ABD VE ERMENİ MESELESİ
Amerika Birleşik Devletleri’nde de çok önceden beri tasarlanan “Ermeni Karar Tasarısı”, Avrupa Parlamentosu’ndaki kabulden sonra gündeme gelmiştir.
ABD’de Demokrat Parti California Milletvekili Richard Lehman tarafından sözde “Ermeni Soykırımı Karar Tasarısı”, Temsilciler Meclisi’nde görüşülmek üzere sunulmuştur. Tasarı, 4 Ağustos 1987 tarihinde Genel Kurul’da görüşülmesi istemiyle, Temsilciler Meclisi’nin Usul Komisyonu tarafından 5’e karşı 8 oyla Genel Kurul gündemine getirilmesine karar verilmiştir.
Ancak Genel Kurul’da tasarının görüşülmesi 4 Ağustos 1987’de mümkün olmamıştır. 6 Ağustos 1987’de tasarının gündeme alınıp alınmaması konusunda müzakereler yürütülerek, tasarının gündemden çıkarılması yönünde karar alınmıştır. Fakat aynı gün tartışmalar sürerken, tasarı 7 Ağustos 1987’de görüşülmek üzere geri alınmıştır. Tasarının görüşülmesi 8 Ağustos 1987’de ABD Temsilciler Meclisi Genel Kurulu’nda gündeme gelmiştir. Bunun üzerine Türkiye’nin karşı koyması ve tepki göstermesi, tasarının oylamaya gitmeden reddedilmesiyle sonuçlanmıştır.
“Ermeni Karar Tasarısı”nın ABD Temsilciler Meclisi’nde reddedilmesinden sonra ABD Dışişleri Bakanı George Shultz tarafından zamanın Türkiye Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu’na gönderilen mektupta, Türkiye’nin gönlünü almak amacı güdülerek kararın kabul edilmemesi “önemli ve olağanüstü” olarak nitelendirilmekteydi. Hemen akla gelen soru şu idi: Acaba ABD, “Ermeni Karar Tasarısı”ndan vazgeçmiş miydi? ABD, Ermeni meselesinde yeni fırsatlar kolluyordu. Bu karar, bir başka bahara kalmıştı.
AVRUPA BİRLİĞİ VE İSRAİL
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik başvurusundan sonra İsrail’in Ankara’daki maslahatgüzarı Yehuda Millo, AB ve Türkiye üzerine sorulan sorulara ilginç ve dikkat çekici cevaplar vermiştir. Yeni Gündem Dergisi’nin 10-16 Mayıs 1987 tarih ve 62. nci sayısında Kadri Gürsel tarafından yapılan röportajda yer alan bazı soru ve cevaplar şöyledir:
Soru: İsrail, Türkiye’nin Avrupa Topluluğu’na tam üyelik başvurusunu nasıl değerlendiriyor? Avrupa Parlamentosu’ndaki Yahudi lobisinin Türkiye’nin Topluluğa alınması için yoğun çaba gösterdiği doğru mu?
Millo: Duyduklarınız kesinlikle doğru. İsrail, Türkiye’nin Batı dünyasına mümkün olduğu kadar yakınlaşmasını istemektedir. Türkiye’nin Batı dünyasıyla ilişkilerini geliştirme doğrultusunda attığı bütün adımları desteklemektedir. Bu noktada Türkiye ve İsrail’in çıkarları paraleldir. Ayrıca İsrail, Türkiye’yi stratejik ortağı olarak görmektedir. Bölgede aynı güçlüklerle karşı karşıyayız.
Soru: Nedir bu güçlükler?
Millo: Başta Sovyetler Birliği ve bölgedeki müttefikleri var. Bu bakımdan Türkiye ile ilişkilerimizi stratejik nedenlerle yakınlaştırmak durumundayız. Güçler arasındaki stratejik ve global güç kazanma yarışında Türkiye çok önemli bir tampon bölge ve güvenlik kuşağı oluşturmaktadır.
Soru: Peki İsrail AT’ye girmek istiyor mu?
Millo: Kendimizi elbette bu topluluğun bir parçası olarak görmek istiyoruz. İsrail’in Avrupa ile çok eskilere giden ilişkileri var. Kendimizi Judeo- Hıristiyan uygarlığın bir parçası olarak görüyoruz. Felsefemiz aynı…
Soru: Türkiye bir İslâm ülkesi ve Avrupa’da, Türkiye’de demokrasinin işlerliği oldukça tartışılan bir konu. Böyle bir Türkiye tam üyeliğe giden sürece girmiş bulunuyor. Bu durum, İsrail’e bazı dayanaklar sağlayabilir mi?
