisinde, KOSKİ’ye ateş püskürüyor.
Geçen hafta eşi ölen, bir süredir kendi başına yaşayan eski bir dostumu ziyarete gitmiştim. Bahçesinde ağaçların altındaki o yemyeşil çayırlık kurumuş, ağaçların neşesi kaçmış, o güzelim bahçe büyük bir perişanlık içinde. Bahçe sahibi dostum, “Bahçeyi böldürmezler, kuyu açtırmazlar, su vermezler, ne olacak bu halimiz?” diye dert yanıyordu.
Cumartesi günü kuruyan birkaç ağacı söktürdüm. Toprak bir metreye yakın kazıldı, bir damla öl, yani nem yok. KOSKİ, tespit yapan bu yetkililerini hemen değiştirsin, yerlerine ehillerini koysun. Mahkeme marifetiyle tespit mi yaptıralım?
Yollarda, park ve bahçelerdeki ağaçlar, çimler sık sık sulanıyor. Buralara su bulunuyor ama Meram’a gelince su yok oluyor. Gelsin Sayın Genel Müdür, ona Meram’da kuruyan ve kurumak üzere olan ağaçları gösterelim. Millet meyveden geçti, ağacını kurtarma çabasında. Zaman zaman insan, ağaçların yanıyorum diye inlediğini hisseder gibi oluyor. Meram yakında Nasreddin Hoca’nın eşeğine dönecek, tam susuzluğa alışırken kuruyuverecek.
Her halde barajdan şebekeye su almak, masrafsız oluyor, kolaylarına da gidiyor. Bu yüzden de denge tesis edilemiyor.
Aslında barajın suyu Meram’ın hakkıdır. Sekiz asırlık Selçuklu’dan beri, bir gelenek var. KOSKİ yöneticilerinin bunu çok iyi bilmesi lâzım. Çünkü yaptıkları bir toplantıda bu konu üzerinde de durulmuş. Sekiz asır önce hangi ırmağa kaç okka su verileceği bile tespit edilmiş. Bu sebeple şebekeye su verilirken, Meram’ın su hakkı gasp edilmemeli, Meram da ihmal edilmemelidir.
Yıllar önce, arıtma tesisleri kuruluyordu. Büyükşehir Belediye başkanı Halil Ürün Bey’le odasında sohbet ederken, “Arıtma tesisini kuruyorsunuz, ama korkarım Meram’ı kurutursunuz” deyince başkan Bey, “Gerekirse kuyuları çalıştırır, Meram’ı feda etmeyiz” demişti. Şimdi korktuğum başımıza geldi. Meram’ın kuruması durumunda vebal Halil Ürün Bey’le KOSKİ yetkililerine ait olmayacak mı? Eğer belediyelerin yaptığı park, bahçeler ve suni göletler mesirelik için yeter, Meram kurursa kurusun, diyorlarsa diyeceğimiz yok. Bu durumda da tarih, mesullerini asla affetmez.
Mesele bu, hassasiyetini bildiğimiz Sayın Büyükşehir Belediye başkanımıza arz olunur.
Bu madalyonun bir yüzü, bir de öbür yüzüne bakalım. Türkiye 80-90 yıldır harp-darp ve yokluk görmedi. Bu sebepten olsa gerek, tasarruf alışkanlığımızı kaybettik. Pek çok konuda olduğu gibi su konusunda da, hovardaca davrandık. Su sıkıntısı ile ilgili uyarılara kulak tıkadık. Ve neticede bu duruma gelindi.
Yıllar önce Dişçi Mehmet Efendi merhumu şadırvanda abdest alırken görmüştüm. Bütün azalarını yıkarken, avucuna su aldıktan sonra musluğu kapatıyor, sonra tekrar açıyordu. Abdest alırken bile su idareli kullanılmalıdır. Günümüzde pek çok ev ve işyerinde boşa yanan lâmbaların, boşa akan suların haddi hesabı yok. Şebeke suları çok tazyikli, bu da suyun fazla kullanılmasına sebep oluyor.
Bahçede olsun, şehirde olsun abdest suyunu bile boşa vermem, Bunları ya çiçek sulamada veya klozette kullanırım. Bir damla suyun kıymeti bilinmelidir. Biz bugün torunlarımıza ait suları kullanıyoruz. Buna asla hakkımız yoktur.
Ziraatta şu ayağından vahşî sulama terk edilmeli, mutlaka damlama veya yağmurlamaya geçilmelidir. Bir de pek çok konuda olduğu gibi bilhassa su kullanımında tasarruf, alışkanlık haline getirilmelidir. Bu hususta yetkililere, basına ve din adamlarımıza büyük görevler düşüyor.
Maksadımız kimseyi kırmak değil, Meram’ı düştüğü bu durumdan kurtarmaktır. Sayın KOSKİ genel müdürüne de saygılarımla…
Geçen yaz Meram’a dört sefer su verildiği halde bu yıl, kavurucu sıcağa rağmen üç seferde kaldı.
