Sevgi evrensel bir duygudur ama bir o kadar da özeldir. Aynı zamanda sevgiler çeşitlidir. Sevgiler içinde taçlanan, bir insana gösterilen muhabbetin en zirve yaptığı duygu ise ‘Anne Sevgisi’dir. Ben, ben olarak pek özel şeyleri yazmayı sevmem. Eğer özeller genellere kapı aralayacaksa o zaman konuşulmalı, yazılmalı derim. Herkes birbirinin özeline saygı göstermeli bu pek tabî insanlık gereği. Ancak bâzen öyle özeller vardır ki ondan tüm insanlık istifâde etsin istenir. Topluma mâl edilmesi gereken bu özel şahsiyetler, özel insanlar seçkin kişiliklerdir. Toplum böylesi kişiler ile kalite kazanır. Aslında her anne apayrı güzelliktedir fakat bâzı ayrıcalıklı olanlar farklıdır. İşte benim annem, Azize Noyan hanımefendi de öyle bir anne idi. Hep annelerin konuşulduğu şu günlerde ben de sizlere özel ve güzel bir insandan yâni eşi zor bulunan Aziz annemden bahsetmek istiyorum efendim müsâdenizle! Şahsım ile ilgili beklide ilk yazdığım yazıdır bu. Ne yazık ki o güzel insan, sevgili annem şimdi hayatta değil.
İsmi gibi Aziz olan Azize annemi bundan tam on sene önce yaşadığım sürece acısı içimden hiç çıkmayacak bir şekilde kaybettik. Kendisine her zaman çok sevdiği Rabb’inden engin rahmet ve bağışlanma diliyorum. Cenâb-ı Hak ona, yattığı mekanda rahatlıklar versin, üzerine nurlar ve esenlikler yağdırsın, cennetin en güzel köşesinde ağırlasın. Günde beş vakit namazın arkasından kendisine gönderdiğim mânevi hediyelerimi yüce Rabb’im kendisine en güzel şekilde sunsun. Hayat boyu yapmaya çalıştığımız tüm hayır hasenat ve hizmet çalışmalarımızdan onu da en âlî biçimde nasiplendirsin inşa ALLAH. Zirâ o hep amel defteri kapanmayan bir anne oldu.
Onsuz geçen hayâtımda hep annemin şefkatli ellerini, hayır nasihatlerini, tatlı dilini, engin sevgisini, derin ve ulvi düşüncelerini aradım, özledim, kendimi hep gurbette zannettim. Ama hayâta ışık tutan rehber sözlerini ve sıcacık sevgisini hep sağ yanımda hissettim. Onsuz hayat çok eksik ve sönük. Sevgisi, ilgi ve alâkasıyla onlarca akrabaya bedeldi. Kimi zaman anne özlemimi gidermek için değerli gördüğüm büyüklerime ‘..falan anne’ yakıştırmasını yaptım fakat olmadı. Hiçbir yalandan anne Aziz ve Azize annemin yerini tutmadı, tutamazdı. Sâdece evlâdı olarak erkek kardeşim ve ben değil kendisini tanıyan herkes onu tıpkı kendi annesi gibi sever, ona gıptayla bakardı. O biricik annem, tanıştığı herkese kendi evlâdına yaptığı muameleyi yapardı. Onları aynen kendi çocuklarını esirgediği gibi her çeşit kötülükten esirgerdi, hep iyiliği emreder kötülükten sakındırırdı. İslâm’ın güzelliklerini, Peygamber efendimiz aleyhisselâm’ın üstün ahlâkını, Kur’an hakikatlerini, sahabe efendilerimizin hayâtını, evliyâların menkıbelerini anlatırdı. Âdeta ağzından bal damlardı. Nezih ve kibar davranışlarıyla herkesi kendine hayran bırakırdı.
Gelen misafirlerine öyle bir izzet, ikram yapardı ki onunla berâber olan herkes onu cennet kopyası bir insan olarak değerlendirirdi. Kibar, ince, temiz, nazik, anlayışlı, düşünceli bir insandı. Her hâliyle o, bir Osmanlı hanımefendisiydi. Zâten anne tarafından ‘Seyyid’ sülâlesindendi. Kabalığı hiç sevmezdi. Kendisine yapılan çirkinlikleri hiç dile getirmez hemen affeder ve sanki hiçbir şey olmamış gibi davranırdı. ‘Paspas olmadan baş tacı olunmaz’ misâli hayat boyu herkesin paspası oldu da bundan hiç şikâyetlenmedi. Her yaptığı iş ve davranışta içten ve samimi idi. Kimseyi darıltacak, kıracak, incitecek söz etmez tâbiri câizse; ‘ağzı kan dolsa yutar asla tükürmezdi.’ Gönlünde düşmanlarına bile yetecek engin sevgiyi barındırırdı. O tıpkı Sevgili Peygamberimiz gibi bir sevgi insanıydı.
