Avrupa Birliği: Bir Haçlı Birliği Değil mi?
De Gaulle bir konuşmasında, “Atlantikten Urallara kadar büyük Avrupa” sloganını ortaya atmıştır. Avrupa Birliği’nin politik yönden oluşumu 1946 Mart’ında İngiltere Başbakanı Churchill’in, 1947 Haziran’ında Marshall’ın, 1948 Ocağında Bevin’in nutuklarından itibaren ilerleme kaydettiği müşahede edilmiştir. Bütün bu girişimlerle Avrupa’nın tek bir devlet olarak birleşme yolunda atılan adımlar sonucu, nihayet 25 Mart 1957’de Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) Anlaşması’nın Roma’da imzalanması ile birlik vücut bulmuştur.
AB ülkeleri, ekonomik bir birlik görünümüyle yola çıkarak, belirli oluşumlar sonunda, siyasi bir birliğin sağlanmasını hedef almışlardır. Avrupa Devletleri’nin bir birlik etrafında birleşmelerindeki temel değerler “Kapitalizm, demokrasi ve Hıristiyanlık” olarak tescil edilmiştir. AB’nin sadece ekonomik bir birlik olmadığı, siyasi bir birlik tesisi ile asıl ama gizli tutulan “haçlı birliği”nin sağlanması olarak telakki edilebilir. Bunun açık ispatı, birliğin temel şartlarından biri de “Hıristiyanlık” şartının koşulmasıdır. Bu temel düşünce esas alındığı için Brüksel’deki AB binası mimari projesi “Haç” işaretini simgelemektedir. Zaten Avrupa Kıt’ası ile İslâm Dünyası’ndaki mücadele Selçuklu döneminde bilhassa Selâhaddin Eyyubi’nin mücadelesi, Osmanlı Devleti döneminde, Çanakkale Savaşı’nda ve son olarak İstiklâl Harbi’nde tarihe geçerken, günümüzde de Ortadoğu Savaşları ve İslâm Dünyası’ndaki fikir ve kültürel mücadele (soğuk harp) “Haç” ve “Hilâl” mücadelesini gösteren belgelerdir.
Ne hazindir ki, 12 Eylül 1963’de AET ile Türkiye arasında Ortaklık Anlaşması Ankara’da imzalanırken, o zamanın Başbakanı olan İsmet İnönü şu açıklamada bulunmuştur: “Hakikaten bugün Türkiye’yi ebediyen Avrupa’ya bağlayacak anlaşmayı imzalamış bulunuyoruz.”
Ancak bütün girişimlere rağmen “Haç” ile “Hilâl” mücadelesi sürmektedir. Bu konuda Avrupa Parlamentosu Enstitüsü Komisyonu Başkan Yardımcısı ve Alman SDP Partisi Milletvekili Hans Joachim Seeler, Türkiye’nin AET’ye tam üyeliğine karşı olduğunu belirterek şöyle demiştir: “Türkiye asla Avrupa’ya dahil edilemez. Ayrı kültür ve dine sahip bir İslâm ülkesi olan Türkiye’nin, Hıristiyan Avrupa Ekonomik Topluluğu’nda işi ne? Türkiye’de, ayrıca, demokrasi ilkeleri de yeterince yerleşmiş değildir.”
Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jacgues Delors, “AT’ın temeli Hıristiyan Birliğidir” derken, acaba neyi kastediyordu?
Bütün bu gerçeklere rağmen yine soralım; Avrupa Birliği bir haçlı birliği değil de, nedir?
Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerde “Tek Devlet” Olma Statüsü Anayasalar da Nasıl Belirlenmiştir?
Avrupa Birliği “uluslar üstü” bir nitelik taşımaktadır. Topluluk kararları, üye devletlerin millî kanunlarının üzerinde yetkilere sahiptir.
