Kıymetli okurlar biz bu yazımızda, İslâm’ın muhteşem ve mükemmel çizgisinde, kâmil bir mümin olmak için, Müslümanların en çok dikkat etmesi gereken üç hayat prensibine değinmek istiyoruz, müsâdenizle. Bu prensipler; ‘az yemek’, ‘az konuşmak’, ‘az uyumak’tır. Bu üç haslet, bütün dinlerde tavsiye edilmiştir. Peygamberler de, bu üç husûsu bizzat kendi pratik hayatlarında hem tatbik etmiş, hem de insanlara yapmaları için salık vermişlerdir. Bizler Rabb’imiz izin verirse bu ve önümüzdeki birkaç yazımızda ahlâkımızında yeni bir çığır açmak adına bu üç hususâ temas etmek arzusundayız efendim.
Bilindiği üzere insan; ruh, nefis ve aklın birleşiminden oluşmuş, aslı toprak olan bir varlıktır. İnsan, Cenâbı Hakk tarafından kendini diğer canlılardan ayıran bir lütfu ilâhî olan aklıyla, rûhunu ve nefsini, mûtedil bir dengede tutmak zorundadır. İnsan bedeni, rûha giydirilmiş bir elbise durumundadır ve meyli toprağa doğrudur. Ruh olmazsa, bedenin bir anlamı yoktur. Bedeni canlı ve tatlı kılan ruhtur. Bedenin fiziksel canlılığının devâmı için elbette onu beslemek gerektir. Evet ama, bedeni beden yapan, asıl rûhun beslenmesi esastır. Bir güzel lâhûti âleme âit olan rûha sâhip çıkmak, onu beslemek kâmil bir mümin, hâlis bir kul olmak adına bilhassa mânevî yolun yolcuları için çok ehemmiyetlidir. Bu vesileyle öncelikle ‘az yemek’ üzerinde duralım isteriz:
AZ YEMEK :
Bedenin hayâtiyetinin devâmı, canlılığının sürekliliği adına insanın yemesi, içmesi yâni onu beslenmesi şarttır. Beden tıpkı onu meydana getiren diğer uzuvlarımız gibi insana emânettir. Onu korumak, müminin sorumluluğundadır. Allah Teâlâ Kur’ânı Kerim’de: “Yiyiniz, içiniz ama israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” Buyuruyor. (Araf, 31) Cenâbı Hak özene bezene yarattığı insanın önüne âdeta bir kâinat sofrası sermiş, o sofrada her biri ayrı tad ve lezzette çeşit çeşit yiyecekler yaratmıştır. Bu hususta Rabbimiz çok cömerttir. Yaratılan bütün güzel nimetler bizim içindir. Bu güzelliklerden istifâde edeceğiz elbette ama, hem şükredeceğiz, hem de karârı kadar yiyeceğiz. Zira fazla yemek israftır. Cenâbı Hak israf edenleri sevmez. Âyeti kerime bize bunları söylüyor.
Fakat maalesef yaşadığımız haz ve hız çağında, Müslümanlar dahi pek çok hususta âdeta israf denizinde yüzmekteler. Hayâtımızda dikkat etmediğimiz o kadar çok israflar var ki… Mesela fazla yemek israftır. Bugün ihtiyâcından fazla, yağlı-ballı yiyeceklerle bedenler besleniyor sonra da, fazla kilolardan kurtulmak için diyetisyen kapılarına, spor merkezlerine gidiliyor. Bunlar da zaman isrâfıdır. Sonra çok yeme sonucu, bedende bir sürü hastalık zuhur ediyor. Kalp-damar tıkanıklıkları, mide-barsak sıkıntıları, şeker, kollestrol devrin en meşhur hastalıklarıdır. Doktorlar hep az yeme, perhiz hatta oruç tavsiye ediyorlar.
Evliyâların Sultânı, aşk kahramânı Hz. Mevlâna; ‘Sen bedenini yağlı, ballı yemeklerle besledikçe, asıl varlığın olan, seni diri tutan rûhunu asla güçlü bulmazsın.’ Diyerek insanın yemeğe olan meylinin nasıl olması gerektiğini açıklıyor. Bir başka beytinde; ‘Sen; Cenâb-ı Hakk’tan ilâhi aşk iste, rûhunu besleyecek gıda iste. Ekmek isteme. Ekmek bu bedenimizin gıdâsıdır. Hayvâni rûhumuzu, nefsimizi besler. İlahi aşk ise can rızkıdır, rûhumuzu besler. Allah’tan ten rızkı istemektense, rûhumuzu besleyecek can rızkı istemek, elbette çok daha hayırlıdır’, buyuruyor. Fikir, zikir, şükür ile az yiyerek, rûha mânen seviye kat ettirmek ne güzeldir! Mânevî hayattaki derinlik az yemekle hâsıl olur.
Bedeni gereğinden fazla beslemek, nefsi arzulara tâbi olmak demektir. Halbuki güzel bir kul, kâmil bir Müslüman olmak için ‘nefsin tezkiyesi=terbiyesi’ istenir. Yâni nefsin eğitilmesi gerekir eğer onu eğitmezsek, nefsin kölesi oluruz. Bu halden Hakk’a sığınırız. Kişi evet, helâlinden, bedeninin ikâmesi, ibâdet yapabilmesi için, yiyip-içecek ama her şeyin azı karar, fazlasın zarardır. Bu hususlarda yine Mevlâna hazretleri ne güzel söyler; ‘Gerçek insan olmak için mal, mevki, yemek-içmek gibi şeylerin üzerine düşme ki, onların kölesi olmayasın.’ ‘Bedenini beslemek için din sanatını öğrendin. Bir işin, gücün var. Peki, rûhunu beslemek için ne yaptın? Onu beslemek için din sanatını öğren.’ Der haklı olarak. Ve; ‘Sen bu dünyâya sâdece mezardaki kurtlara yem olacak bedenini beslemek için gelmedin.’ Diyerek bu hususta bizlere ehemmiyetli mesajlar verir.
Bizlere de Konya’anın mânevî mimarı olan Mevlâna Hazretlerinin bu mesajlarından hisselenmek düşüyor.