Meram’da bir mahalleyi incelemek için o mahallenin muhtarına gitmiştim. KOSKİ’den muhtar da şikâyetçi. Yetkililere ulaşamamaktan yakındı. KOSKİ’den yetkililer, “Bizim adamlarımız var, Meram’a su ihtiyaç olduğunda onlar haber verir, biz de suyu açarız” diyorlarmış. Meram’da kimi görürsem hâlâ büyük bir bekleyiş içerisinde, KOSKİ’ye ateş püskürüyor.
Geçen hafta eşi ölen, bir süredir kendi başına yaşayan eski bir dostumu ziyarete gitmiştim. Bahçesinde ağaçların altındaki o yemyeşil çayırlık kurumuş, ağaçların neşesi kaçmış, o güzelim bahçe büyük bir perişanlık içinde. Bahçe sahibi dostum, “Bahçeyi böldürmezler, kuyu açtırmazlar, su vermezler, ne olacak bu halimiz?” diye dert yanıyordu.
Cumartesi günü kuruyan birkaç ağacı söktürdüm. Toprak bir metreye yakın kazıldı, bir damla öl, yani nem yok. KOSKİ, tespit yapan bu yetkililerini hemen değiştirsin, yerlerine ehillerini koysun. Mahkeme marifetiyle tespit mi yaptıralım?
Yollarda, park ve bahçelerdeki ağaçlar, çimler sık sık sulanıyor. Buralara su bulunuyor ama Meram’a gelince su yok oluyor. Gelsin Sayın Genel Müdür, ona Meram’da kuruyan ve kurumak üzere olan ağaçları gösterelim. Millet meyveden geçti, ağacını kurtarma çabasında. Zaman zaman insan, ağaçların yanıyorum diye inlediğini hisseder gibi oluyor. Meram yakında Nasreddin Hoca’nın eşeğine dönecek, tam susuzluğa alışırken kuruyuverecek.
Her halde barajdan şebekeye su almak, masrafsız oluyor, kolaylarına da gidiyor. Bu yüzden de denge tesis edilemiyor.
Aslında barajın suyu Meram’ın hakkıdır. Sekiz asırlık Selçuklu’dan beri, bir gelenek var. KOSKİ yöneticilerinin bunu çok iyi bilmesi lâzım. Çünkü yaptıkları bir toplantıda bu konu üzerinde de durulmuş. Sekiz asır önce hangi ırmağa kaç okka su verileceği bile tespit edilmiş. Bu sebeple şebekeye su verilirken, Meram’ın su hakkı gasp edilmemeli, Meram da ihmal edilmemelidir.
Yıllar önce, arıtma tesisleri kuruluyordu. Büyükşehir Belediye başkanı Halil Ürün Bey’le odasında sohbet ederken, “Arıtma tesisini kuruyorsunuz, ama korkarım Meram’ı kurutursunuz” deyince başkan Bey, “Gerekirse kuyuları çalıştırır, Meram’ı feda etmeyiz” demişti. Şimdi korktuğum başımıza geldi. Meram’ın kuruması durumunda vebal Halil Ürün Bey’le KOSKİ yetkililerine ait olmayacak mı? Eğer belediyelerin yaptığı park, bahçeler ve suni göletler mesirelik için yeter, Meram kurursa kurusun, diyorlarsa diyeceğimiz yok. Bu durumda da tarih, mesullerini asla affetmez.
Mesele bu, hassasiyetini bildiğimiz Sayın Büyükşehir Belediye başkanımıza arz olunur.
Bu madalyonun bir yüzü, bir de öbür yüzüne bakalım. Türkiye 80-90 yıldır harp-darp ve yokluk görmedi. Bu sebepten olsa gerek, tasarruf alışkanlığımızı kaybettik. Pek çok konuda olduğu gibi su konusunda da, hovardaca davrandık. Su sıkıntısı ile ilgili uyarılara kulak tıkadık. Ve neticede bu duruma gelindi.
Yıllar önce Dişçi Mehmet Efendi merhumu şadırvanda abdest alırken görmüştüm. Bütün azalarını yıkarken, avucuna su aldıktan sonra musluğu kapatıyor, sonra tekrar açıyordu. Abdest alırken bile su idareli kullanılmalıdır. Günümüzde pek çok ev ve işyerinde boşa yanan lâmbaların, boşa akan suların haddi hesabı yok. Şebeke suları çok tazyikli, bu da suyun fazla kullanılmasına sebep oluyor.
Bahçede olsun, şehirde olsun abdest suyunu bile boşa vermem, Bunları ya çiçek sulamada veya klozette kullanırım. Bir damla suyun kıymeti bilinmelidir. Biz bugün torunlarımıza ait suları kullanıyoruz. Buna asla hakkımız yoktur.
Ziraatta şu ayağından vahşî sulama terk edilmeli, mutlaka damlama veya yağmurlamaya geçilmelidir. Bir de pek çok konuda olduğu gibi bilhassa su kullanımında tasarruf, alışkanlık haline getirilmelidir. Bu hususta yetkililere, basına ve din adamlarımıza büyük görevler düşüyor.
Maksadımız kimseyi kırmak değil, Meram’ı düştüğü bu durumdan kurtarmaktır. Sayın KOSKİ genel müdürüne de saygılarımla…