Avrupa Birliği’nin çekirdeğini oluşturan Roma Anlaşması gereği oluşan Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi ve Avrupa Adalet Divanı’nın yürürlüğe koyduğu tüzükler tüm yönüyle üye devletlerde doğrudan uygulanmak zorundadır. Bu hükümler çerçevesinde, birlik üyesi 12 ülkenin Anayasalarında gerekli değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklik ile üye ülkeler egemenliklerinin bir bölümünü topluluğa devretmişlerdir.
Avrupa Birliği üyesi ülkeler, Anayasalarında yaptıkları değişikliklere göre durum şöyledir:
1) Yunanistan Anayasası (Madde 28): Yunanistan’ın taraf olduğu uluslar arası sözleşmeler iç hukuktan üstündür ve bir yasa hükmü ile çatışmaları halinde, uluslar arası sözleşmeler uygulanır. Bir uluslararası anlaşma ile ulusal kurumların Anayasa’da öngörülen yetkileri uluslar arası kuruluşlara devredilebilir.
2) İtalya Anayasası (Madde 11): İtalya, öteki devletlerle karşılıklılık koşulu içinde, devletler arasında barış ve adalet sağlayan bir düzen için gerekli olan egemenlik kısıtlamalarını kabul eder.
3) Almanya Anayasası (Madde 29): Federasyon, devletlerarası kurumlara egemen haklar devredebilir.
4) Belçika Anayasası (Madde 25): Belli yetkilerin kullanılması bir anlaşma ya da yasa ile devletler hukuku kurumlarına bırakılabilir.
5) Lüksemburg Anayasası (Madde 49): Yasama, yürütme ve yargı yetkileri uluslararası örgütlere devredilebilir.
6) Hollanda Anayasası (Madde 92): Yasama, yürütme ve yargı yetkileri bir uluslararası sözleşme ile uluslar arası kamu kuruluşlarına bırakılabilir.
MAASTRİCHT ANLAŞMASI
Hollanda’nın Maastricht şehrinde 11 Aralık 1991 tarihinde, Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında siyasi, ekonomik, parasal birlik, ortak savunma ve güvenlik konularını ihtiva eden Maastricht Anlaşması imzalanmıştır.
Avrupa Birliği, Roma Anlaşması ile ekonomik ve siyasi birleşmeyi hedeflerken, Maastricht Anlaşması ile Avrupa Birleşik Devletleri’nin hukuki temelleri atılmıştır.
Maastricht Anlaşması’nın imzalanması ile Avrupa’nın “Tek Devlet” olma hülyası biraz daha hedefe doğru yaklaşmıştır. Maastrich Zirvesinde, Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında 1957’de imzalanan Roma Anlaşması’nı değiştiren siyasi ve mali nitelikte iki ayrı sözleşme de onaylanmıştır.
Maastricht Anlaşması’na “daha sıkı birlik” kavramı konarak, Avrupa Birliği, siyasi birlik, pazar birliği ve para birliği temelleri üzerine oturtulmuştur.
Maastricht Anlaşması’nın ana hatları şöyledir:
1) Tek Para: 11 Ocak 1997 ya da en geç 1 Ocak 1999’da uygulamaya konulacak. İngiltere para birliğine istediği zaman katılacak.
2) Ortak Savunma ve Güvenlik: Batı Avrupa Birliği (BAB) genişletilecek ve birliğin savunma kanadına dönüştürülecek. Ancak NATO ile uygunluk muhafaza edilecek.
3) Sosyal Şart: İngiltere dışında kalan 11 Avrupa Birliği üyesi ülke ortak bir sosyal mevzuat etrafında birleşecek.
4) Dış Politika: Bu alanda kararlar esas olarak oybirliği ile alınacak, ancak bazı konularda çoğunluğun görüşleri de göz önünde bulundurulacak.
5) Daha Sıkı Birlik: Anlaşmanın giriş maddesinde yer alan “Federalizm” kelimesi yerine, “daha sıkı birlik” kavramı konmuştur.
6) Avrupa Parlamentosu: Parlamentonun yetkileri artırılarak bazı konularda veto yetkisi verilmiştir.
7) Göç ve İltica: Bu alanda 15’ler arasında işbirliği artırılacak.
