Babamın pek bilinmese de, Konya Linyitleri İşletmesi Müdürlüğü görevindeyken memleketi Konya’ya da hizmetleri olmuştur. Biraz bahsedelim.
Babama göre, “Tekâmülümüz, teamülümüzün gerisinde kalmıştı”, “bugünün ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde teâmül ve kurallarımızı geliştirmek mecburiyetindeydik.”
İsa Ruhi Bolay’a göre; kâr edebilmek için, “dış kaynaklı yatırımlara gerek yoktu, kısmî özelleştirme işlemleri uygulanmalı ve işletmenin bütün safhalarında basit, sade, verimli metotlar tercih edilmeliydi. (…)Dışa tamamen bağımlı kalarak, ağır bir yatırım yapmadan, mesela Dekapaj (kömür yatağı gibi madenlerin üzerindeki örtü tabakasının gevşetilmesi, kazılıp, taşınıp, toprak harmanına dökülmesi, serilip düzeltilmesi yani üstündeki araziyi kaldırma gibi işler) işleri, kendi firmalarımıza ucuz fiyatla verilmeliydi. Böylece hem o Türk firmaları gelişir, büyür, kazanır biz de millî ekonomiye hizmet etmiş oluruz, hem de paramız yurt içinde kalırdı. Ayrıca vatandaşa öncelikle, serbest kömür satışı sağlanmalıydı.”
O sıralar kömür satın alan müşterilerin sorunlarını anlamak için anketler yaptırmış, kitapçıklar, broşürler hazırlayarak, halkı kömür hakkında bilgilendirmişti. İki sene içinde, planladıkları büyük ölçüde hayata geçmişti. Ama babamın bu yenilikçi tavrı, daha sonraları başına iş açacaktı.
“Yakın arkadaşlarından, İnşaat Mühendisi Yusuf Ciritli, KLİ(Konya Linyitleri İşletmesi) dönemini ve Ruhi Bey’i anlatıyor.
“Sn. İsa Ruhi Bolay, pek çok insanın başlamaktan çekineceği projelerin altına girmekten çekinmeyen bir insandı. Daha önce TKİ’ye bağlı diğer müesseselerde yöneticilik yapan Ruhi Bey zarar eden müesseseleri kâra geçiren müdürümüz, Konya için büyük bir şanstı…
Kurumun başarısı için ilk defa yakalayamadığı bir projeyi yarım bırakmaz, başarıyı yakalamak için sonuna kadar, netice alana kadar uğraşırdı.
Gözü karalığı, işlerin neticelenmesinde önemli rol oynardı. Rekabete yatkın doğası başarı yolundaki engelleri kolaylıklı çözmesine ve enerjisini baştan sona koruyabilmesine yardımcıdır. Müesseseler arasındaki kömür satışında reklamlar ve yaptığı çalışmalar sayesinde diğer müesseselere göre öne geçmiş ve genel müdürlüğe mali konularda yardımcı olmuştur.
Hedeflerinden hiçbir zaman vazgeçmez, lider konumunda olmayı sever, insiyatif kullanmaktan çekinmez ama hiçbir zaman ihtiraslı hareket etmezdi.
Rehberlik etmekten, yol göstermekten ve akıl vermekten hoşlanırdı. Genellikle tavsiyeleri ve fikirleri son derece açık, hiç şüpheye yer bırakmayan bir tarzda olurdu.
Tartışmalarda zekâsını ve yeteneğini kullanır, güzel konuşma ve hazırcevaplığı ile kendini öne çıkarırdı. Size soru sorduracak bir şeye mahal bırakmaz, yenilmesi zor bir insandı. Sık sık müessesede yapılan toplantılarda herkesin fikrine hürmet eder, herkesi dinler, en son karar kendisine aittir.
Personeline karşı nazik, sevgi dolu, inançlı ve koruyucuydu.
Yapılan iyilikleri ve kötülükleri hiçbir zaman unutmazdı. Hafızası ve hayal gücü çok kuvvetliydi. Çok evvel birlikte yaşadığımız bir olayı anlattığı zaman bizleri düşünceye sevk ederdi.
Ruhi Bey için en kutsal yer müessesesi olduğu kadar evidir. Evine bağlılığını eşiyle ve sevdikleriyle paylaşırdı.
Birlikte çok seyahatlere katıldım, beni hiçbir zaman yanından ayırmazdı. İnşaatlarla ilgili birçok sorunları birlikte çözer, genel müdürlüğe sorun götürmezdi. Sadece onların onaylarını alırdı.
Çalışkan ve tedbirlidir. Kazancının büyük bir miktarını biriktirir ve asla müsrif değildir.
