Meşhur bir deyimimiz ya da eski dilde bir darb-ı mesel’imiz vardır; “Bardağın dolu tarafına bakmak gerekir.” Ya da: “Bardağın dolu tarafını da görmek lazımdır, ”diye...
Bu deyimimiz çok güzel bir moral- motivasyon cümlesi olarak, olumlu sonuç verir, veriyor. Hatta bunun farklı bir versiyonu psikolojik rehberlik uzmanlarının bir diğer yöntemi de şöyledir. Dinleyicilerine veya deneklerine: “ Elinize temiz bir kağıt alın, onu ortadan bir çizgiyle ikiye ayırın, bir tarafına(+) olumlu öbür tarafına(-)olumsuz yazın, yaşadığınız problemle ilgili olumlu ve olumsuz yönleri yerlerine yazın,” şeklinde bir çalışmayla insanları rahatlatıp, rehabilite ediyorlar.
Temelde bardağın bu dolu tarafına bakmakla boş kağıtta(+)olumlu olanları yazıp ümitsizlikten kurtarmak olarak çok etkili iki yöntem olarak kabul ediyoruz. Bu iki yöntemin de olumlu yanı ve yararlı yanları inkar edilemez.
Fakat benim bugün burada bu konuların uygulanışında ya da temeldeki amacının dışındaki anlayış ve kabulleniş şeklindeki bir sapmadan bahsedeceğim. Özellikle de bardağın dolu tarafına bakmak deyimi veya onun içeriğini oluşturan cümleler kurularak; iyilikle kötülüğün aynı anda olabilme, birlikte yaşanabilir olma fikri aşılanıyor. “İyi sen doğru söylüyorsun da; şunları niye görmüyorsun?” şeklinde bardağın dolu tarafı metaforu uygulanıyor. Ama İslam aynı anda iyilikle kötülüğü bir arada kabul etmez. Cenabı Allah Kur’an’ın Ahzap Suresi 4. Ayetinde: “(Ey iman edenler) Allah bir adamın göğsünde iki kalp yaratmadığı gibi “zıhar” yaptığınız eşlerinizi de ananız yerinde tutmamıştır.” Buyuruyor. Allah bir vücutta iki kalp yaratmamıştır. Yani hem şeytanı seveceksin hem de Allah’ı böyle bir şey olamaz, olmamalı. Ya da hem camiye gideceğim, hem de faiz yiyeceğim, hem Müslümanlık taslayacağım, hem de zina edenlerle beraber olacağım...Vs. Böyle olmaz.
Şu da olmaz: “Tamam o dediklerin oluyor ama Ayasofya’yı açtık, bu yetmez mi? Filistinlileri de severiz İsrail ile normalleşmeye gideriz. Faize karşıyız ama batının ekonomik programını İngiliz modelini kabul ederiz...Vs.” Yani kısacası bardağın dolu tarafı bir işe yaramıyor. Küfür fiiliyatlarının, hele hele ahkâmının (kanunlarının) asla ortaya çıkmaması gerekir.
Bir diğer yönü de; hiç kabul edilemez bir sonucun; kişinin veya toplumun belini doğrultamayacak kadar ağır kötü bir durumu perdelemek için başka başarı veya iyiliklerin öne çıkarılıp sunulması (içi boş hamaset nutuklarına boğulması) da ahlaki olmadığı gibi sonuç itibariyle bir yıkım yöntemidir.
Kısaca; kötü bir yapının, deyimin, uygulamanın hayra tebdil edilmesi, döndürülmesi mümkün olabildiği gibi, iyi, hayırlı, olumlu bir deyim veya uygulamanın da istismar edilip kötüye kullanılma ihtimali her zaman mevcuttur. Dikkatli olmak gerekiyor. Biz buna şirk gibi ağır bir ifade kullanmasak ta günahın-münkeratın, kötülüklerin; normalleşmemesi gerekir. Sürekli şekerli emziklerle avutularak, açlık giderilemez. Hatta mubah veya müstehap türünden iyilikler olmasa da kötülüklerin tümü özellikle de kebaire (büyük) olanların olmaması, kaldırılması daha iyi olur.
Cenabı Allah; hakkı hak bilip hakka tabi olan, batılı batıl bilip batıldan kaçınan kullarından eylesin!..