Yüksek Maden Mühendisi İsa Ruhi Bolay,1931’de Ermenek’in Dindebol Katranlı köyünde dünyaya geldi. 1950 yılında Zonguldak Teknik Okulu’na girdi. Okuldan mezun olmadan önce Almanya’da Ruhr Kömür Havzası’nda çalıştı. 1955 yılında Maden Bölümünden mezun oldu. Garp Linyitleri İşletmesine girdi. Bu işletmede 20 sene çeşitli birimlerde amir ve yönetici olarak görev yaptı. TKİ(Türkiye Kömür İşletmeleri) Genel Müdürlüğü bünyesinde Makine ve İkmal, Eğitim ve Jeoloji daireleri başkanlıkları görevlerinde bulundu. 1981 yılında emekliye ayrıldı. Daha sonra özel sektöre girdi. Nadir görülen bir uygulamayla, tekrar devlet memuru olarak, TKİ tarafından, 1984 yılında Konya’da kurulan Linyit İşletmesi Müessesesi Müdürlüğü görevine atandı. Müessesenin kuruluş aşamalarını gerçekleştirdi.
1988’de TTK(Türkiye Taş Kömürü) Genel Müdürlüğü’ne atandı. Bu kurumda 2 seneye yakın görevde bulundu. Daha sonraki senelerde memleketi Konya’ya yerleşti. 26.12.2016 tarihinde burada Hakk’a yürüdü.
…
Onu hep dik duruşuyla hatırlıyorum. Mücadele adamıydı.
Genç bir Maden Mühendisi olarak girdiği ilk görev yeri Tunçbilek’di. Orada arkadaşı Tahir Parlak’ın kız kardeşi Nebahat hanımla evlendi. Bu evlilikten Hüzeyme ve Ayşenur Yeşim isimli iki kızı oldu.
Annem başını kaldıramadığı peşpeşe gelen ağır hastalıklardan mustarip, çileli bir hanımefendiydi. 1976’de, 39 yaşındayken, bir hastane odasında can verdiğinde, evliliğiyle birlikte ömrünün son 20 yılı hastalıkla geçmişti.
Babam, derin sabrıyla öne çıkmış, zorlu sınavlardan geçmişti. Özellikle Tunçbilek ve sonradan taşındığımız Kütahya’nın Tavşanlı ilçesi; hararetli meşakkatli günlerle seçilmişti. Uzun süreli, sabit görülen sıkıntılarda, çetin imtihanlarda sapmamak, duruşu korumak zordur. Bunalırsınız, bıkarsınız, bir şekilde kurtulmak, geri adım atmak istersiniz. Atmadı. Dertli aile fertlerine, yakınlarına, çevresine hep güzel muamele etmiştir.
Bilhassa, 1975 senesinde genç yaşta kaybettiğimiz kız kardeşimin vefatını, sıra dışı bir olgunluk ve tevekkülle karşılaması, örnek ahlâkı, seneler sonra bile, “onun yüce bir insan, hatta velî olduğuna dair” üst düzey, uç yorumlar yaptırabilmiş; farklı kesimlerden takdir görmesine sebep olmuştur.
…
Kendi yazdığı notlarda, o sıralar Tunçbilek’i ve sosyal durumu şöyle ifade ediyor:
“Tunçbilek aslında bir köydü, etrafta sanayi tesisleri ve Kömür İşletmesi tesis ve lojmanları ile bayağı büyümüş, bir sanayi merkezi haline gelmişti. Bir tarafta işçi, bir tarafta, çam ormanları ile kaplı tepelerin eteğine kurulmuş memur lojmanları ve hepsinin sosyal tesisleri. Dolayısıyla kendi milli kültürünü yaşayan mütevazı bir Anadolu köyü genişlemiş, çeşitli bölgelerden gelen, köylü, kentli, tahsilli, tahsilsiz çeşitli gelenekte insanların ekmek kapısı haline gelmişti. Bunun sonucu olarak, bir karma kültür yaşanmaya başlamıştı. İşletme sanayi tesislerinde yönetim.. milli kültür ve geleneklerden kısmen soğumuş, yeni bir aydın dediğimiz kütlenin elinde bulunuyordu.”
Camiye giderken bere taktığı için, uzun müddet sırtında taşıyacağı, gerici damgası hemen vurulmuştu. Henüz bekârdı ve işe başlayalı, 2- 3 hafta olmuştu ve onu tanımıyorlardı bile.