Devam Edecek
De Gaulle bir konuşmasında, “Atlantikten Urallara kadar büyük Avrupa” sloganını ortaya atmıştır. Avrupa Birliği’nin politik yönden oluşumu 1946 Mart’ında İngiltere Başbakanı Churchill’in, 1947 Haziran’ında Marshall’ın, 1948 Ocağında Bevin’in nutuklarından itibaren ilerleme kaydettiği müşahede edilmiştir. Bütün bu girişimlerle Avrupa’nın tek bir devlet olarak birleşme yolunda atılan adımlar sonucu, nihayet 25 Mart 1957’de Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) Anlaşması’nın Roma’da imzalanması ile birlik vücut bulmuştur.
AB ülkeleri, ekonomik bir birlik görünümüyle yola çıkarak, belirli oluşumlar sonunda, siyasi bir birliğin sağlanmasını hedef almışlardır. Avrupa Devletleri’nin bir birlik etrafında birleşmelerindeki temel değerler “Kapitalizm, demokrasi ve Hıristiyanlık” olarak tescil edilmiştir. AB’nin sadece ekonomik bir birlik olmadığı, siyasi bir birlik tesisi ile asıl ama gizli tutulan “haçlı birliği”nin sağlanması olarak telakki edilebilir. Bunun açık ispatı, birliğin temel şartlarından biri de “Hıristiyanlık” şartının koşulmasıdır. Bu temel düşünce esas alındığı için Brüksel’deki AB binası mimari projesi “Haç” işaretini simgelemektedir. Zaten Avrupa Kıt’ası ile İslâm Dünyası’ndaki mücadele Selçuklu döneminde bilhassa Selâhaddin Eyyubi’nin mücadelesi, Osmanlı Devleti döneminde, Çanakkale Savaşı’nda ve son olarak İstiklâl Harbi’nde tarihe geçerken, günümüzde de Ortadoğu Savaşları ve İslâm Dünyası’ndaki fikir ve kültürel mücadele (soğuk harp) “Haç” ve “Hilâl” mücadelesini gösteren belgelerdir.
Ne hazindir ki, 12 Eylül 1963’de AET ile Türkiye arasında Ortaklık Anlaşması Ankara’da imzalanırken, o zamanın Başbakanı olan İsmet İnönü şu açıklamada bulunmuştur: “Hakikaten bugün Türkiye’yi ebediyen Avrupa’ya bağlayacak anlaşmayı imzalamış bulunuyoruz.”
Ancak bütün girişimlere rağmen “Haç” ile “Hilâl” mücadelesi sürmektedir. Bu konuda Avrupa Parlamentosu Enstitüsü Komisyonu Başkan Yardımcısı ve Alman SDP Partisi Milletvekili Hans Joachim Seeler, Türkiye’nin AET’ye tam üyeliğine karşı olduğunu belirterek şöyle demiştir: “Türkiye asla Avrupa’ya dahil edilemez. Ayrı kültür ve dine sahip bir İslâm ülkesi olan Türkiye’nin, Hıristiyan Avrupa Ekonomik Topluluğu’nda işi ne? Türkiye’de, ayrıca, demokrasi ilkeleri de yeterince yerleşmiş değildir.”
Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jacgues Delors, “AT’ın temeli Hıristiyan Birliğidir” derken, acaba neyi kastediyordu?
Bütün bu gerçeklere rağmen yine soralım; Avrupa Birliği bir haçlı birliği değil de, nedir?
Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerde “Tek Devlet” Olma Statüsü Anayasalar da Nasıl Belirlenmiştir?
Avrupa Birliği “uluslar üstü” bir nitelik taşımaktadır. Topluluk kararları, üye devletlerin millî kanunlarının üzerinde yetkilere sahiptir.