Hayatta yerinin yetkili bir mevki, bir kuruluşun başı olduğunu bilir, yönetme ve liderlik etme isteğinde, taleplerini hiçbir zaman küçük tutmaz; gurur-kibir nedir bilmezdi. Kendisinin müessese ve genel müdürlük için önemli olduğuna inanırdı.
Dürüst, açık sözlü ve mert bir insandı.
Güzel konuşur, güzel yazar ve kafası hızlı çalışır, zekâsına rağmen geri planda kalmayı ve olayları perde arkasından yönetmeyi sever, pek çok insanın gözünden kaçan detayları görür ve anında müdahale ederdi.
Bir işin kusursuz olması için var gücüyle çalışır, bu yüzden kendisini içten içe eleştirirken, çevresindeki herkesi de kötü bir niyet taşımadan uyarırdı. Varsa hataların düzeltilmesi için girişimlerde bulunurdu.
Titiz, temiz, düzenli ve sağlığına düşkündü… Bir gün önceden, bir gün sonrası için neler yapacağını düşünürdü… Son derece dakikti... Verdiği sözlere önem verirdi.
Bir dosta ihtiyacımız olduğu zaman ilk koşan kişi Ruhi Bey’den başkası değildir… Güçlü bir adalet duygusuna sahipti, herkese karış eşit davranırdı.
Otoriter bir kişiliğe sahip olmasına rağmen bunu sevimliliğiyle gizler, zor sinirlenir ama göründüğü kadar yumuşak değildir.
Seminerlere, kurslara gider, ufku çok genişti. Büyük işler ve olaylarla ilgilendiğinden ayrıntılar üzerinde durmazdı.
Genellikle entelektüel kapasitesi yüksek, yaşamsal amaçları kendininkine benzeyen insanlarla beraber olmayı tercih ederdi. Kararlılık, ihtiyat ve istikrar temel özelliğidir.
İdealist bir insandır. Bünyesinde müessesede olsun, ocaklarda olsun bütün insanların ırk, cinsiyet, din ve sosyal durumuna bakılmaksızın aynı imkânlara sahip olmasını ister, her zaman bu düşüncesini korurdu.
Teknik geziler düzenleyerek elemanlarını diğer müessese ve ocaklara gönderir, onların diğer müesseselerde olan arkadaşlık bağlarını, ilişkilerini teknolojik tasarım ve yapılan imalatları yerinde görerek bizim bünyemize uygun olanları adapte ederek almamızı sağlar ve müesseseleri bir şemsiye altında toplardı.
Saydığımız özellikler kendisini Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü’ne, Genel Müdür olarak atanmasına sebep olmuştur.
Gittiği yerde senelerdir yapılamayan reformları yaparak çalıştığı kurumu ve elemanlarını disipline ederek, verimli şekle getirmiştir.”
…
Hayatının 1988’de atandığı Zonguldak kısmı ise, ayrı fasıldır. Bütün iş hayatı boyunca, bir makam veya iş teklifi, hep üst makamlardan gelmişti. Genel Müdürlük teklifini kabul etti. Oysa Zonguldak, “Ekonomik, sosyal, işletmecilik ve yönetim bakımından çok büyük problemlerle dolu bir yerdi.”
Babam Zonguldak’a geldikten sonra, kendisiyle yapılan bir röportajda; hedeflerini anlatmıştı. “Kömür havzasına 20 yıldır yatırım yapılmamıştı. Önemli ve köklü değişiklikler, yenilikler öngörüyordu. Yeni kadrolarla, Konstrasyon, mekanizasyon ve tasarruf konularında mühim hamleler yapılacaktı. İşçi alımı, kanun ve yönetmeliklere göre gerçekleşecekti. Gereksiz hizmetler terkedilecek, verimsiz işletmeler kapatılacak, kısmî özelleştirilme sağlanacaktı.” Kurumun politikaya kaptırdığı yarı gövdesini kurtaracak, şahsiyetini kazandıracaktı.
Hâlbuki ağır baskılarla karşılaşacaktı. Küçük bir örnek:
Vazifeye başlayalı henüz 4-5 gün olmuştu. Dönemin, bir Parti yetkilisi; arkasında 8-10 kişi ile tebrik ziyareti için geldi. Bir takvim yaprağını eline tutuşturdu. Üzerindeki yazılı 5-6 ismin, işaret edilen makamlara getirilmesi isteniyordu. Babam ise, önemli mevkilere, uygun gördüğü, rahat çalışabileceği kimselerin tayinini yaptıracaktı. Üzerinde durmadı, yılmayacaktı, nüfuzlu kişiyi dinledi geçti.
