TÜRKİYE’NİN AVRUPA YOLUNDA AŞAMADIĞI “UZUN, İNCE VE ENGEBELİ YOL” NERESİDİR?
Avrupa Topluluğu Komisyonu, 17 Aralık 1989 tarihinde, Türkiye’nin Topluluğa tam üyelik başvurusuyla ilgili olarak bir rapor hazırladı. Komisyon’un Akdeniz Ülkeleriyle İlişkilerden Sorumlu Üyesi Abel Matutes tarafından açıklanan rapor da, Türkiye ile AB arasında tam üyelik müzakerelerinin 1993’ten önce başlatılamayacağı belirtilmiştir.
Rapor da, Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu olumsuzluklar, işsizlik, enflasyon, sosyal güvenlik, tarımsal ve sınaî alandaki eksiklikler olarak sıralanmıştır.
Ayrıca Türk-Yunan anlaşmazlığı, Kıbrıs meselesi ve Türkiye’deki azınlıkların durumu gibi konular ele alınarak; “Son yıllarda gelişmelere sahne olmakla birlikte, insan haklarının durumu ve azınlıkların kimliğine saygı, demokrasi için gerekli düzeye henüz ulaşmamıştır” denildikten sonra “bu anlaşma tüm üyelik müzakerelerinin açılmasını tavsiye etmesine imkân vermemiştir” denilmiştir.
AB Komisyonu, Türkiye hakkında olumsuzluklarla dolu açıklamasını yaptıktan sonra, Türk hükümet yetkilileri büyük bir hayal kırıklığına uğramışlardır. Konu üzerine görüşlerini açılayan zamanın AT İlişkilerinden Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Bozer, “Daha somut bir rapor beklerdik” diyerek, morel kırıklığını dile getirmiştir.
AB Komisyon raporuna, Batılı basın ve haber ajansları da geniş yer ayırarak, yorumda bulunmuşlardır. İngiliz BBC Radyosu yorumunda, komisyonun “Türkiye’yi üzmemek amacıyla” tam üyelik başvurusuna kesin “hayır” cevabı vermediğini savunmuştur.
Acaba Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne kabulü için tek engel ekonomik problemlerin varlığı mıdır? Yoksa Batı için asıl büyük bir öneme sahip, ama Türk Milleti için de çok önemli bir engel mi vardır? Nedir Avrupa yolunda aşılamayan “engebeli” engeller?
Bu engelleri açık ve net olarak ortaya koyan İngiliz Guardian Gazetesi, bir yorumunda; “Ekonomik ve coğrafi engeller zaman içinde ortadan kaldırılabilir, ancak İslâm, Türkiye’nin Ortak Pazar’a bütünüyle katılmasında ciddi bir engeldir” demiştir.
Batılı devletler, evrensel bir kültür yapısı kurmak üzere, “Özellikle demokrasinin geleceğinin bağlı olduğu gençliğe, kökleri derin olarak Yunan-Roma ve Yahudi-Hıristiyanlıkta bulunan Avrupa kültürünün asil mirasçıları oldukları idealini yerleştirmek, ancak bunun etnik veya kültürel bir üstünlük veya münhasiriyet değil, tersine insanlık haysiyetine dayalı bir evrensellik olduğu bilincini aşılamak amacıyla okulda ve okul ötesinde demokrasi için eğitimi gerekli” görmüşlerdir. Böylece Batı’nın evrensel bir kültür olarak kabul ettiği, “Yunan-Roma ve Yahudi-Hıristiyanlık” kültürü olarak ortaya çıkmaktadır. Halbuki Türkiye, Batı’nın önerdiği kültürden ayrı bir kültür yapısına sahip olup, halkının büyük çoğunlu da Müslüman’dır. Avrupa’nın ortak değerleri ise “Greko-Romen Medeniyeti ve Hıristiyan inancıdır.” Avrupa halkı da Hıristiyan’dır.
Türkiye ile AB arasında asıl engeller, inanç ve kültür yapısında ortaya çıkmaktadır. Avrupa Birliği, Türk insanına şu mesajı vermektedir: “Kimliğinizden vazgeçmedikçe, sizi aramıza alamayız.” Bunun açık ispatı olarak, Avrupa Toplulukları Üyesi ve Kuzey Akdeniz Ülkeleri Sorumlusu Claude Cheysson,”Siz Topluluğu değiştiremezsiniz, üye olmayı siz istediğinize göre siz değişmek zorundasınız. Topluluk Türkiye’nin değil, Türkiye Topluluğun kuralarına uymak zorunda” demiştir.
İşte Türkiye’nin Avrupa yolunda aşamadığı “uzun, ince, engebeli” olarak tanımlanan yol, Türk insanının sahip olduğu “İslâm inancı”, kültürü ve Müslüman kimliğidir.
