Roma Anlaşması’nı 38. maddesine göre; “Ortak Pazar, tarımı ve tarımsal ürünlerin ticaretini kapsar. Tarımsal ürünler için Ortak Pazar’ın işlemesi ve gelişmesi, üye devletler de bir ortak tarım politikasının yürürlüğe konmasıyla olur” denilmektedir.
Avrupa Birliği ortak tarım politikası, Topluluk üyesi bütün ülkeleri kapsar. Hangi ülkede, nasıl bir ürün yetiştirileceği, AB Tarım Komitesi tarafından belirlenerek izin verilmektedir. Tarım üretimi belirli standartlara bağlanmıştır. İstenen standartlara uymayan Topluluk üyesi üreticiler, faaliyetlerden men edilebilmektedir. Tarımsal faaliyetler de bulunan üreticiler, eğer standart dışı üretimde bulunarak, Topluluk Tarım Komitesi kararları dışında hareket ederlerse, bu üreticilere sahip oldukları çiftlik veya işyerlerinin kapatılması anlamına gelen bu tür faaliyetten men etme bedelleri, ilgili şahıslara AB Tarım Komitesi, tarım komisyonu tarafından ödenmektedir. Böylece Mersin’deki Antalya’daki portakal veya domates tarlası, standarda uygun üretim yapılmadığı gerekçesiyle, sahibinden alınarak veya diğer herhangi bir üretim sektörü aynı gerekçelere dayanılarak sahibinden (bahçe, tarla, çiftlik, gayrimenkul vs.) alınıp, bir yabancıya (bir Alman’a, Fransız’a, İngiliz’e vs.) satılabilecektir. Bu olay, Türkiye topraklarının zorla veya hile ile Batılılar tarafından alınmasından başka bir şey değildir.
Roma Anlaşması’nın 62’nci maddesinde, “İşbu Anlaşmanın hükümleri saklı kalmak üzere üye devletler, hizmetlerin yapılmasıyla ilgili olarak işbu Anlaşmanın yürürlüğe girişinde ulaşılan gerçek özgürlüğe yeni kısıtlamalar koyamaz” denilmektedir.
Avrupa Birliği ülkelerinin, ortak oldukları ülkeler üzerinde, ulaştıkları haklardan biri ve en önemlisi yerleşme hakkıdır. Bu hakkı elde ettikleri andan itibaren, mülk edinme ve yerleşme hareketleri yoğunluk kazanacaktır. Yerleşme hakkı ile ilgili esaslar Roma Anlaşması’nın 52, 53 ve 58’nci maddelerinde belirlenmiştir. AB’ne ortak olan ülkeler, yerleşme hakkını kısıtlayıcı sınırlar koyamazlar. Zaten AB’ne ortak olan bir ülke, millî devlet olma hüviyetini yok etmiş demektir. Millî devlet ilkesi yok olunca, AB tek devlet ilkesi hakim olacaktır. Yani “Avrupa Birleşik Devletleri” çatısı altında toplanılacaktır.
Avrupa Birliği’ne ortak olan ülkeler, tek bir senet, tek bir anayasa tarafından idare edileceklerdir. Türkiye, taahhütleri gereği olarak AB amaçları doğrultusunda, 31 Aralık 1992 tarihine kadar kanun, yönetmenlik ve anayasada değişiklikler yapmayı plânlamıştır. Batı’ya entegre olmak için her yol denenmektedir. Türkiye’de, Batı’nın istediği değişiklikler yapıldığı takdirde, Türk vatanı savaşsız bir biçimde, anlaşmalar mucibince, Batılıların egemenliğine teslim edilmiş olacaktır. Batılı çevrelerce hazırlanan bu sinsi plânları bozmak ve İstiklâl Savaşı’nda, ecdadımızın kanı ile sulanmış mukaddes vatanımızın satılmasına mani olmak her Müslüman Türk insanına düşen tarihi bir görevdir.
Bu tarihi görevin bilincinde olarak, Avrupa Birliği’ne ortak olmak için çaba harcayan gruplar (parti, kişi ve kuruluşlar) karşısında millî bir birlik oluşturmak gerekir. Bu yapılmazsa Türkiye toprakları Batılılara satılacak ve vatan elden gidecektir.
