Avrupalı ile aramızdaki fark!

Recep Çınar

Geçtiğimiz haftanın iki gününü Avusturya'da geçirdik...

Atiker Konyaspor'un Salzburg ile oynadığı maçı takip etmek için bu ülkeye gittik...

Dönüşümüz Münih'ten oldu...

Salzburg'da otelde pinekleme yerine, şehri dolaştık biraz...

Yediklerimizi geçtik, ama gördüklerimiz bizi hiç şaşırtmadı...

Avrupalı insana yatırım yapmış...

Avusturyalısı da aynı, Almanı da aynı...

“İnsanları” deseniz, biraz robotlaşmış olsalar da, güzel yaşıyorlar...

Güzel besleniyorlar...

Güzel giyiniyorlar...

Güzel arabalara biniyorlar...

Güzel evlerde oturuyorlar...

Hem de yemşeyil bahçeli evlerde...

Kıskandım mı?

“Kıskanmadım” dersem yalan olur...

Ama onlarda da eksiklikler var tabi ki...

İnsani ilişkiler en büyük eksiklikleri!

Komşuluk, akrabalık, gibi kavramlar pek yok oralarda...

Hayatı herkes kendi için yaşıyor...

Bizim ülkemizdeki, özellikle Anadolu'daki dostluk, komşuluk, hısımlık oralara pek uğramamış gibi...

Bunları nereden biliyorum; orada yaşayan vatandaşlarımızdan...

Onların anlattıklarından biliyorum...

En çok hoşuma giden ise bir karış çorak toprak yok...

Yemyeşil...

Normal, çünkü yılın on ayı yağmurdan beslenen bir coğrafya...

Böyle olunca da resmen tablo gibi bağlar bahçeler...

Boşuna “yağmurun en çok yakıştığı şehir Salzburg” dememişler...

Köyleri bile öyle özenle yapmışlar ki, bakımsız ve çiçeksiz bir tek bahçe yok...

Albenisiz bir ev ya da bina görmek de mümkün değil...

Avusturya'nın bu güzel şehrini yürüyerek olduğu gibi, bisikletle de gezebilirsiniz, çünkü bisiklet yolları şehrin hemen hemen her caddesinde, her sokağında var...

Bisiklet Hollanda, İsviçre ve Danimarka'da olduğu gibi burada da yaygın bir ulaşım aracı...

Bisikleti sadece bir ulaşım aracı olarak görmüyorlar, bisikleti sağlıklı bir yaşam aracı gibi görüyor ve ona göre yatırım yapıyorlar...

Dolayısıyla da Salzburg'un bir çok noktasında bisiklet kiralayan dükkanlar var...

Özellikle Salzach nehri kıyısında yürüyüş yapmak ve bisiklete binmek Salzburg'a gelenlerin, bu şehre hayran kalmasının en büyük nedenlerinden birisi olarak ön plana çıkıyor...

Yukarıda da belirttiğim gibi, insanlar huzurlu...

Basit yaşıyorlar...

Akıllı telefonlarla işleri yok...

Sanal alemlerle de...

Facebook'u, Instagram'ı, WhatsApp'ı, Twitter gibi bir dertleri yok...

Peki biz öyle miyiz?

Kesinlikle değiliz...

Gecenin bir yarılarına kadar elimizde akıllı telefonlar, kim neyi beğenmiş, kim hangi fotoyu atmış, kim ne yazmış, onların merakı içindeyiz...

Sanal alem zehirlemiş bizi...

Kıskançlık diz boyu...

Hadsizlik alabildiğince sınırsız...

Seviyesizlik de...

Biz böyle hırgürle yaşarken, elin Avusturyalısı, Almanı, Hollandalısı kavgasız gürültüsüz ve en önemlisi stressiz bir hayatı yaşıyor...

Öyle olunca da adamların ömrü uzun oluyor...

Yazımı Cennet Mekan İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un Avrupalı ile ilgili bir tespitiyle noktalayayım...

Mehmet Akif Ersoy, Avrupa'ya gider, oraları gözlemler ve geldiğinde sorarlar, “Ne gördün, oralar nasıl?” diye. Akif der ki; “İşleri var dinimiz gibi, dinleri var işimiz gibi”.

Yani, Biz nasıl dinimize sahipsek, onlar da işlerine o kadar sahiptirler demeye getirmiş.