İkisi arasındaki ilgi ve alakaya bizlerin dikkatini çeken Rasül-i Ekrem (S.A.V) "baharı gördüğünüz zaman dirilişi hatırlayın" buyurur. Öldü zannedilen tabiatı, zamanı gelince diriltmeye, yeşertmeye, canlandırmaya, insanların duygu ve düşüncelerini bile coşturmaya kadir olan Allah (C.C.), insanoğlunu da öldükten sonra diriltmeye ve huzurunda toplamaya kadirdir.
"Var olan bir şey yok edilemez" diyen Yunan filozofuna kayıtsız-şartsız inandığı halde, ölümü yok olma telâkki eden beyinsize Mevlânâ hazretleri şöyle sorar: "Toprağa düşen hangi tane toprakta kalmış ve kaybolmuş ki, ben kalacağım ve kaybolacağım?"
Gerçekten bir badem, bir ceviz veya benzerleri, senelerce bir kenarda kaldıktan sonra toprağa düşse, bahar gelince, havasını, nemini, ışığını, ısısını yeterince alınca hemen filizlenir, fidelenir ve koskoca bir ağaç olabilir.
İnsanlar-Tanrılar-Mezarlar isimli eserde zikredildiğine göre: Eski Mısırlılar inançları gereği ölen kişinin kabrine onun yemesi için, bazı yiyecek maddeleri korlarmış. Dört bin sene önce yapılan piramitler açıldığında, hatta Konya’nın Çumra ilçesi yakınlarında, dünyada en eski yerleşim birimi kabul edilen Çatalhüyük arkeolojik kazılarında kabirler içinde bulunan, 6 bin yıl önceden kalma buğday taneleri ekildi ve 1/170 mahsul verdi (bir taneden 170 tane alındı)...(1)
Şair der ki;
Simsiyah tohumu ekersin ak pak olur
Emer esrarını arzın ve yeşil yaprak olur
Reng-i bûlarla İrem bağına benzer
Akıbet cümlesi bir avuç toprak olur
Kıymetli okurlarım. Size çok enteresan bir misal daha arz ediyorum. Dr. Murat Yurdanur'un bir Avrupa Tıp dergisinden tercüme ettiği bir makalede aynen şöyle denmektedir: "Yer yüzünün en eski canlı organizması A.B.D.de tuz tabakaları içinde bulundu. 500 milyon yıl önce tuz tabakaları içine sıkışıp kalan ve 1.4 mikron uzunlukta olan bu kamçılı bakteriler laboratuara getirilip gerekli nem ve hava sağlanınca, hemen dirilip hareket etmeye ve çoğalmaya başladılar."(2)
Buna inanıp ilmi bir gerçek olarak kabul eden sözde ilim erbabının, İslam’ın haber verdiği dirilişe inanmaması, onu akıl ve mantık dışı bulması, kendinin mantıksız olduğunu ispat etmesinden başka bir şey değildir.
Baharın şu en güzel günlerinde, kırlara, ormanlara, mesire yerlerine gittiğimizde, sadece tabiatın dış görüşü ile aldatıcı zevkleriyle meşgul olmayalım. Birazda tabiata ve bahara yukarda zikredilen gerçekler doğrultusunda, yani ibretle bakalım ki, Cenab-ı Allah'ın "Görmüyorlar mı? Bakmıyorlar mı? Düşünmüyorlar mı?" sorularına "Evet ya Rabbi Gördük, baktık, düşündük ve hakikati bulduk. Şu kâinatın dirildiği gibi, bir gün dirilip huzuruna varacağımıza kanaat getirdik” diyebilelim. Sözlerimizi Yahya Kemal’den bir Rubai ile bitirelim:
Bir merhaleden güneşle derya görünür
Bir merhaleden her iki dünya görünür
Son merhalede bir fasl-ı hazandır ki sürer
Geçmiş gelecek cümlesi rüya görünür.
------------
1- Milliyet Gazetesi, 14.07.1994.
2 Yeni Tıp dergisi cilt 1 sayfa 3, l984.