Avrupa Birliği’ne uyum için Türkiye’de son dönemde, 1996’ya kadar yapılması öngörülenler:
1) Özel hükümler saklı kalmak üzere, uyrukluluk dolayısıyla uygulanan, her türlü azınlık haklarının sağlanması. (Ankara Anlaşması, Madde: 9)
2) Mali politikada uyum. (Ankara Anlaşması, Madde: 17)
3) Para politikasında uyum. (Ankara Anlaşması, Madde: 17)
4) Kambiyo kurları konusunda uyum. (Ankara Anlaşması, Madde: 18)
5) Gümrük vergilerinin kaldırılması. (Katma Protokol, Madde:17)
6) Ortak gümrük tarifelerinin kabulü. (Katma Protokol, Madde: 17)
7) Yabancı sermayeye teşvik kanunu çerçevesinde serbestiyet tanınması. (Katma Protokol, Madde: 25)
8) Ortak Tarım Politikası: Türkiye, Katma Protokol’de belirtilen süre sonunda (1 Ocak 1973 ilâ 1 Ocak 1996 tarihleri arasında) ortak bir tarım politikasına uyum sağlamayı kabul etmiştir.
Katma Protokol Madde 33: “Yirmi iki yıllık bir dönem içinde, Türkiye tarım ürünlerinin Türkiye ile Topluluk arasında serbest dolaşımı için Türkiye’de uygulanması gerekli ortak tarım politikası tedbirlerini bu dönemin sonunda alabilmek amacıyla, kendi tarım politikasının uyumu yoluna gider.
Tarım alanında Türkiye tarafından Topluluğa bildirilmesi gereken hususları Ortaklık Konseyi kararlaştırır.”
Bu madde hükümleri gereğince, son dönemde, tarım alanında Avrupa Birliği’ne uyum için bütün gerekler yerine getirilecektir.
9) İşçilerin serbest dolaşımı. “Ortaklık Konseyi bu konuda gerekli usulleri karalaştıracaktır.” (Katma Protokol, Madde: 36)
10) Yerleşme Hakkı, Hizmetler ve Ulaşım:
“Akit Taraflar, aralarında, yerleşme hakkı ve hizmetlerin serbest edinimine yeni kısıtlamalar koymaktan sakınırlar.
Ortaklık Konseyi, Ortaklık Anlaşması’nın 13’üncü ve 14’üncü maddelerinde yer alan ilkelere uygun olarak, Akit Tarafların yerleşme hakkı ve hizmetlerin serbest edinimindeki kısıtlamaları aralarında git gide kaldırmalarında uygulanacak sıra, süre ve usulleri tespit eder.” (Katma Protokol, Madde: 41)
Avrupa Birliği ile Türkiye arasında yapılan anlaşma gereğince, yabancılar rahat bir biçimde Türkiye’de yerleşme hakkını elde edeceklerdir. Yabancılara mülk edinme hakkı tanınmıştır. Yabancılar istedikleri gibi, istedikleri yerden toprak alma imkânına sahip olacaklardır. Şahıslara olduğu gibi, şirketlere de mülk edinme hakkı tanınmıştır. Özelleştirme adı altında, devletin fabrikaları yabancılara satılmaktadır. Bu durum kademeli olarak gittikçe yoğunluk kazanmaktadır. Türkiye ekonomisinin istikrarsızlığı daha çok arttırılarak ve Türk Lirası’nın değeri yabancı paralar karşısında daha fazla düşürülerek, yabancıların mülk edinmelerine zemin hazırlanmaktadır. Bu hareket ekonomik uyum adı altında yapılmaktadır.
11) Ekonomi politikalarının yaklaştırılması. Rekabet, vergileme ve mevzuatın yaklaştırılması sağlanacaktır. (Katma Protokol, Madde: 43)
12) Kültür politikasında AB’ye uyum sağlanacaktır. Bu uyum okul ve okul ötesinde yapılacaktır. Televizyonlarda bütün yabancı menşeli programların yoğunluk kazanması, kültür politikasında Türk insanının Batı’ya entegrasyonunda izlenen politikayı açıkça ortaya koymaktadır.