Millo: Evet, Türkiye Topluluğun üyesi olursa, İsrail’in gelecekteki adaylığı daha avantajlı bir pozisyona girer. Unutmamak gerekir ki İsrail değil, Tunus da AT ile ilgilenmektedir. Türkiye bu açıdan çok ilginç deneydir. Türkiye sorunlarını çözer ve AT’nin tam üyesi olursa, biz de AT ile ilişkilerimizi geliştirme ve yeni anlaşmalar imzalama imkânına kavuşabiliriz. İsrail’in Türkiye’yi AT’ta görmek istemesinin diğer bir nedeni de budur. Ayrıca AT’nin tüm büyük tek tanrılı dinleri bünyesinde toplaması güzel düşünce. Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Musevilik… gerçek bir kaleidoskop olurdu…
Avrupa Birliği dönem Başkanı Leo Tindemans, 10 Mayıs 1987 tarihinde İsrail’i resmen ziyaret etmiştir. Tindemans’ın bu ziyaretinin Türkiye’nin AB’ne tam üyelik başvurusundan hemen sonra yapılması, İsrail’de AB üyeliği için plânların yapıldığını göstermektedir. Bu amaçla AB ile İsrail arasında “Mali Yardım ve Ticaret Anlaşması” imzalanmıştır.
İSRAİL’DE ÇUKUROVA RÜYASI GÖRÜLÜYOR
TEL-AVİV (ATPA) – Başkan İzak Chamir’in dün burada “İsrail’in Araplara verilecek ve işgal edildiği söylenen hiçbir toprağı yoktur” şeklindeki sözünün alkışlarla kabul edildiği Büyük Yahudi Bayramı münasebeti ile yapılan toplantıda söz alan İsrail Başhahamı Yitsak Ben Burih, “Tevrat’ın kehanetlerinin mutlaka gerçekleşeceğini ve Ben İsrail’in kendisine vaat edilen topraklarda muhakkak egemenlik kuracağını” açıkladı.
Yahudi dinsel bayramlarında sembolik 10 emir sandığının açılma törenlerinden sonra konuşan Başhaham şunları ilave etti:
“Bir taraftan Nil’in ötesinden, Basra’ya ve Tevrat’ın yeryüzü cenneti olarak işaretlediği Toroslar’ın ötesindeki Çukurova ve Harran’a kadar İsrail mutlaka hakim olacaktır. ” (Zaman, 27. 11. 1990)
AVRUPA BİRLİĞİ VE PETROL POLİTİKASI
Avrupa Birliği’ni oluşturan ülkeler, Birinci Dünya Savaşı’nı sudan bahanelerle, sömürge plânları gereği olarak çıkardılar. Savaşın çıkartılmasında güdülen amaç, Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak ve İslâm Dünyası’nı paylaşarak zengin petrol bölgelerini ele geçirmekti. Batılı güçler, plânları gereği olarak Birinci Dünya Savaşı sonunda istedikleri emellerine ulaştılar. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması ile zengin petrol bölgeleri Batılı sömürgeci devletlerin eline geçti. Osmanlı’dan sonra İslâm Dünyası’nda bağımsız nokta devletler oluşturuldu ise de ekonomik değerlerin hakimiyeti Batı’nın yönlendirilmesine ve sömürülmesine terk edildi.
Batı’nın İslâm Dünyası’nda güttüğü petrol politikası ve gizli hakimiyeti, Körfez Savaşı ile daha açık bir biçimde ortaya çıkmıştır.
Batılı güçler, ABD önderliğinde, Irak’ın çökertilmesi sonucu, Türkiye’nin Güneydoğu’suna yerleştirilen “Çekiç Güç” ile İslâm Dünyası üzerinde yeni plânlarını tahakkuk ettirme çabasındadırlar.
Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi, dünyanın en zengin petrol yataklarından birine sahiptir. Körfez Savaşı’ndan sonra bir ABD petrol şirketi, Silopi’de 197 bin metrekare bir alanda petrol arama izni almıştır. Bu bölgede gündeme gelen Kürt ve Ermeni devleti kurma çabaları, Batı’nın yeni sömürü plânları gereğidir. Bu sinsi plânlar, Türkiye’nin Güneydoğu Bölgesi’nin bölünerek, yeni bir sömürge devletin; Kuzey Irak ve Türkiye’nin Güneydoğu’su dahil edilerek kurulacağı şeklinde, Batı’da tezgahlar kurulmaktadır. Bu oluşacak devletin gizli haritaları bile zaman zaman Batı basınında yayınlanmaktadır.
Avrupa Birliği, Türkiye’ye ve İslâm Dünyası’na yönelik çok sinsi plânlar içindedir. Bu sinsi plânların, bütün Müslümanlar tarafından bilinmesi ve ona göre tedbirli olunması gerekir.
