Çifte öykü kitabıyla (Balkondaki Adam ve Büyük Ödül) karşımıza çıkan Duran Çetin’in üretkenliğinin bir sebebi de; “iyi insana” özen(dir)en bir ruhun teşviklerinden, onu itici bir güçle eyleme sürüklemesinden kaynaklanıyor olsa zannediyorum.
İkiz öykü kitaplarından “Balkondaki Adam”; yazarın şimdiye kadar pek değinmediği konulara el atmasıyla dikkat çekiyor.
Çetin’in öyküleri içinde farklı bir yere sahip “Kavun Tarlası”, platonik bir aşkı işliyor mesela.
Aşk arkasında izler bırakan bir vakıa. Aşkla delilik arasında kesin bir ilişki bulunmalı. “Deli ve Durmuş” öyküsü; gene içinde bir sevdayı barındıran, aşkın geride-ileride bıraktığı bir deliyi anlatıyor.
Araba sahibi olmak isteyen -bizden biri- genç Ferhat’ın tutkusu; “Hacı Murat” öyküsünde dile getiriliyor.
Yazarın ikinci kitabı “Büyük Ödül”de; kadına yönelik şiddete yer veriliyor söz gelimi. (Karısını Isıran Adam)
Kitabın bütününde tesirini sürdüren “Balkondaki Adam” için balkon; sokağı, caddeyi izlediği bir çıkıntı, uzantı değildir sadece. Dünyayı irdelediği, tefekkür ettiği bir açılım imkânıdır da. Kafesimiz olan evden kaçıştır.
Anlayana bilene, manevî bir seyirde duraktır balkon. Çatısı sema olan, yere sığmayan, ele avuca sığmaz, sınırsız bir yapımdır. Balkondan öteye yol gider.
Balkondaki Adam’ı, gökyüzü bir sonsuzluk meskeni olarak kendine çağırırken, yeryüzü bütün hengâmesine rağmen, renkleri, cıvıltısı, cazibesiyle dibe çekmektedir.
Belki de bu yüzden balkon, arasattır. Yer eviyle gök, dışla iç arasında boşluğa asılmaktır. Temeli yere, toprağ(ımız)a bağlı olan evlerle, “dünya üstünde” arada kalmışlıktır. Ve bu anlamda, yarı özgür engelli bir mekândır.
Yazar genellikle olumsuz bir imge yüklemez balkonlara. Ki insanlardan ayırmaz kendini; balkondan aşağıya iner, sokaktaki adamın arasına karışır, konuşur, derdini dinler, öyküler yazar, hayata karışır akar.
Fakat balkon aynı zamanda yakın gibi durmasına rağmen, bir uzaklığın, ayrıklığın simgesidir. Ferahfeza, serazat bahçelerden; Cennet uzanışlı bir medeniyetten; gönül enginlikleri barındıran mekânlardan sonra daracık basmakalıp evlere, kibrit bölmesindeki oyuncak balkonlara sığışmışızdır. Bedenler yakınlaşmasına, uzaklar aralar kapanmasına rağmen kalpler yekdiğerine ısınmaz, ilişkiler kopuktur.
“Balkondaki Adam”; beton yürekli yuvaların, kalbini duvarlarla örmüş, sevgi sızdırmayan, birbirinin sevincini, kederini, ölüsünü, düğününü bilmeyen sakinlerinin çıkışsız hayatlarına şahit olur. İnsanlar uzamaz kısalmaz, büyümez; balkonlara hapsolur, gömülür. Ömür ipi, kapalı kutularda tükenir sökülür.
Kitabın “Caddedeki Yalnızlık” öyküsünde, bülbül ötüşlerine hasret adamları görürüz. Gittikçe kirlenen bir dünyada temiz ve ayık kalmak zordur. Dolayısıyla yanı başımızdaki bülbülleri unutabiliriz. Ortak güzellikler bile var edilip, paylaşılamaz. Bülbüller verilen düşük bir kıymetle ya uzaklaştırır, ya uçar gider, ya da öldürülür.
Yazar kuşları sever. “Balkondaki Adam”, sığırcıkların suda oynaşmasını, çok yüksekte uçan kırlangıçların gösterilerini seyreder.
Bir kuş olmayı; kuş gibi hürce uçup gitmeyi dilemişizdir çoğu zaman. Ama kırlangıçların ayakları vardır. Yere konar, toprağa tutunmayı ister; ki ayaklarına bir ip her zaman dolanabilir, bağ(ım)lıdır.(Bkz. Kırlangıçlar öyküsü)
Bir çeşit kutsal kuş olan, kötü(lük)lere taş atan etkileyici ebabillerse, güzel fiillere, yaşayışlara özendiricidir: “Allah evini kurtarmak, korumak için ebabillere görev vermişti.(Kırlangıçlar, sh. 71)
İzlemekle kalmayıp, harekete geçen bir yazar Duran Çetin. Öykülerini gerçekçi, ümit içeren bir atmosfere, mesajlarını ise daha edebî bir dile yaslayarak veriyor.
