Sevgili kardeşlerim,
Çevrenizde arkadaşlarınızın, öğretmeninizin, hatta anne ve babanızın size göre bir takım yanlış davranışlar içerinde olduklarını görebilirsiniz.
Kendi kendinize dersiniz ki; arkadaşım, öğretmenim, annem veya babam niçin böyle yapıyor? Bu soruya da her zaman cevap bulamazsınız.
Bu davranışlar sizin dışınızda olan insanların davranışlarıdır. Bir yerde “olmamış gibi davranarak” olayı zamana bırakısınız ve unutulmasını sağlarsınız.
Bir de direkt sizi ilgilendiren yanlış veya yasak davranışlar vardır.
Mesela sınıf arkadaşınız sizin kaleminizi, kitabınızı veya harçlığınızı çalmıştır. Bu olaydan siz de etkilenirsiniz.
Öğretmeniniz, bir arkadaşınızın kendisine yanlış bilgi vermesinden dolayı diğer arkadaşlarınız arasında sizin kulağını çekmiştir. Üzülürsünüz. Bu olay size büyük etki yapar.
Anneniz veya babanız size bir ceza vermeyi uygun bulmuşlardır.
Bu sonuncu davranışlar ilkine göre size daha çok tesir eder. Çünkü işin içinde siz de bulunmaktasınız.
KARŞILAŞTIĞIM BİR YANLIŞLIK
Sevgili kardeşlerim,
Siz, içi ve dışı pırıl pırıl, dürüst insanlarsınız. Ne yazık ki yaşları ilerlemiş bir takım insanlar, bu sizin temiz hallerinizi bozmak için uğraşmakta ve sizleri de kendileri gibi içi, dışı karanlık insanlar haline getirmeye çalışmaktadırlar.
Size anlatacağım olay, benim başımdan geçen bir olaydır.
Bu ve benzeri olayları siz de bilmeniz lazımdır ki böyle yanlış ve yasakları yapan insanlar sizi aldatamasınlar.
Bir gün bazı ihtiyaçlarımı almak için bir süpermarkete (büyük pazara) gitmiştim.
Alacağım mal ve maddeleri kontrol ederken yaşlarının 60 civarında olduğunu tahmin ettiğim, iyi giyinmiş iki insan dikkatimi çekti.
Bunlar geldiler peynir reyonundan (tezgâhından) ağızlarına birer parça peynir attılar ve yediler. Biraz sonra zeytin reyonuna geldiler, oradan da zeytin alarak yediler. Kuruyemiş reyonuna geldiler, ağızlarına ceviz içi atarak yemeye başladılar.
Ben, bunları hayretle izliyordum.
Bunlar gayet sakin, sanki bir şeyler alacakmış gibi yaparak birçok reyonu ziyaret ettiler. Ben kasaya geldiğimde bunlar elleri boş olarak ve yolu açmam için benden de izin de isteyerek süpermarketi terk ettiler.
Hemen orada bulunan erkek kasiyere durumu bildirdim ve adamların yaptıklarını anlattım. Bana dediği şey adeta “kanımı dondurdu”
“Maalesef… Bey efendi bu türlü olayları önleyemiyoruz” dedi.
YABANCILARIN GÖZÜNDE TÜRKİYE
1830’lu yıllarda Türkiye’ye gelen Fransız sefirinin hanımı ülkemizde karşılaştığı olayları Paris’te ki ablasına mektup olarak yazmış. Edebi değeri olan bu mektuplar daha sonra kitap haline getirilmiş ve “Türkiye mektupları” adıyla Türkçe’ye de çevrilmiş.
O dönemlerde yabancıların ülkemizde tespit ettikleri bu ve benzeri güzel ahlak örneklerini, saya saya bitiremiyorlar.
Bu kadın mektubunun bir yerinde; “Abla…” diyor. “Türkiye’de yalan söylemek yasaktır” Devamında ise; “Türkiye’de yalan söylediği tespit edilenlerin, alınlarını dağlıyorlar ve onların hayatları boyunca şahitliklerini kabul etmiyorlar.” (Türkçemize bir deyim olarak girmiş bulunan “alnında kara leke” tabiri bu uygulamadan gelmiş olabilir.)
Aynı hanım mektubunu devamında; “Abla… Bu kanun Fransa’da uygulansa birçok asilzade görürsün ki bunlar kâkülleri kaşlarına inerek gezmeye mecbur kalırlardı” diyor.
Bir başkası; “İstanbul kapalı çarşıda, içinde külliyetli (çok) miktarda paramın bulunduğu para çantamı düşürdüm. İçinde ki bütün paralarım sağa sola saçıldılar. Eyvah… Ben mahvoldum, diyordum.
Olayı gören kimi küçük çıraklar, dağılan paramı toplama başladılar. Bunların hiç birisi bana dönmez, diye düşünüyordum. Bir de baktım, benim yere dökülen paralarımı toplayan çocuklar, gençler bana doğru geliyorlar. Hepsi ellerindeki paraları bana verdiler. Ben paralarımı saydığım zaman içerisinde eksik tek bir paranın bile bulunmadığını gördüm”
Sevgili gençler,
Bizler, ahlaken zirvede olan bir milletin evlatlarıydık. Ama seneler sonra, içimizde hırsızı, uğursuzu, dolandırıcısı, kapkaççısı, içkicisi, kumarbazı, afyonkeşi, katili bol bir ülke haline geldik.
Benim sizin gibi çocuklara niçin yazı yazdığımı şimdi anlayabiliyor musunuz?
Aman çocuklar, siz siz olun, ahlak ve maneviyata önem verin ve hep birlikte “ülkemizi yaşanabilir bir ülke…” haline getirelim. Olmaz mı?