Babamın aldığı dergiler, gazeteler de çevrede tepki uyandırmıştı. Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’su; Mehmet Şevket Eygi’nin Bugün Gazetesi gibi. O seneler, işletme lokalinin önündeki gazetelerin teşhir edildiği panoda; Ruhi Bolay’ın isminin yazılı olduğu gazete genellikle yırtık olurdu. Ve ben bir ilkokul çocuğu olarak, gazeteyi almaya gittiğimde; gençlerin alaylarına, hakaretlerine maruz kalırdım.
Daha sonraları Mehmet Emin Alpkan’ın Bizim Anadolu’su; Ilıcakların Tercüman’ı, Şair Dilaver Cebeci’yi tanıyıp sevdiğim Devlet Mecmuası, İngilizce dergiler, Şule Yüksel’li Seher Vakti evimizin yazılı konukları arasına girecekti.
…
Roman kişisi Cahide; yaşadıkları Tunçbilek, Tavşanlı günlerini ve.. Aziz İsa Ruhi Bolay’ı anlatıyor:
“Eleştirici, denetleyici ve cezalandırıcı gözler; âdeta Aziz’deki mevcut “irtica özünü” bulmak eritmek ister gibi, delici terbiye edici bakışlar atardı. Üzerindeki bir klişeden kurtulamazdı.
Memur takımı arasında “Konkenciler; Tombalacılar” diye gruplar vardı.
Aziz ve ailesi, kelaynak kadar nadir görülen “Takunyalılar familyasına” mensuptu.
(Osman Aziz Efendi; kafasındaki, ruhu ve ayağındaki takunyalarla tıkır tıkır sokağa çıkar, işine gider, alıverişte yeni Arabî, âtîdeki modern irticaî modellere özençle, has(r)etle bakardı.)
…
Aziz, bütün ömrü boyunca hayatını, Allah emrince yaşamanın mücadelesini yapmıştı.
Kömür işletmesinin yaz kamplarına gitmeyişi tenkit vesilesiydi. Eğlencelere iştirak etmeyişi, cemiyetten uzaklığı, ibadetleri, alkol almayışı, yaşayış tarzı, fikirlerine sahip çıkma azmi, direnişi, istikameti…
“Eşinin hastalığına yorulmayacak/ mazeret gösterilemeyecek” karşı davranışlar, hepsi; örümceklerin kamp kurduğu, “Aziz’in Kafası’na” bağlanmıştı.”
(Hüzeyme Yeşim Koçak’ın Sarılmak isimli romanından)
…
Prof. Nurullah Çetin, Sarılmak romanının kahramanı Aziz’i şöyle tahlil eder:
“Romanda Aziz, hem geleneksel anlamda dinî ve millî değerlerine bağlı muhafazakâr bir tip, hem de mensup olduğu milletini her anlamda kalkındırmayı, yükseltmeyi amaçlayan milliyetçi bir tip olarak çiziliyor. Köylü çocuğudur. Köyünden çıkıp yüksek tahsil yapmış, meslek sahibi olmuştur. Sadece ihlas gayreti ve azimle yükselmiştir. İşinde başarılı olmuş ve sevilmiştir.
Yakışıklı, çalışkan, yetenekli bir maden mühendisidir. Fakat çalıştığı işletme çevresinde çevresi tarafından gerici, yobaz olarak yaftalanır. Çocuklarını kendilerini doğuran kültürün içinde yetiştirmeye, dünyalıkları ile beraber ruhlarını da eğitmeye çalışır.
Aziz iki temel mesele karşısında sınav veren bir adamdır. Birisi karısının hastalığı karşısında sınanmak, diğeri de modernizmin saldırılarına karşı direnmek. Roman boyunca Aziz’in her iki alanda da sınavı başarıyla verdiğini görüyoruz. Karısının hastalığından kaynaklanan bütün olumsuzluklara karşı sabırla, tahammülle dayanmış, tam bir koca sorumluluğu içinde ona sonuna kadar destek olmuş. Modernizmin günaha, pisliğe, küfre, kötülüğe davet eden bütün ayartmalarına karşı da hem kendisini hem de ailesini; özellikle çocuklarını korumaya çalışmıştır. Yeni zamanlar Müslümanının vermesi gereken mücadeleyi azim ve kararlılıkla yürütmüştür.”