Avrupa Birliği ülkeleri, kademeli olarak Türkiye ekonomisini çökerterek, daha sonra her şeye rahatça sahip olmayı plânlamaktadırlar. Yabancılar topraklarımızı tapu ile satın alacaklardır. AB’ye tam ortak olunca ayrılmak zor olacaktır. Direnmek zor olacaktır. Bugün Yahudi’nin Filistin’de yaptığı gibi, Allah korusun, aynı duruma Türk insanı düşebilir. Batılı Hıristiyan topluluklar, Türkiye’ye ortak olma haklarını elde ettikleri gün, Müslüman avına girişebilirler. Bugün duyarsız kalan Türk insanı, yarın “eyvah ne ettik” demeden, uyanmak ve Batı’nın kurduğu sinsi plânları bozmak için elinden geleni yapmak zorundadır. Bu plânların bozulmasının son tarihi 31 Aralık 1995’tir. Acele ve atak davranılmazsa, daha sonra Batı’ya karşı verilecek mücadele çok çetin ve zor olacaktır.
TÜRKİYE’NİN AVRUPA BİRLİĞİ’NE TAM ÜYELİK BAŞVURUSU
Türkiye, Avrupa Birliği’ne tam üyelik için 14 Nisan 1987 tarihinde resmen başvurmuştur. Avrupa Birliği’ne tam üyelik başvurusu Anavatan Partisi’nin iktidar olduğu Turgut Özal Hükümeti tarafından yapılmıştır. Tam üyelik başvurusunun yapıldığı dönemde Başbakan olan Turgut Özal, “AET’ye müracaat şansı bizim iktidarımız dönemine nasip olmuştur” diyerek memnuniyetini dile getirmiştir.
Turgut Özal’ın imzasını taşıyan ve Birinci Turgut Özal Hükümeti Devlet Bakanı Ali Bozer tarafından, zamanın AT dönem Başkanı Leo Tindemans’a verilen 14 Nisan 1987 tarihli mektubun tam metni şöyledir:
“Sayın Başkan,
Türkiye Cumhuriyeti hükümeti adına işbu mektupla Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu tesis eden anlaşmanın 237. maddesi düzenlemeleri uyarınca, Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üye olmak için resmen müracaat etmekte olduğunu, ekselanslarına bildirmekten şeref duyarım.
Bu çerçeve de Türkiye’nin Avrupa vakasyonunu Avrupa Birliği’ne, keza Avrupa Topluluklarını temsil eden anlaşmaları ortaya çıkaran ideallere bağlılığını bilhassa belirtmek isterim.
Ekselans, en derin saygılarımın kabulünü rica ederim.”
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Alınabilmesi İçin Öngörülen Hukuki Değişim
Avrupa Birliği’ne tam üyelik için 14 Nisan 1987 tarihinde başvuruda bulunan Türkiye, Topluluğa alınabilmesi için bir dizi hukuki düzenleme yapmak zorundadır.
Bu hukuki düzenlemeler yapılırken, Topluluk ortaklık şartları gereği egemenlik haklarının, yasama, yürütme ve yargı haklarının büyük bölümünü AB’ne devretmek gibi çok hassas ve fakat Türk Milleti’nin geçmişini ve geleceğini temelden ilgilendiren tarihi bir karala karşı karşıyadır. Gerekli olan hukuki değişim gerek Anayasa’da gerekse Türk Ticaret Hukuku ve Türk Ceza Hukuku olmak üzere bütün alanları kapsamaktadır. AB’nin istediği hukuki değişim yapıldığı takdirde Türkiye, Topluluğun bir eyaleti olarak telakki edilecek ve Topluluk kararlarına harfiyen uymak zorunda kalacaktır.