Bu nedenle Batı karşısında birlik ve beraberliğimizi pekiştirmeliyiz. Bize güttürülmek istenen deveyi, gütmemeliyiz. Elbirliği ile vatanın bütünlüğüne sahip çıkarak, “bu deveyi gütmeyeceğiz ve bu diyardan gitmeyeceğiz” demeliyiz. Bu vatan bizimdir. Vatan toprağı ne para ile nede anlaşmalarla satılmaz. Türkiye üzerinde oynan Avrupa Birliği oyununu, birlik ve beraberlik içinde bozmalıyız. Zaman geçmeden bunda ısrarlı olmalı ve acele etmeliyiz.
AVRUPA BİRLİĞİ-TÜRKİYE GÜMRÜK BİRLİĞİ
Avrupa Birliği ile Türkiye arasında uygulamaya konan Gümrük Birliği, 31.12.1995 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Avrupa Birleşik Devletleri (ikinci ABD’nin) 15 üyesinin hedefi olarak, (daha sonra 25 ülkenin) bir entegrasyon ve ekonomik pazar meydana getirmektir. Bu amaçla, 15 Avrupa Birliği üyesi ülke gümrük birliğine girmiştir. Türkiye, Avrupa Birliği’ne tam üyelik için müracaat etmiş olmakla birlikte, kapıda beklemektedir. Avrupa Birliği kapısında bekleyen Türkiye, Batı gümrük duvarlarını 1995’de kaldırmaya karar vermiştir. Gümrük duvarlarının yıkılması ile Avrupa Birliği’nin bütün sanayi ve tarım mallarına sıfır gümrük uygulanmaktadır.
Gümrük Birliği’nin sağlanması ile Türkiye’yi istila edecek olan Avrupa Birliği’nin tarım ve sanayi malları, Türkiye’deki mevcut sanayi, tarım ve hayvancılığa bir darbe indirecek ve çökecektir.
Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’ne geçilince, tekstil, pamuklu giyim, demir-çelik, metal, büyük taşıt araçları, çimento, seliloz gibi sektörlerde rekabet edilebilir avantajını savunanlar olsa bile zamanla bu sektörler bugünkü güçlerini kaybedeceklerdir. Zaten otomotiv yan sanayi, gıda, tarım yan sanayi, tütün, yünlü tekstil, kağıt, lastik ürünleri, kimyasal ürünler, elektrik makineleri, süt ürünleri, ağaç ürünleri ve et işletme sanayilerinin hiçbirinin Batı ile rekabet edebilme şansları yoktur. Bu durumda, dünyada tarımda kendi kendine yeterli 7 ülkeden biri olan Türkiye, gümrük duvarlarının açılması ile Batı’nın açık pazarı haline gelecektir.
Gümrük Birliği, Türkiye’ye korkunç zararlar açacaktır. Türk tarım, sanayi ve hayvancılık sektörleri bir bir batacaktır.
DYP-SHP Koalisyon Hükümeti, 1995’te Gümrük Birliği işlemlerini tamamlamayı taahhüt etmiştir. Hatta Gümrük Birliği konusunda açıklama yapan zamanın Sanayi ve Ticaret Bakanı Tahir Köse, “Kararlıyız. Sızlanmaya gerek yok. Gümrükler kalkacak. Tedbirlik bir durum yok. Türkiye sanayi Avrupa’nın her ülkesiyle rekabet edebilir. Girdilerimiz düşük, işçi ücretleri düşük. Kimse merak etmesin, hiçbir şey olmaz. Gümrük Birliği’nin büyük yararları olacak. Kalite artacak, rekabet artacak. Buna dayanmayan batacaktır, özel sektörde de, devlet sektöründe de” demiştir. (4.8.1993)
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Eski Başkanı Yalım Erez ise, “Türkiye, Gümrük Birliği’ne girecektir. Karşılıklı kusur aramanın, suçu birbirimize atmanın gereği yoktur, olan olmuştur” demiştir. (6.8.1993)
Türkiye ne pahasına olursa olsun, Gümrük Birliği adı altında Batı’nın açık sömürgesi durumuna getirilmek istenmektedir. Avrupa Birliği- Gümrük Birliği senaryosu, Türkiye’nin son bulmasına yönelik hesaplarla doludur.
Gümrük Birliği uygulamasına geçilince Türkiye’de başta tarım ürünleri fiyatları artacak, halkın alım gücü ise azalacaktır. Hatta çoğu insanlar gıda ihtiyaçlarını teminde zorluk çekeceklerdir. Türkiye’de, 24 milyon hektar verimli tarım arazisi vardır. Avrupa Birliği’nin hedefi yerleşme ve mülkiyet hakkının sağlanması ile Türkiye tarım alanlarını ele geçirmektir. Gerek tarım ürünlerinde gerekse sanayi ürünlerinde ortak tarım politikası tespitinin uygulamaya konması halinde, Türk insanı kendi ülkesinde kendi malını alamama gibi bir durumla karşı karşıya kalacaktır.