Devam Edecek
Amerika Birleşik Devletleri’nde de çok önceden beri tasarlanan “Ermeni Karar Tasarısı”, Avrupa Parlamentosu’ndaki kabulden sonra gündeme gelmiştir.
ABD’de Demokrat Parti California Milletvekili Richard Lehman tarafından sözde “Ermeni Soykırımı Karar Tasarısı”, Temsilciler Meclisi’nde görüşülmek üzere sunulmuştur. Tasarı, 4 Ağustos 1987 tarihinde Genel Kurul’da görüşülmesi istemiyle, Temsilciler Meclisi’nin Usul Komisyonu tarafından 5’e karşı 8 oyla Genel Kurul gündemine getirilmesine karar verilmiştir.
Ancak Genel Kurul’da tasarının görüşülmesi 4 Ağustos 1987’de mümkün olmamıştır. 6 Ağustos 1987’de tasarının gündeme alınıp alınmaması konusunda müzakereler yürütülerek, tasarının gündemden çıkarılması yönünde karar alınmıştır. Fakat aynı gün tartışmalar sürerken, tasarı 7 Ağustos 1987’de görüşülmek üzere geri alınmıştır. Tasarının görüşülmesi 8 Ağustos 1987’de ABD Temsilciler Meclisi Genel Kurulu’nda gündeme gelmiştir. Bunun üzerine Türkiye’nin karşı koyması ve tepki göstermesi, tasarının oylamaya gitmeden reddedilmesiyle sonuçlanmıştır.
“Ermeni Karar Tasarısı”nın ABD Temsilciler Meclisi’nde reddedilmesinden sonra ABD Dışişleri Bakanı George Shultz tarafından zamanın Türkiye Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu’na gönderilen mektupta, Türkiye’nin gönlünü almak amacı güdülerek kararın kabul edilmemesi “önemli ve olağanüstü” olarak nitelendirilmekteydi. Hemen akla gelen soru şu idi: Acaba ABD, “Ermeni Karar Tasarısı”ndan vazgeçmiş miydi? ABD, Ermeni meselesinde yeni fırsatlar kolluyordu. Bu karar, bir başka bahara kalmıştı.
AVRUPA BİRLİĞİ VE İSRAİL
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik başvurusundan sonra İsrail’in Ankara’daki maslahatgüzarı Yehuda Millo, AB ve Türkiye üzerine sorulan sorulara ilginç ve dikkat çekici cevaplar vermiştir. Yeni Gündem Dergisi’nin 10-16 Mayıs 1987 tarih ve 62. nci sayısında Kadri Gürsel tarafından yapılan röportajda yer alan bazı soru ve cevaplar şöyledir:
Soru: İsrail, Türkiye’nin Avrupa Topluluğu’na tam üyelik başvurusunu nasıl değerlendiriyor? Avrupa Parlamentosu’ndaki Yahudi lobisinin Türkiye’nin Topluluğa alınması için yoğun çaba gösterdiği doğru mu?
Millo: Duyduklarınız kesinlikle doğru. İsrail, Türkiye’nin Batı dünyasına mümkün olduğu kadar yakınlaşmasını istemektedir. Türkiye’nin Batı dünyasıyla ilişkilerini geliştirme doğrultusunda attığı bütün adımları desteklemektedir. Bu noktada Türkiye ve İsrail’in çıkarları paraleldir. Ayrıca İsrail, Türkiye’yi stratejik ortağı olarak görmektedir. Bölgede aynı güçlüklerle karşı karşıyayız.
Soru: Nedir bu güçlükler?
Millo: Başta Sovyetler Birliği ve bölgedeki müttefikleri var. Bu bakımdan Türkiye ile ilişkilerimizi stratejik nedenlerle yakınlaştırmak durumundayız. Güçler arasındaki stratejik ve global güç kazanma yarışında Türkiye çok önemli bir tampon bölge ve güvenlik kuşağı oluşturmaktadır.
Soru: Peki İsrail AT’ye girmek istiyor mu?
Millo: Kendimizi elbette bu topluluğun bir parçası olarak görmek istiyoruz. İsrail’in Avrupa ile çok eskilere giden ilişkileri var. Kendimizi Judeo- Hıristiyan uygarlığın bir parçası olarak görüyoruz. Felsefemiz aynı…
Soru: Türkiye bir İslâm ülkesi ve Avrupa’da, Türkiye’de demokrasinin işlerliği oldukça tartışılan bir konu. Böyle bir Türkiye tam üyeliğe giden sürece girmiş bulunuyor. Bu durum, İsrail’e bazı dayanaklar sağlayabilir mi?