Aziz ve Azize annem hep vericiydi hayatı boyu hiç almaya yanaşmadı hep verdi, verdi. Sevgisini, şefkatini, işini, parasını isteyenlere dağıttığı gibi istemeyenlere de dağıttı. Maaşını son kuruşuna kadar en yakınlarından uzağına kadar herkesin ihtiyaçlarına harcardı. Çok cömertti. Çok verdiği için cebinden, cüzdanından parası pulu eksilmez her dâim cebi, evi, malı hep artardı. Her işi bereketli idi. ‘Verince artacağına’ inanırdı. Bunu evdeki pratik uygulamalarından görürdük. Bize de hep bu prensibi aşıladı.
‘Yavrum, insanlara faydalı olan insan hakiki insandır.’ Diyerek tüm çevresine yararlı hizmetlerde bulunurdu. Kendisi biçki-dikiş ve nakış öğretmeniydi. Diker, giydirir, örer sevindirirdi. Kapısına gelen kimseyi reddetmez her müşküle bir çâre bulurdu. Gecesini gündüzüne katar, dur durak bilmeden, dinlenmeden hep çalışır bir şeyler üretirdi. Boş durmayı sevmezdi. ‘Allah boş duranı sevmez, şeytanı sevindireceğime insanı sevindireyim’ diyerek tıpkı efendimiz aleyhissalâtu vesselâm’ın hanımlarından Hz. Zeynep vâlidemiz gibi örgüler örer gittiği evlere hediye ederdi. Hiçbir eve boş gitmez hiç götürmese kendi ürettiği çiçeklerden hediye götürürdü. Çiçekleri çok severdi. Saksılarda bin bir özenle yetiştirdiği çiçeklerini her sabah sular, sularken de onlarla tatlı tatlı konuşur, engin sevgisinden çiçeklerine de sevgi damıtırdı. Misafir gittiği evlere o yetiştirdiği çiçekleri büyük bir özenle yaldızlı kağıtlara sarar, paketler ve takdim ederdi. Hemen her dostunda Aziz annemin hediye ettiği bir çiçeği vardır. O güzelim insan bu şekilde insanları sevindirmeyi pek severdi.
Her sözü ibretliydi. Öldüm, bittim diye onun yanına gelenler âdeta dirilerek giderlerdi. Anlattığı ibret dolu târihi vakalarla herkesi bambaşka âlemlere götürür, onunla derdini paylaşmaya gelenler, dertlerini unutur anlatılan hâdiseyle yüzünde gülücükler parlar kendisine mesajlar ve dersler çıkarırlardı. En zor günlerinde bile ümitliydi hiç yeise düştüğünü görmedik, desem abartı olmaz. Engin bir sabır anlayışı vardı, tevekkülü en ciddi anlamda hayâtına koymuştu. O bütünüyle Hak ve hakikat tecellileriyle dolu bir insandı. Gözlük derecesi tam 6,5 olmasına rağmen elinden Kur’ân-ı ve dîni kitapları düşürmezdi. Okumasını sever, okuyana değer verirdi. Kültürlü ve bilgiliydi. Dîni ilim ve irfan sâhibi idi. Bu yüzden onu tanıyan herkes her sıkıntısını onunla paylaşmaktan haz alır ve sık sık nasihatlerine başvururlardı.
Muhterem Aziz ve Azize annem Allah (c.c) ve Peygamber aşığıydı. Bizlere ördüğü, diktiği kıyâfetlerde; ‘Aman yavrum her ördüğüm ilmekte her iğne atışımda Cenâb-ı Hakk’ın ismi ve peygamberimize selam vardır, dikkatli giyin sizi özenle yaratan Rabb’inizi hiç aklınızdan çıkarmayın, efendimiz aleyhisselâm’ın sünnetlerin hep uygulayın.’derdi. Bizleri ve torunlarını namaz kılarken gördüğünde uzun uzun seyreder, namaz bitince de hepimizi ayrı ayrı kucaklar, öper, sever, küçükleri taltif ederdi. ‘Ben dünyânın en zengin insanıyım ki sizin gibi evlatlara ve torunlara sâhibim.’ Derdi. Öyle mâneviyat gamzeden asil ve güzel rüyalar görürdü ki kardeşimle ben onu gönlümüzün sultanı yapmıştık.