Avrupa Birliği şartlarına göre, tarımsal faaliyetler de kapatma garantisi vardır. Topluluk Tarım Komitesi istediği zaman faaliyetini uygun bulmadığı bir işyerini tazminat ödemek suretiyle kapatabilmektedir.
İşte bu nedenlerden dolayı Avrupa Gümrük Birliği’ne girildiği takdirde akla gelmedik ağır şartlarla karşılaşılacaktır. Böylesi bir birliğe girildiğinde ayrılmak veya çıkmak zor olacaktır.
Bu kadar ağır şartlarla dolu bir birlik için Türkiye’nin koşar adımlarla götürülmesi kimlere fayda sağlayacaktır?
Türkiye’yi yönetenler, Avrupa’nın kuyruğu olmak için bir yarışa girmişlerdir. Türkiye, Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği uygulamasına geçtiğinde, üye olmadığı halde fiilen tam üye durumuna gelecek olan Topluluk organlarının aldığı kararları uygulamakla yükümlü olacaktır. Ayrıca Gümrük Birliği’nin tatbiki Türk ekonomisinin kendi kendine “intiharı” demektir.
Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği Anlaşması, geçmişte sömürge ve müstemleke olan ülkelere silah zoru ile kabul ettirilen anlaşmalardan bile daha ağır şartlarda hazırlanmıştır.
Avrupa Gümrük Birliği Anlaşması ile Türkiye’de “İkinci Sevr Anlaşması” şartları yürürlüğe konmaktadır.
Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’ne girmek Türkiye için bir felakettir. Gümrük Birliği, Türk sanayini ve tarımını çökerirken işsizlikte aşırı derecede artmaktadır. Türkiye, Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’ne girip, kapılarını sonuna kadar açtığında, Batı’nın açık sömürgesi olacaktır.
Gümrük Birliği yolu ile Türkiye’yi sömürge haline getirenlerin önü kesilerek bu büyük belâdan ülkeyi kurtarmak tarihi bir görevdir.
TÜRKİYE’NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLE GÜMRÜK BİRLİĞİ’NE GİRMESİ SONUCU NELER OLACAK?
1) Türkiye, Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’ne girmesi halinde gümrük vergisini almaktan vazgeçerek yılda en az 4 milyar dolar zarar görecektir.
2) Avrupa Birliği, Türk tekstil ürünlerine kota koymaya devam edecek ve kısıtlamalar kaldırılmayacak. Ama Avrupa Birliği malları, Türkiye’de serbestçe satılacak. Böylece bir süre sonra Türkiye, Avrupa mallarının çöplüğü haline gelecek. Türk sanayi çöküntüye uğrayacak.
3) Türkiye, Avrupa Birliği üyesi olmadığı halde Gümrük Birliği Anlaşması’yla alınacak kararlara uymak zorunda kalacak. Ayrıca Avrupa Birliği’nin aldığı kararlara karşı veto ve yaptırım hakkı da olmadığı için boyun eğmek durumunda kalacaktır. Türkiye, İslâm Ülkeleri ille gerekse Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile yapacağı ticari ilişkilerde Avrupa Birliği ortak gümrük mevzuatı yüzünden zarar görecek.
4) Türkiye’nin Gümrük Birliği mevzuatına uyması halinde KKTC’ye ambargo konusu gündeme gelecek. Zaten Avrupa Birliği, Türkiye’ye karşı her defasında “Ya Ortak Pazar, ya da Kıbrıs” şantajını ileri sürmektedir.
5) Türkiye, yapacağı anlaşma ile Avrupa Birliği’nin siyasi kararlarına uymak zorunda kalacaktır. Bu kararları, Avrupa Birliği’nin tam üyesi olmadığı için veto etme yetkisi de yoktur.
6) Türkiye, Avrupa Gümrük Birliği’ne girdiği takdirde, Avrupa’nın sanayi devleri karşısında yerli sanayimiz çok zor durumda kalacaktır. (Doç. Dr. Muhittin Şimşek, Dr. Yavuz Kır, Türkiye, 22.12.1994)
TÜRKİYE, AVRUPA BİRLİĞİ’NE GİRMEK İSTİYOR MU?
