Azınlıklar Meselesi

Sadık Küçükhemek

 Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ının  “Azınlıklar ülkemizden kovuldu. Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesidir. ” sözleri halen medyada tartışılmaktadır.

Azınlıklar meselesine tarihi gerçeklere göre bakılsa bu mesele vuzuha kavuşur. Azınlıkların ülkemizden kovulmasının sebebi, milli devletin gereğidir. Milli devlette diğer kavimler –isterse Müslüman olsun- azınlıklar milli devletin kölesidir. Bütün işlemler buna göre yapılır.

 Bunun böyle olduğu konusunda Taha Akyol “Erdoğan Doğru, Başbakan Yanlış” isimli yazısında şöyle diyor:  Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, “Dost da düşman da bilsin ki, bu memleketin efendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır! (Milliyet, 19 Eylül 1930)

1936 Beyannamesi, Trakya olayları, Varlık Vergisi, 6–7 Eylül Olayları, 1964–65 işlemleri gibi uygulamalarda bu zihniyetin etkisi açıktır” (1).

Efendim, Dört halifeden itibaren Osmanlı Devleti yıkılıncaya kadar gayrimüslim tebaa (zimmî tebaa) İslam hukukuna tabiydi. Bu hukuka göre can, mal, namus ve din emniyetini sağlama karşılığında onlardan bir miktar vergi alınırdı.

Böylece bin küsur yıl Müslüman ve zimmî tebaa yan yana yaşamış; komşuluk ilişkileri İslam ahlakına uygun bir şekilde yürümüştür. Bu arada zimmî tebaanın da tabi olduğu devlete sosyal, kültürel ve iktisadi katkıları büyük ölçüde olmuştur. Dolayısıyla zimmîlerin Osmanlı Devleti’nin altı yüz küsur yıl ayakta kalmasında payı vardır. Bunu inkâr etmemek gerekir.

Nitekim bu konuda eski Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu, geçen Cumartesi günü TV8’de azınlıklar meselesi konulu sohbette şöyle demiştir: “Azınlıkları kovmakla kaybımız büyüktür; zira onlar ticaretin bilgi ve tecrübesini götürdüler. Şu anda Türkiye’nin nüfusu 70 milyon bunun %’de 60 Balkanlardan, Kafkaslardan,  Makedoncadan, Yunanistan’dan, Bulgaristan’dan ve Trablusgarp’tan gelen göçmenler oluşturmaktadır. Onların bilgi ve tecrübelerinin katkıları oldu.

Konuşmacılar şu hususta mutabık kaldılar: “Yanlış yanlışla düzeltilmez. Onlar bizi kovdular diye bizim de onları kovmamız doğru değildir.”

Azınlıklar meselesi, milli devlet anlayışı ile çözülemez. Çünkü bu mesele milli devletin bir gereğidir. Nitekim Milli savunma Bakanı Vecdi Gönül şöyle demişti: 10 Kasım’da Brüksel’de; “Bugün eğer Ege’de Rumlar, Türkiye’nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, acaba bugün aynı milli devlet olabilir miydi? Bu, mübadelenin ne kadar önemli olduğunu size hangi kelimelerle anlatsam bilemiyorum.”

Milli devlet burjuvanın bir gereğidir. Milli devletler ortadan kaldırılırsa burjuva yıkılır. Malumunuz burjuva pazar oluşturmak için imparatorlukları yıkmıştır. Dolayısıyla tehcir olayı, Osmanlının hâkim olduğu bölgelerden Müslüman Türklerin ve diğer Müslüman kavimlerin sürülüp çıkartılması,  mübadele meselesi burjuvanın ve burjuvaya yataklık eden ittihat ve terakki’nin bir ürünüdür. İşin püf noktası burasıdır. Gelin, bu meseleyi çözmek istiyorsak işe buradan başlayalım.

Karakoyunlu sözlerini şöyle sürdürdü:  “Azınlıkları kovarak, milli burjuva oluşturduk. Bunlar hazıra kondular. Bilgi, tecrübe hayranlık oluşturdu. Hayranlık husumete dönüşmüştür. 6–7 Eylül Olayları, Varlık Vergisi, bu husumetin bir neticesidir. Aynı ticaret hukukuna tabiyiz. Türk olan ticaret ehline göre, gayrimüslüm ticaret ehli varlık vergisi adı altında 5 kat vergi veriyor.”

 İslam hukukuna göre, Müslüman olan kavim ister Türk olsun, ister Arap olsun, ister Kürt olsun ister başka kavimden olsun asli unsurdur. Gayrimüslim tebaa zimmîdir. Dolayısıyla İslam hukukunda azınlık kavramı yoktur.

Kaynaklar

1. Milliyet Gazetesi, 27Mayıs 2009

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.