Avrupa Birliği’nin çekirdeğini oluşturan Roma Anlaşması gereği oluşan Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi ve Avrupa Adalet Divanı’nın yürürlüğe koyduğu tüzükler tüm yönüyle üye devletlerde doğrudan uygulanmak zorundadır. Bu hükümler çerçevesinde, birlik üyesi 12 ülkenin Anayasalarında gerekli değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklik ile üye ülkeler egemenliklerinin bir bölümünü topluluğa devretmişlerdir.
Avrupa Birliği üyesi ülkeler, Anayasalarında yaptıkları değişikliklere göre durum şöyledir:
1) Yunanistan Anayasası (Madde 28): Yunanistan’ın taraf olduğu uluslar arası sözleşmeler iç hukuktan üstündür ve bir yasa hükmü ile çatışmaları halinde, uluslar arası sözleşmeler uygulanır. Bir uluslararası anlaşma ile ulusal kurumların Anayasa’da öngörülen yetkileri uluslar arası kuruluşlara devredilebilir.
2) İtalya Anayasası (Madde 11): İtalya, öteki devletlerle karşılıklılık koşulu içinde, devletler arasında barış ve adalet sağlayan bir düzen için gerekli olan egemenlik kısıtlamalarını kabul eder.
3) Almanya Anayasası (Madde 29): Federasyon, devletlerarası kurumlara egemen haklar devredebilir.
4) Belçika Anayasası (Madde 25): Belli yetkilerin kullanılması bir anlaşma ya da yasa ile devletler hukuku kurumlarına bırakılabilir.
5) Lüksemburg Anayasası (Madde 49): Yasama, yürütme ve yargı yetkileri uluslararası örgütlere devredilebilir.
6) Hollanda Anayasası (Madde 92): Yasama, yürütme ve yargı yetkileri bir uluslararası sözleşme ile uluslar arası kamu kuruluşlarına bırakılabilir.
MAASTRİCHT ANLAŞMASI
Hollanda’nın Maastricht şehrinde 11 Aralık 1991 tarihinde, Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında siyasi, ekonomik, parasal birlik, ortak savunma ve güvenlik konularını ihtiva eden Maastricht Anlaşması imzalanmıştır.
Avrupa Birliği, Roma Anlaşması ile ekonomik ve siyasi birleşmeyi hedeflerken, Maastricht Anlaşması ile Avrupa Birleşik Devletleri’nin hukuki temelleri atılmıştır.
Maastricht Anlaşması’nın imzalanması ile Avrupa’nın “Tek Devlet” olma hülyası biraz daha hedefe doğru yaklaşmıştır. Maastrich Zirvesinde, Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında 1957’de imzalanan Roma Anlaşması’nı değiştiren siyasi ve mali nitelikte iki ayrı sözleşme de onaylanmıştır.
Maastricht Anlaşması’na “daha sıkı birlik” kavramı konarak, Avrupa Birliği, siyasi birlik, pazar birliği ve para birliği temelleri üzerine oturtulmuştur.
Maastricht Anlaşması’nın ana hatları şöyledir:
1) Tek Para: 11 Ocak 1997 ya da en geç 1 Ocak 1999’da uygulamaya konulacak. İngiltere para birliğine istediği zaman katılacak.
2) Ortak Savunma ve Güvenlik: Batı Avrupa Birliği (BAB) genişletilecek ve birliğin savunma kanadına dönüştürülecek. Ancak NATO ile uygunluk muhafaza edilecek.
3) Sosyal Şart: İngiltere dışında kalan 11 Avrupa Birliği üyesi ülke ortak bir sosyal mevzuat etrafında birleşecek.
4) Dış Politika: Bu alanda kararlar esas olarak oybirliği ile alınacak, ancak bazı konularda çoğunluğun görüşleri de göz önünde bulundurulacak.
5) Daha Sıkı Birlik: Anlaşmanın giriş maddesinde yer alan “Federalizm” kelimesi yerine, “daha sıkı birlik” kavramı konmuştur.
6) Avrupa Parlamentosu: Parlamentonun yetkileri artırılarak bazı konularda veto yetkisi verilmiştir.
7) Göç ve İltica: Bu alanda 15’ler arasında işbirliği artırılacak.
Devam Edecek