Duruşuyla, oturuşuyla-kalkışıyla, sözüyle-sohbetiyle, davranışlarındaki letâfetiyle tam o tam bir Osmanlı hanımefendisiydi. ‘Altının değerini sarrafı bilir.’ Misâli onunla tanışan hemen sevgili anneciğimin farklı bir kişiliği olduğunu anlardı. Aziz ve Azize annem peygamber ahlâkının dünyâdaki bir numunesiydi. Herkesi güzel ahlak sâhibi olmaya teşvik ederdi. Bize her dâim; ‘Yavrularım size kemik atana siz hep ekmek atın. Kötülüğe asla kötülükle mukâbele etmeyin. Hayâtınız iyilikle geçsin. Unutmayın iyiliğe daha çok iyilik kötülüğe yine iyilik tamam mı? Siz her kişi gibi değil er kişi olun.’ Prensiplerine uymamızı isterdi.
O candı, cânandı, sevgi ve şefkat âbdesiydi. Muhtâcı, ihtiyaçlıyı elinden geldiğince görüp gözetirdi. Ya kendi verir yoksa etrâfını onlara yardım için seferber ederdi. O ne güzel bir insandı! Şimdi onun gibi 10 tane olsa diyorum, çoğu insanın sırtı yere gelmezdi. Yaşasaydı bizim daha o değerli anneden öğreneceğimiz çok şeyler vardı. Bizler evlatları ve torunları olarak o Aziz ve Azize anneciğimin hayattayken hep değerini bildik, elini öptük, dualarını aldık. O eşi az bulunur annemizi yaşadığı sürece üzmemeye, kırmamaya çalıştık, hep onu memnun etmek gayretinde olduk. O güzel insan Rabb’ini çok sevdi ve hep O’na güvendi. Rabb’im’de onu ukbâda çok sevsin, sevindirsin, en sevdiklerinin yanına yerleştirsin, güzel ahlâkıyla çok değer verdiği efendimiz aleyhissalâtu vesselâm’a komşu etsin inşaALLAH.
O değer âbidesi vefat etinde sâdece biz değil çevresindeki insanların çoğu en az bizim kadar üzüldüler. Sevenleri, hâfız kızları, genç sevdâlıları arkasından yüze yakın hatimler hediye ettiler ve bunlar hâlâ da devam ediyor. Kendisini tanıyan her ailede ibretamiz bir hatırası, bir hediyesi ya da bir çiçeği mutlaka bulunur. Hele vefâtında karşı komşusu bana tâziyeye gelmemişti çok üzülmüştüm. Neden sonra beni telefonla arayınca bu üzüntümü belirttiğim de o kardeşimiz bana dedi ki; ‘Ablacığım! Azize anne sâdece senin annen değildi o hepimizin annesiydi. Aslında benim kendi annem de kayınvâlidem de hayattadır ama Aziz annem benim hakiki annemdi. O hep bana doğruyu, iyiyi, güzeli anlattı, hayâtıyla örnek oldu. Yıkıldığım yerde beni yaşama tutunduran nasihatler verdi, üzüldüğümde teselli etti, dînimi öğretti. Ben kendi annemden görmediğim yakınlığı ondan gördüm. Ben de aynen sen gibi çok üzgünüm, yapamadım, gelemedim sana. Ben de tâziye kabul ediyorum çünkü ben de annemi kaybettim, sen bana tâziyeye gel. Onun gibisini bir daha bulamam.’dedi ve hıçkırıklara boğuldu. Daha bu bir tânesi… Benim kendi öğrencilerim de en az benim kadar annemin vefâtına üzüldüler, yandılar, ağladılar. O kıymetli insanın ardından hâlâ okurlar. Zirâ o öğrencilerime de fakülte okurken maddi ve mânevi çok destekler verdi. Eşi az bulunur bu güzel anneyi Aziz ve Azize Annemi bugün şu Cuma gününde rahmet ve sevgiyle, övgü ve takdirle anıyor, sizlerden bir Fatiha mümkünse ricâ ediyorum efendim.
Hayırlı cumalar, tüm anneler bereketli ömürler…
Aziz ve Azize Annem
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.