Tansu Çiller, 20 Eylül 1993 tarihinde Almanya ziyaretinde Başbakan Helmut Kohl ile yaptığı görüşmede “Türkiye, AT’a girmek istiyor” ifadesini kullanarak, Türk Milleti adına bir taahhütte bulunmuştur.
Acaba Avrupa Birliği’ne girmek isteyenler Türkiye’yi yönetenler mi, yoksa Türk Milleti mi?
İsmet İnönü, 12 Eylül 1963’de AB ile ortaklık kuran Ankara Anlaşması’nı imzalayarak, Batı ile bütünleşme yolunu tuttu. İsmet İnönü’nün yolundan giden takipçileri de, otuz bir yıldan beri AB yolunu durmadan aşındırdılar. AB sevdalıları; Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Turgut Özal, Erdal İnönü, Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller hep İsmet İnönü’nün çizgisinde yollarına devam ettiler.
AB sevdalıları; Türkiye ile Batı arasında yürüttükleri bütünleşme girişimlerini Türk Milleti’nden hep sakladılar ve gizli tuttular. Türkiye’yi yönetenler, kapalı kapılar ardında, Türk Milleti’nin hiç haberdar olmadığı, ama Batı’ya verilen tavizlerle dolu anlaşmalara imza attılar. Bütün bu yapılanları Türk Milleti istiyormuş gibi lanse ettiler.
Nihayetinde Türkiye’yi yönetenlerin Batı’ya verdikleri taahhütlerin sonu geldi. İş su yüzüne çıktı. AB yetkilileri, Türkiye’ye açık açık baskı yapmaya başladı. “Bayrağınızda ay yıldızı değiştirin” dediler. “KİT’leri satın ve bize verin, gümrükleride açın” dediler ve heyetler geliyor gidiyor, baskılar sürüyor. AB’nin Türkiye’ye baskısı esasen daha 1996’da başladı, o zaman “topraklarınızı satın” dediler. AB’ye girmenin böyle ağır şartları var. Bu ağır şartlar bir ülkenin yok olması, yani tarih sahnesinden kendisini silmesine doğru bir gidiştir. AB’ye girmek istemek, Türkiye’yi tarih sahnesinden silmek demektir.
Böyle ağır şartları olan bir topluluğa girmeye, dinini, namusunu, kültürünü ve vatanını düşünen Müslüman Türk Milleti’nin hiçbir ferdi razı değildir ve olamaz da. Söylenenlerin aksine, Türkiye, bir “Hıristiyan Topluluğu” olan AB’ne girmek istemiyor.
Ancak Türkiye’yi yönetenler, Anadolu topraklarını yabancıların hakimiyetine terk etmek ve Batı’nın bir pazarı yapmak gibi bir yolda hızlı adımlar atmaya çalışıyorlar. Tansu Çiller, 30 Temmuz 1993 tarihinde şöyle diyordu: “Ancak, biz tek eş istiyoruz. Eşimiz de Avrupa Topluluğu olacaktır.” Tansu Çiller’in bilmesi gereken şu ki; Müslüman Türk Milleti’nin hiçbir ferdi, Hıristiyan Batı ile eş olmayı kabul etmez.
Türk Milleti’nin istemediği bir şeyi “Türkiye, AB’ye girmek istiyor” şeklinde savunmaya girenler, bir millet adına büyük bir suç işlemektedirler. Böyle bir suçun cezası divanı harptir.
Türk Milleti’nin AB’ye girmek, Batılı ezeli düşmanlarımıza bu vatan topraklarının bir karışını dahi satmak veya atılan imzalarla teslim olmak gibi bir düşüncesi de yoktur.
Özelleştirme, Gümrük Birliği, toprak mülkiyeti, tarım politikası gibi yollarla, İkinci Bir Sevr Anlaşması’na imza atanlar, açık bir şekilde Türkiye’nin savaşsız olarak Batılı işgal kuvvetlerine teslimine zemin hazırlamaktadırlar. AB’nin Türkiye’ye yönelik hedefi bir işgaldir. Zaten Türkiye’yi yönetenlerin söylediği gibi, Türkiye AB’ye girmeyecek. AB ülkeleri, Türkiye’yi yapılan anlaşmalarla teslim almaya hazırlanmaktadırlar. Ama şu kesin olarak bilinmelidir ki; geçmişte olduğu gibi bugün de Müslüman Türk Milleti’nin bağımsızlığına, namusuna, dinine, vatana göz dikenler büyük bir şamar yiyecektir. Hele ki yapılmak istenenler bir su yüzüne çıksın bakalım.
Devam Edecek