Türlü bakışlar vardır; farkında olmadan içine girdiğimiz, barındırdığımız suretlerin nazarı; detaylara inilse, sayılsa sözün uzayacağı…
Sadece zatımızın değil; âlemlerin, varlığın, eşyanın bize bakışı. Karşılıklı bakışmaların ayarı(!)
Yakın, ırak, yukardan, yandan, candan bakışlar; duyguların nakşı, açıların farkı…
Turist bakışı, gezer tozar, fotoğraflar videolar çeker.
Sesler, yüzler, izler hiç derine inmez, tefekkür meselesine girmez, sathî uzun bir film şeridi gibi, ömür hayat hızla akıp gider.
Tacir bakışı, “bir koyar, yüz k(aldır) anlayışının da ötesine geçer.
Normal, meşru sınırları aşar insan, âdeta safî hırs kesilir, hep maddiyatla biçer.
Alınmak istenen karşılık, hedef büyüdükçe; verilenlerin sunulanların dozu, derecesi de artar. Sanki hayatî değerler satılığa çıkar.
Sonunda nur topu gibi bir “kazımız” yani, kârımız olacaktır. Fakat kaz kimdir, esirgenen(!) tavuk kimdir; bir de düşünen(!) hindi araya girerse, ayırt etmek çetindir.
Her şey pazarlık konusu, alacak verecek, hatta yüksek kumar meselesidir. Sonunda bazen masaya ruh bile koyarız. Kesin, paha biçilebilirdir.
Müteahhit bakışıyla her tarafa beton dikilir, ekilir. Elbette ihtiyaca binaen değildir.
Çirkin yapılaşmalar, yürekte, beyin de de seçilir. Bin bir hevesle, Babil Kuleleriyle yarışa geçilir.
Kuş bakışı, tepeden iyidir de, beyin ufacık, kuşun ki kadar kalırsa felâkettir.
Bazen başa deve derisi geçirilir. Mankurt bakışı, yüz yılların afetidir.
At gözlükleri, daha çok bize lâzımdır, illetli bakışların hasreti(!) yakışığıdır.
Sömürgeci, karanlık bakış; zihinlerin cezası, zindanıdır.
Bakış, akış da demek; sırasında yakış, çakış…
Günün derdi “Kuzuum alkış, bakış topla benim için”. Yarışş!
Yeni yüzler, takma gözlü bakışlar, değişmeler.
Üçüncü gözlerin, dört gözlerin bakışı; cam gözlerin ziyası(!)
Oynadığımız rollere göre bakışlar değişir. Kalp biçim aldıkça, görüşler, duyuşlar da, başka şekle evrilir.
Hüzünlüdür son bakışlar, ezer.
İçimizde bataklıklar, uçurumlar, türlü mahlûklar, sarp yollar kol gezer.
Küstah hayvanlar konuşur. Tavus kibrini, tilki kurnazlığını, yılan oyunlarını eder.
Kafamıza bir aslan koyar, türlü yemle besler, önüne ciğerimizi atarız.
Kedi tırmalar, köpek ısırır, domuz pisler, eşek sesimizi bastırır. Hayvan çiftliği, yürekleri astırır.
Gönül coğrafyamız darlaşır, kendi içine hapsolur.
Kalp, günah veletleri peydahlar. Melekleri başından kovalar. Nice dünya uyuşturucusu, bozar.
Ekseriyetle; görmemiz bilmemiz gerekenlere bakmayız, aldırmayız.
Bazen bakışımız, karanlığa, gölgelere, pus(u)lara odaklanır, takılır. Pusulaları, rehberleri, ışığı görmez, tıknefes kalır.
Bakar körlüğe midir meylimiz, istidadımız…
Oysa yıldızların altında çakıllar bile elmas olur.
Bereket; aydan, güneşten parlak, görklü nazarlar, hazık hekimler bulunur.
Uyandırır, ayıltır, şifaya kavuşturur.