İki kitabını da tavsiye ediyoruz.
İkiz öykü kitaplarından “Balkondaki Adam”; yazarın şimdiye kadar pek değinmediği konulara el atmasıyla dikkat çekiyor.
Çetin’in öyküleri içinde farklı bir yere sahip “Kavun Tarlası”, platonik bir aşkı işliyor mesela.
Aşk arkasında izler bırakan bir vakıa. Aşkla delilik arasında kesin bir ilişki bulunmalı. “Deli ve Durmuş” öyküsü; gene içinde bir sevdayı barındıran, aşkın geride-ileride bıraktığı bir deliyi anlatıyor.
Araba sahibi olmak isteyen -bizden biri- genç Ferhat’ın tutkusu; “Hacı Murat” öyküsünde dile getiriliyor.
Yazarın ikinci kitabı “Büyük Ödül”de; kadına yönelik şiddete yer veriliyor söz gelimi. (Karısını Isıran Adam)
Kitabın bütününde tesirini sürdüren “Balkondaki Adam” için balkon; sokağı, caddeyi izlediği bir çıkıntı, uzantı değildir sadece. Dünyayı irdelediği, tefekkür ettiği bir açılım imkânıdır da. Kafesimiz olan evden kaçıştır.
Anlayana bilene, manevî bir seyirde duraktır balkon. Çatısı sema olan, yere sığmayan, ele avuca sığmaz, sınırsız bir yapımdır. Balkondan öteye yol gider.
Balkondaki Adam’ı, gökyüzü bir sonsuzluk meskeni olarak kendine çağırırken, yeryüzü bütün hengâmesine rağmen, renkleri, cıvıltısı, cazibesiyle dibe çekmektedir.
Belki de bu yüzden balkon, arasattır. Yer eviyle gök, dışla iç arasında boşluğa asılmaktır. Temeli yere, toprağ(ımız)a bağlı olan evlerle, “dünya üstünde” arada kalmışlıktır. Ve bu anlamda, yarı özgür engelli bir mekândır.
Yazar genellikle olumsuz bir imge yüklemez balkonlara. Ki insanlardan ayırmaz kendini; balkondan aşağıya iner, sokaktaki adamın arasına karışır, konuşur, derdini dinler, öyküler yazar, hayata karışır akar.
Fakat balkon aynı zamanda yakın gibi durmasına rağmen, bir uzaklığın, ayrıklığın simgesidir. Ferahfeza, serazat bahçelerden; Cennet uzanışlı bir medeniyetten; gönül enginlikleri barındıran mekânlardan sonra daracık basmakalıp evlere, kibrit bölmesindeki oyuncak balkonlara sığışmışızdır. Bedenler yakınlaşmasına, uzaklar aralar kapanmasına rağmen kalpler yekdiğerine ısınmaz, ilişkiler kopuktur.
“Balkondaki Adam”; beton yürekli yuvaların, kalbini duvarlarla örmüş, sevgi sızdırmayan, birbirinin sevincini, kederini, ölüsünü, düğününü bilmeyen sakinlerinin çıkışsız hayatlarına şahit olur. İnsanlar uzamaz kısalmaz, büyümez; balkonlara hapsolur, gömülür. Ömür ipi, kapalı kutularda tükenir sökülür.
Kitabın “Caddedeki Yalnızlık” öyküsünde, bülbül ötüşlerine hasret adamları görürüz. Gittikçe kirlenen bir dünyada temiz ve ayık kalmak zordur. Dolayısıyla yanı başımızdaki bülbülleri unutabiliriz. Ortak güzellikler bile var edilip, paylaşılamaz. Bülbüller verilen düşük bir kıymetle ya uzaklaştırır, ya uçar gider, ya da öldürülür.
Yazar kuşları sever. “Balkondaki Adam”, sığırcıkların suda oynaşmasını, çok yüksekte uçan kırlangıçların gösterilerini seyreder.
Bir kuş olmayı; kuş gibi hürce uçup gitmeyi dilemişizdir çoğu zaman. Ama kırlangıçların ayakları vardır. Yere konar, toprağa tutunmayı ister; ki ayaklarına bir ip her zaman dolanabilir, bağ(ım)lıdır.(Bkz. Kırlangıçlar öyküsü)
Bir çeşit kutsal kuş olan, kötü(lük)lere taş atan etkileyici ebabillerse, güzel fiillere, yaşayışlara özendiricidir: “Allah evini kurtarmak, korumak için ebabillere görev vermişti.(Kırlangıçlar, sh. 71)
İzlemekle kalmayıp, harekete geçen bir yazar Duran Çetin. Öykülerini gerçekçi, ümit içeren bir atmosfere, mesajlarını ise daha edebî bir dile yaslayarak veriyor.
İki kitabını da tavsiye ediyoruz.