Türkiye, AB merkezi Brüksel’de alınacak kararlara uymak ve alınan kararları uygulamakla yükümlü olacaktır. Alınan kararlara uymama gibi aksi bir durumda, Topluluk organlarının zor kullanması ile karşılaşılacaktır. Avrupa Birliği’nde alınan kararlara uymayan bir devlet için siyasi, hukuki, ekonomik ve askeri olmak üzere akla gelen her türlü müeyyide uygulanacak ve gerektiği takdirde müdahale bile yapılacaktır.
a) Anayasa’da Öngörülen Değişiklikler: Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olması durumunda Anayasa’da değişiklik yapılması zorunludur. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği kesinlik kazandığı takdirde, üyelik öncesi ya da üyelik sonrasında Anayasa’daki “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” hükmünü değiştirerek, “Egemenlik kayıtsız şartsız Avrupa Birliği’nindir” ibaresini koymak mecburiyeti vardır.
b) Kanunlarda Öngörülen Değişiklikler: Türkiye, Avrupa Birliği’ne tam üye olmak için mevcut kanunlardaki Avrupa Birliği aleyhine olan bütün hükümleri değiştirmek zorundadır. Gümrüklerin sıfıra indirilmesi, özelleştirme adı altında yabancı sermayeye serbestiyet tanınması yönünde alınan kararlar da olduğu gibi, Türkiye’nin aleyhine ama Avrupa Birliği’nin lehine ne yönlü kararlar değiştirilmesi gerekirse o yapılmak mecburiyeti vardır.
AVRUPA BİRLİĞİ’NİN TÜRKİYE’YE YÖNELİK NÜFUS POLİTİKASI
Avrupa Birliği ülkeleri, kendi nüfuslarını artırma yolunda politikalar izlerlerken, Türkiye’ye yönelik olarak aile plânlaması politikasını desteklemektedirler.
Bugün Avrupa Birliği üyesi ülkelerde evlilik ve eşler arasında çok çocuk doğumu teşvik edilirken, Türkiye’de ise aile plânlaması teşvik edilmekte ve bu yönde mali yardımlar yapılmaktadır.
Türkiye’nin nüfusunun azaltılması amacıyla Batılı ülkeler olağanüstü bir gayret sarf etmektedirler. Türkiye’de sayıları devamlı artan “Aile Plânlaması Vakfı ve Dernekleri”, Avrupa Birliği desteğinde faaliyet göstermektedirler. İstanbul’da kurulan Beşeri Kaynakları Geliştirme Vakfı’na, Avrupa Komisyonu tarafından aile plânlaması için 373 bin dolarlık yardım yapılmıştır. Aile plânlaması yapan dernek ve vakıf gibi özel kuruluşlara 1992 yılında Avrupa Birliği tarafından 8 milyar lira verilmiştir. Amaç Türkiye’de nüfus artışına engel olmaktır.
Türkiye’de, 1993 yılı nüfus plânlamasında “atak yılı” olarak görülmüş ve ABD’den doğum kontrol aşısını Vehbi Koç ve Sağlık Bakanlığı birlikte ithal yoluna gitmişlerdir.
Halbuki Türkiye’de bebek ölüm oranı binde 78, anne ölüm oranı binde 30 civarında olurken, her iki dakikada bir bebek hayatını kaybetmektedir. Avrupa ülkelerinde bu oran binde 2-3 arasında değişmektedir.
Gerek çocuk, gerekse anne ölümlerinin bu kadar korkunç boyutlarda olduğu Türkiye’de, ölümleri önleyici tedbirler alınmazken, aile plânlamasına destek verilmesi bir cinayet olduğu gibi vahşettir de.
Batıcı politikaları benimseyen hükümetlerin öncülüğünde, yine Batı uzantısı vakıf, dernek ve özel kurumlarca Türk insanı üzerinde uygulanmakta olan aile plânlaması, bir ülke insanlarının canlı canlı yakılmasına eş değerde bir vahşettir.
Müslüman Türk insanı kendisi üzerinde oynanan bu emperyalist oyunları bozmak için İslâm’ın gereklerine uyarak, Allah’ın emrettiği gibi hareket etmelidir.
Türkiye’nin nüfusunu azaltmaya yönelik politikaları uygulayanlara ben de Müslüman’ım diyen her Türk insanı, aile plânlaması tuzağını bozarak cevap vermelidir.
