Ahlak, insanın özünde, ruhunda yer etmiş alışkanlık ve özelliklerdir. Bu özellik ve alışkanlıklar insanın kendi istek ve irâdesiyle oluşur ve zaman içinde kişinin özüne girer. Kişinin davranışları onun rûhundaki alışkanlıklarının dışa yansımasıdır. Rûha yerleşen iyi-doğru alışkanlıklar güzel ve örnek davranışlar olarak ortaya çıkar. Bunun tersi de mümkündür. Devamlı olarak rûha yerleştirilen kötü-çirkin alışkanlıklar yanlış davranışlar olarak tezâhür eder. Bir insana küçükken ne verirseniz ilerleyen yıllarda onun karşılığını alırsınız. Yanlışlarla büyüyenler, ahlaksızlığı alışkanlık hâline getirenler, yalan söylemeyi, insan kandırmayı normal görenler, bencilliği-maddeciliği-makam sevgisini önceleyenler elbette güzel davranışlardan nasiplenemezler.
Söz ve hareketlerimizin iyi, ahlâkımızın güzel olması için rûhumuzun, iç âlemimizin doğru ve örnek hallerle beslenmesi lâzımdır. Bunun yapılandırılmasında yüce dînimizin prensipleri bize yeter ölçüdür. Ölçüsüzlük usul bilmeyişimizdendir. Usulsüzlük vusulsüzlükten ileri gelir denir, doğrudur. Müslümanların problemlerine çâre bellidir, yol-yöntem bellidir. Başka kapılarda beyhûde yorulmaya gerek yoktur. İslam ‘güzel ahlak’lı olmayı ister. O halde Müslüman ahlâkî yönden içinde bulunduğu pespâye durumdan kurtulması adına ‘güzel ahlak’ sâhibi olmalıdır. Hatta bu yetmez ‘güzel ahlâkın yaygınlaştırması’ lâzımdır. İmânın alâmeti ‘güzel ahlak’tır. ‘Güzel ahlak’ sâhibi insan meyve veren ağaç gibidir.
Adâlet, doğruluk, merhametli olmak zulüm yapmamak, bütün mahlûkâta şefkatle muamele ‘güzel ahlâk’ın meyveleridir. Cesâret, metânet, ferâset, basiret, zerâfet, nezâket ‘güzel ahlâk’ın meyveleridir. Cömertlik, iyilik, ihsan, yardımlaşma, hayır-hasenat yapma, kardeşinin ihtiyâcına koşma, derdine dermân olma ‘güzel ahlâk’ın meyveleridir. Sevgi, muhabbet, hoşgörü, kanaat, şükür, sabır ‘güzel ahlak’ın meyveleridir. Yine izzet, iffet, letâfet ‘güzel ahlak’ meyveleridir. Bunlar bizim ahlak ölçülerimizdir. Başka kapıya ne hâcet…
Müslümanlar ancak dîni prensiplere tutunarak ‘güzel ahlâk’a erişebilirler.
Müslümanlar ancak Kur’ân’î dusturlarla içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulabilirler.
Müslümanlar ancak Muhammedî özelliklerle hayâtı en kâmil tarzda yaşayabilirler.
Bugün bunlara çok ihtiyâcımız var. Çünkü bugün Müslümanlar kendilerine hiç yakışmayan işler yapıyorlar. ‘Allâhu Ekber’ diyerek haksız yere cana kıyıyorlar, kendi canı emânet olduğu ve onu kendi eliyle alma hakkına sâhip olmadığı halde intihar bombacılığı yapıyorlar. Olmaz böyle şey! Fâiz, zina, kumar, içki haram olmasına rağmen rahatlıkla bu emirleri çiğneyebiliyor ve bundan dolayı da en ufak bir üzüntü duymuyor, tevbe etmiyor, af dilemiyorlar, bu kabul edilemez bir durumdur. Namazsız, ibâdetsiz, Kur’an’sız, sünnetsiz yaşam, çağdaş yaşam tarzı oldu. Büyüğe hürmet, küçüğe şefkat, muhtaca merhamet hayattan çıktı yerine maddenin, dünyânın, gücün hâkim olduğu kuru hem de kupkuru yoz bir hayat anlayışı onca güzelliğin üzerine yerleşti. Doğru mu, mantıklı mı? Nereye kadar gidilir bu kupkuru hayatla? Böylesi bir hayâtın meyveleri olsa olsa üzüntüler, stresler, hezeyanlar, buhranlar olur. Ahret adına da hesap verilmesi gereken çirkin fiiller, kontrolsüz tavırlar, günahlar ve onların neticesi acı ve hüsran…
Akıllı olunmalı, aklı doğru kullanmalı, sonu hüsran olan o korkunç âkibete düşmemeli.
Yeniden yapılanmak için ‘güzel ahlâk’ı temin eden Kurân’î prensiplere, Muhammedî özelliklere dönüş yapmalı, harap gönüller ibâdetlerle yeniden tâmir edilmeli, varlık içinde yokluk çekmemeli. Âlimlerimiz dilsiz kesilmemeli hakkı, hayrı, doğruyu söylemekten çekinmemeli, müminleri içinde bulundukları hata ve yanlış girdâbından kurtarmak için çâreler aramalı, yılmadan uyarmalı, sabırla insanlara dînî hakikatleri anlatmaya devam etmeli bunun için çok ciddi çabalar sarf etmeliler. Ayni zamanda birbirimize destek olmalı, birbirimizin kuyusunu kazmamalı, birbirimize tuzaklar kurmamalı, şantajcı-montajcı olunmamalı. Hilekârlık, düzenbazlık Müslümanlığa yaraşmaz. Dâima hayrın ve hayırlı işlerin yanında olmalı olamıyorsak bâri köstek olunmamalı. Yalan-iftira-hırs-nefret ve düşmanlıkla hareket etmek mümin olmaya yaraşmaz.
Müslümanların bulunduğu zillet hâlinden kurtulup aziz olması için İslâm’ın getirdiği ‘güzel ahlak’ ilkelerine yeniden sarılması elzemdir. Bu hususta aileler, eğitmenler, kurumlar, kuruluşlar, devlet herkes ama herkes üzerine düşeni mutlaka yerine getirmelidir.
‘Güzel ahlak’ ve ‘güzel ahlaklı insanlar’ yaygınlaştırılmalıdır. ‘Güzel ahlaklı’ insanların yaygınlaşmasıyla toplumdaki ahlak seviyesi yükselir, ahlaksızlıklar saf dışı edilir. Bunun için çok çalışılması lâzımdır.