“Bazı mekânların farklı bir yansıtma, iletme gücü bulunuyor herhalde...
Sanatın, bilginin güzelliği, lisanın çeşitliliği tezyini, sunuş biçimlerinin lezzeti; hoş teslimiyetler, derunî işleyişler, apayrı incelikler tesirler ve bileşimler meydana getiriyor... Bir mânâ sızıntısıyla, içerilere zarafetle giriyor ve yer ediyor.
Geçtiğimiz Cumartesi Yazarlar Birliği’nde de böyle bir atmosfer vardı. Tarihe
yolculuk, kalbe iletiler, gönülden nağmeler, sanatkârın vefası, ruhun sefasıyla karşı karşıyaydık.
Felekten, “talihli” birkaç saat çaldık... Asûde bir mutluluk deminde asılı kaldık.
Bir görsellik ziyafetiyle ve enfes bir müzik eşliğinde İbrahim Dıvarcı, Ahmet Kuş’un, Fevzi Şimşek’in objektifinden, Konya ve çevresindeki Selçuklu Osmanlı eserleri sunuldu.
Ardından Ahmet Çakır Bey; sazıyla sözüyle; başka vadilere götürdü bizi...
Uçurumlar aştırdı, denizlere daldırdı, göllere batırıp çıkardı; biraz yuğdu; biraz esritti; biraz sarstı belki...
Sadece elindeki sazı değil; derûnundaki bir sazı da çalıp söylemeye başladı.
“İlâhî bir EL’in” dokunuşuyla, yalnızca mızrabı değil, bir hürriyet coşkusuyla parmakları da aşkla konuştu; notalardan noktalara, oradan kabına sığamayıp, hudutlara uçup taştı.
Bu başka bir çalıştı. Herhalde bedeni de sevdalı, şeyda bir sazdı.
Yönlendirdi, kanattı, kanatlandırdı, huzura vardırdı.. hayrete düşürdü, mayaladı, aşk boyası çaldı.
Demini almış çaylar, nafile yüklerin sıcaklığıyla bizar, yorgun ruhları serinletti.
Rahmetin kokusu; mızraba, nağmelere, görüntülere, arınmayı bekleyen gönüllere sindi. Müzisyenin dokunuşları, rahmanî okuyuşların ve dokunuşların kapısını araladı.
Fotoğraf karelerinden, farklı canlar; musikînin dinginliğinden sırrî sesler fışkırdı.
Bulunduğu mekânlar toza toprağa gömülse bile; “Biz âlemin tozunu hâlâ silkeleyebiliriz” diyen ölümsüz, tozu dumana katmış cihangirlerin, aksakalların, kahramanların avazı yükseldi.
Türbelerden, bir ebedîlik neşesinin esrarına vakıf erler göz etti... Objektife; zamana kafa tutmuş gönüllülerin, “ruh fotoğrafları” geldi.
Saz, sonsuzluk şarkılarını dinletti; ateşli çağıltılar sinelerde yer etti; tekdüzenin düzenini bozan tılsımlı çağırışlar, yanık terennümler arasında yer gök mestane inledi.
Sazende, hanende, sâki, mey, meyhane, mahbub, Habib içice geçti. Tek bir devinimle, evrensel dönüşe iştirak etti.
Fareli Köyün Kavalcılarının değil; Bremen Mızıkacılarının, Avrupa düdüğü çalanların hiç değil.. kamışlıktan çıkmış neyin, kemale yürüyen “beşeriyet sazının” peşine düşüldü.
Bir bülbül, sazın tellerinden zarifçe göğe süzüldü. Mızrabın vuruşlarını “Hazır ol” emri olarak niteleyen gözüpek bir âşık, azığını alıp, yola düzüldü.
Kara, kapkara yapılanmalar, siyahî heyulalar; musikînin aydınlatmalarından telaşa kapılıp, yeise düştü.
Dünyevînin ridâsı yere düştü; “muhabbetin hırkası” omuzları örttü.
Söz, asıl bittiği yerde hüküm sürmeye, sürmeye devam etti.
Bağırdan bir feryadı, hasreti işaretleyen; ciğerden bir aşk sökülüşünü işleyen içten dökülüşler; kalp meydanlarını harekete geçirdi.
Yunuslu, Bayramlı, Geylânili, Pir Sultan Abdallı, Veyselli cümbüş, dile DİL’E geldi.
O akşam nesnede, havada, şeylerin yekûnunda bir başka hâlet, letafet vardı. Sazın sözün edasında, gaybın sedası, aşkın nidâsı vardı.
Gün akşamlıydı; ama akşamlarda da nice nurlu şafaklara gebe, şehrayinli günler vardı.”
…
2005 yılında yazmışım bu satırları. Eski- yeni Yazarlar Birliği binasının çayına, suyuna, havasına sinmiş ünsiyet, muhabbet tadı; seçkin kelime ve cümlelerin, muhasebelerin buluşma ile oluşmaların anlam yüklü havası.
Kimler konuk olmuş, hangi güzide isimlerle karşılaşılmış. Kültürel bir bilinç yeşerten başka, saygın bir yolculuktur bu.
Hatırlıyorum her zaman ki talebeliğimizle, programları keyifle, heyecanla takibimizi, bazen herhangi bir iptalle karşılaştığımızda meyus geri dönüşlerimizi, onunla beraber büyüyen beslenen çocuklarımızı(maskot, nazar boncuğu oğlancıkları, kızları), çocukluğumuzu…
Gelişen, olgunlaşan, gelenekle çağla uyumlu bir süreklilik ve yüreklilik, kitapların kelamın kalemin büyülü çağrısı. İzli, mürekkepli hatıraları…
Emek, (sevinç) gözyaşları, 26 yıllık saklı tarih, değerli bir miras, ruhani alışverişler, keşif ve yazı maceraları.
Eleştirilebilir ama kolay inşa edilmiyor tüm bunlar.
TYB gibi kuruluşların inkişaf ederek devamı; mazi saygısı, kutlu hedef gereklerinden, bir medeniyet iddiası ile davasının da teyidi ve delillerinden.
Bölgeyle ilgili düzenlemeler gerçekleşse, mekânlar değişse bile, başta Büyükşehir, belediyelerimizin destek ve katkılarıyla nice kıymetli çalışmalara, şevkli azimli yürüyüşlere inşallah.