Devam Edecek
Avrupa Topluluğu Komisyonu, 17 Aralık 1989 tarihinde, Türkiye’nin Topluluğa tam üyelik başvurusuyla ilgili olarak bir rapor hazırladı. Komisyon’un Akdeniz Ülkeleriyle İlişkilerden Sorumlu Üyesi Abel Matutes tarafından açıklanan rapor da, Türkiye ile AB arasında tam üyelik müzakerelerinin 1993’ten önce başlatılamayacağı belirtilmiştir.
Rapor da, Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu olumsuzluklar, işsizlik, enflasyon, sosyal güvenlik, tarımsal ve sınaî alandaki eksiklikler olarak sıralanmıştır.
Ayrıca Türk-Yunan anlaşmazlığı, Kıbrıs meselesi ve Türkiye’deki azınlıkların durumu gibi konular ele alınarak; “Son yıllarda gelişmelere sahne olmakla birlikte, insan haklarının durumu ve azınlıkların kimliğine saygı, demokrasi için gerekli düzeye henüz ulaşmamıştır” denildikten sonra “bu anlaşma tüm üyelik müzakerelerinin açılmasını tavsiye etmesine imkân vermemiştir” denilmiştir.
AB Komisyonu, Türkiye hakkında olumsuzluklarla dolu açıklamasını yaptıktan sonra, Türk hükümet yetkilileri büyük bir hayal kırıklığına uğramışlardır. Konu üzerine görüşlerini açılayan zamanın AT İlişkilerinden Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Bozer, “Daha somut bir rapor beklerdik” diyerek, morel kırıklığını dile getirmiştir.
AB Komisyon raporuna, Batılı basın ve haber ajansları da geniş yer ayırarak, yorumda bulunmuşlardır. İngiliz BBC Radyosu yorumunda, komisyonun “Türkiye’yi üzmemek amacıyla” tam üyelik başvurusuna kesin “hayır” cevabı vermediğini savunmuştur.
Acaba Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne kabulü için tek engel ekonomik problemlerin varlığı mıdır? Yoksa Batı için asıl büyük bir öneme sahip, ama Türk Milleti için de çok önemli bir engel mi vardır? Nedir Avrupa yolunda aşılamayan “engebeli” engeller?
Bu engelleri açık ve net olarak ortaya koyan İngiliz Guardian Gazetesi, bir yorumunda; “Ekonomik ve coğrafi engeller zaman içinde ortadan kaldırılabilir, ancak İslâm, Türkiye’nin Ortak Pazar’a bütünüyle katılmasında ciddi bir engeldir” demiştir.
Batılı devletler, evrensel bir kültür yapısı kurmak üzere, “Özellikle demokrasinin geleceğinin bağlı olduğu gençliğe, kökleri derin olarak Yunan-Roma ve Yahudi-Hıristiyanlıkta bulunan Avrupa kültürünün asil mirasçıları oldukları idealini yerleştirmek, ancak bunun etnik veya kültürel bir üstünlük veya münhasiriyet değil, tersine insanlık haysiyetine dayalı bir evrensellik olduğu bilincini aşılamak amacıyla okulda ve okul ötesinde demokrasi için eğitimi gerekli” görmüşlerdir. Böylece Batı’nın evrensel bir kültür olarak kabul ettiği, “Yunan-Roma ve Yahudi-Hıristiyanlık” kültürü olarak ortaya çıkmaktadır. Halbuki Türkiye, Batı’nın önerdiği kültürden ayrı bir kültür yapısına sahip olup, halkının büyük çoğunlu da Müslüman’dır. Avrupa’nın ortak değerleri ise “Greko-Romen Medeniyeti ve Hıristiyan inancıdır.” Avrupa halkı da Hıristiyan’dır.
Türkiye ile AB arasında asıl engeller, inanç ve kültür yapısında ortaya çıkmaktadır. Avrupa Birliği, Türk insanına şu mesajı vermektedir: “Kimliğinizden vazgeçmedikçe, sizi aramıza alamayız.” Bunun açık ispatı olarak, Avrupa Toplulukları Üyesi ve Kuzey Akdeniz Ülkeleri Sorumlusu Claude Cheysson,”Siz Topluluğu değiştiremezsiniz, üye olmayı siz istediğinize göre siz değişmek zorundasınız. Topluluk Türkiye’nin değil, Türkiye Topluluğun kuralarına uymak zorunda” demiştir.
İşte Türkiye’nin Avrupa yolunda aşamadığı “uzun, ince, engebeli” olarak tanımlanan yol, Türk insanının sahip olduğu “İslâm inancı”, kültürü ve Müslüman kimliğidir.
Devam Edecek