Babamın hatıralarından olayı anlatalım. Onun kelimeleriyle aynen naklediyorum:
Tayin emirlerinin tebliğinden sonra, bir gün bile geçmemişken telefon çaldığında saat 24.00’ü gösteriyordu. Karşıdaki iktidar partisinin İl Başkanıydı:
“-Sayın Genel Müdür, siz bir takım tayinler yapmışsınız; bizim haberimiz olmadan bu tayinleri nasıl yaparsınız?
-Ne demek, ‘nasıl yaparsınız’ ne demek ‘bizim haberimiz olmadan’, Sayın Başkan? Biz Kurum Yönetimi olarak bunları gerekli görmüşüz, düşünmüş, araştırmış, yapmışız; bu bizim yetkimiz dâhilinde ve işimizin parçası olan bir şeydir ve kimseye sormayız. Siz buna ne karışıyorsunuz?
-Yapamazsınız, bizim buralarda söz hakkımız var; bizimle görüşerek yapacaksınız.
-Siz bir siyasi partisiniz, kendi işinize bakın. Kim verdi size bir Kamu İktisadî Kuruluşu’nun işlerine karışma ve yetkilerine tecavüz hakkını?
-Biz karışırız, 30 seneden beri bu böyledir, bunu sen değiştiremezsin; buna senin gücün yetmez.
-Ben bir şey değiştirmiyorum, yetkimi kullanıyorum.
-Seni biz tayin ettik, partimiz tayin etti.
-Beni siz değil, seçimi kazanan partinizin kurduğu Türkiye Cumhuriyeti tayin etti. Sizin partiniz olmasaydı başka bir parti veya partiler seçimi kazanarak ve onların hükümeti tayin edecekti. Benim tayinim, sizin partinizin kurduğu Hükümete rastlamış, hepsi o kadar. Siz, bu hususu Kurum’un üzerine bir tahakküm aracı olarak kullanmaya alışmışsınız. Bakın, Sayın Başkan: Ben bu Kurum’un başına tayin edildiğim andan itibaren bütün Türk Milleti ve Devlet’inin Genel Müdürüyüm, sizin partinizin değil. Sizin partiniz de bunun içinde ve bunun parçasıdır. Yetkime tecavüz edemezseniz, ettirmem!... Zaten 30-40 seneden beri, böyle böyle, siz bu hale getirmişsiniz.
-Tayinleri derhal durduracaksın. Aksi takdirde, yarın, 500 imza ile Bakan ve Başbakan’a seni şikâyet edeceğim.
-Git beğendiğin yere şikâyet et. Tayinler durdurulamaz, durdurulamayacaktır” diye bağırdı İsa Ruhi Bolay ve telefonu çatt diye İl Başkanının yüzüne kapattı. Ziyaret için Zonguldak’ta bulunduğumuz için, olaya eşim Faruk Koçak ile biz de şahittik.
Daha sonra, bazı meseleleri görüşmek için gittiği Ankara’da, bir milletvekiliyle konuşması oldu. İsa Ruhi Bolay, Kurumun zarardan kurtulması için “Küçük veya büyük, verimsiz ve zarar eden ocakların kiraya verilmesini istiyordu.” Milletvekili buna karşı çıktı. Bazı ocaklara dokunulmayacaktı, “Bizim orada 150 işçimiz, 150 oy var” diyordu. Ve dedikleri yerine getirilmezse Başbakan ve Cumhurbaşkanına konu anlatılacaktı.
Babam nazarında proje bir bütündü. “Buyurun, isterseniz o makamlara şikâyet edin. Ocağı özelleştireceğiz, projemizi sulandıramayız” diye karşılık verdi.
“Biletinin kesildiğini biliyordu” Ruhi Bey. “Kendisi için bu zor durum olamazdı, zaten bunu göze alarak gelmiş ve bekliyordu. Bunun korkusu altında değil, hiç görevden alınmayacakmış gibi çalışmıştı. Korkusu, kendisi görevden alındıktan sonra, yeni gelen kadronun işe devam etmeyerek, geri adım atması ihtimaliydi. Bunun için O, gönlünce, işlerin geri dönülmeyecek bir noktaya getirildikten sonra görevden alınmasını arzu ediyordu Gerçekten işler ilerleyerek, onun dilediği bir noktaya kadar gelmiş ve o da görevden alınmıştı.”
Hayat, bize insanın zaaflarla malul bir varlık olduğunu bir kere daha göstermişti. Hangi fikriyata sahip olursa olsun. Bu defa güzel işler yapmayı, soylu hedefleri hayata geçirmeyi umduğu bir partiden, ucuz siyaset namına, kendi dünya görüşüne yakın kimselerden darbe geliyor; bir kenara itiliyordu.