Millo: Evet, Türkiye Topluluğun üyesi olursa, İsrail’in gelecekteki adaylığı daha avantajlı bir pozisyona girer. Unutmamak gerekir ki İsrail değil, Tunus da AT ile ilgilenmektedir. Türkiye bu açıdan çok ilginç deneydir. Türkiye sorunlarını çözer ve AT’nin tam üyesi olursa, biz de AT ile ilişkilerimizi geliştirme ve yeni anlaşmalar imzalama imkânına kavuşabiliriz. İsrail’in Türkiye’yi AT’ta görmek istemesinin diğer bir nedeni de budur. Ayrıca AT’nin tüm büyük tek tanrılı dinleri bünyesinde toplaması güzel düşünce. Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Musevilik… gerçek bir kaleidoskop olurdu…
Avrupa Birliği dönem Başkanı Leo Tindemans, 10 Mayıs 1987 tarihinde İsrail’i resmen ziyaret etmiştir. Tindemans’ın bu ziyaretinin Türkiye’nin AB’ne tam üyelik başvurusundan hemen sonra yapılması, İsrail’de AB üyeliği için plânların yapıldığını göstermektedir. Bu amaçla AB ile İsrail arasında “Mali Yardım ve Ticaret Anlaşması” imzalanmıştır.
İSRAİL’DE ÇUKUROVA RÜYASI GÖRÜLÜYOR
TEL-AVİV (ATPA) – Başkan İzak Chamir’in dün burada “İsrail’in Araplara verilecek ve işgal edildiği söylenen hiçbir toprağı yoktur” şeklindeki sözünün alkışlarla kabul edildiği Büyük Yahudi Bayramı münasebeti ile yapılan toplantıda söz alan İsrail Başhahamı Yitsak Ben Burih, “Tevrat’ın kehanetlerinin mutlaka gerçekleşeceğini ve Ben İsrail’in kendisine vaat edilen topraklarda muhakkak egemenlik kuracağını” açıkladı.
Yahudi dinsel bayramlarında sembolik 10 emir sandığının açılma törenlerinden sonra konuşan Başhaham şunları ilave etti:
“Bir taraftan Nil’in ötesinden, Basra’ya ve Tevrat’ın yeryüzü cenneti olarak işaretlediği Toroslar’ın ötesindeki Çukurova ve Harran’a kadar İsrail mutlaka hakim olacaktır. ” (Zaman, 27. 11. 1990)
AVRUPA BİRLİĞİ VE PETROL POLİTİKASI
Avrupa Birliği’ni oluşturan ülkeler, Birinci Dünya Savaşı’nı sudan bahanelerle, sömürge plânları gereği olarak çıkardılar. Savaşın çıkartılmasında güdülen amaç, Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak ve İslâm Dünyası’nı paylaşarak zengin petrol bölgelerini ele geçirmekti. Batılı güçler, plânları gereği olarak Birinci Dünya Savaşı sonunda istedikleri emellerine ulaştılar. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması ile zengin petrol bölgeleri Batılı sömürgeci devletlerin eline geçti. Osmanlı’dan sonra İslâm Dünyası’nda bağımsız nokta devletler oluşturuldu ise de ekonomik değerlerin hakimiyeti Batı’nın yönlendirilmesine ve sömürülmesine terk edildi.
Batı’nın İslâm Dünyası’nda güttüğü petrol politikası ve gizli hakimiyeti, Körfez Savaşı ile daha açık bir biçimde ortaya çıkmıştır.
Batılı güçler, ABD önderliğinde, Irak’ın çökertilmesi sonucu, Türkiye’nin Güneydoğu’suna yerleştirilen “Çekiç Güç” ile İslâm Dünyası üzerinde yeni plânlarını tahakkuk ettirme çabasındadırlar.
Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi, dünyanın en zengin petrol yataklarından birine sahiptir. Körfez Savaşı’ndan sonra bir ABD petrol şirketi, Silopi’de 197 bin metrekare bir alanda petrol arama izni almıştır. Bu bölgede gündeme gelen Kürt ve Ermeni devleti kurma çabaları, Batı’nın yeni sömürü plânları gereğidir. Bu sinsi plânlar, Türkiye’nin Güneydoğu Bölgesi’nin bölünerek, yeni bir sömürge devletin; Kuzey Irak ve Türkiye’nin Güneydoğu’su dahil edilerek kurulacağı şeklinde, Batı’da tezgahlar kurulmaktadır. Bu oluşacak devletin gizli haritaları bile zaman zaman Batı basınında yayınlanmaktadır.
Avrupa Birliği, Türkiye’ye ve İslâm Dünyası’na yönelik çok sinsi plânlar içindedir. Bu sinsi plânların, bütün Müslümanlar tarafından bilinmesi ve ona göre tedbirli olunması gerekir.
Devam Edecek