Müslümanlar, nüfus plânlayıcılarının aksine daha çok çocuk sahibi olmanın sevabına erişmenin şuuru içinde olmalıdırlar.
Devam Edecek
1) Özel hükümler saklı kalmak üzere, uyrukluluk dolayısıyla uygulanan, her türlü azınlık haklarının sağlanması. (Ankara Anlaşması, Madde: 9)
2) Mali politikada uyum. (Ankara Anlaşması, Madde: 17)
3) Para politikasında uyum. (Ankara Anlaşması, Madde: 17)
4) Kambiyo kurları konusunda uyum. (Ankara Anlaşması, Madde: 18)
5) Gümrük vergilerinin kaldırılması. (Katma Protokol, Madde:17)
6) Ortak gümrük tarifelerinin kabulü. (Katma Protokol, Madde: 17)
7) Yabancı sermayeye teşvik kanunu çerçevesinde serbestiyet tanınması. (Katma Protokol, Madde: 25)
8) Ortak Tarım Politikası: Türkiye, Katma Protokol’de belirtilen süre sonunda (1 Ocak 1973 ilâ 1 Ocak 1996 tarihleri arasında) ortak bir tarım politikasına uyum sağlamayı kabul etmiştir.
Katma Protokol Madde 33: “Yirmi iki yıllık bir dönem içinde, Türkiye tarım ürünlerinin Türkiye ile Topluluk arasında serbest dolaşımı için Türkiye’de uygulanması gerekli ortak tarım politikası tedbirlerini bu dönemin sonunda alabilmek amacıyla, kendi tarım politikasının uyumu yoluna gider.
Tarım alanında Türkiye tarafından Topluluğa bildirilmesi gereken hususları Ortaklık Konseyi kararlaştırır.”
Bu madde hükümleri gereğince, son dönemde, tarım alanında Avrupa Birliği’ne uyum için bütün gerekler yerine getirilecektir.
9) İşçilerin serbest dolaşımı. “Ortaklık Konseyi bu konuda gerekli usulleri karalaştıracaktır.” (Katma Protokol, Madde: 36)
10) Yerleşme Hakkı, Hizmetler ve Ulaşım:
“Akit Taraflar, aralarında, yerleşme hakkı ve hizmetlerin serbest edinimine yeni kısıtlamalar koymaktan sakınırlar.
Ortaklık Konseyi, Ortaklık Anlaşması’nın 13’üncü ve 14’üncü maddelerinde yer alan ilkelere uygun olarak, Akit Tarafların yerleşme hakkı ve hizmetlerin serbest edinimindeki kısıtlamaları aralarında git gide kaldırmalarında uygulanacak sıra, süre ve usulleri tespit eder.” (Katma Protokol, Madde: 41)
Avrupa Birliği ile Türkiye arasında yapılan anlaşma gereğince, yabancılar rahat bir biçimde Türkiye’de yerleşme hakkını elde edeceklerdir. Yabancılara mülk edinme hakkı tanınmıştır. Yabancılar istedikleri gibi, istedikleri yerden toprak alma imkânına sahip olacaklardır. Şahıslara olduğu gibi, şirketlere de mülk edinme hakkı tanınmıştır. Özelleştirme adı altında, devletin fabrikaları yabancılara satılmaktadır. Bu durum kademeli olarak gittikçe yoğunluk kazanmaktadır. Türkiye ekonomisinin istikrarsızlığı daha çok arttırılarak ve Türk Lirası’nın değeri yabancı paralar karşısında daha fazla düşürülerek, yabancıların mülk edinmelerine zemin hazırlanmaktadır. Bu hareket ekonomik uyum adı altında yapılmaktadır.
11) Ekonomi politikalarının yaklaştırılması. Rekabet, vergileme ve mevzuatın yaklaştırılması sağlanacaktır. (Katma Protokol, Madde: 43)
12) Kültür politikasında AB’ye uyum sağlanacaktır. Bu uyum okul ve okul ötesinde yapılacaktır. Televizyonlarda bütün yabancı menşeli programların yoğunluk kazanması, kültür politikasında Türk insanının Batı’ya entegrasyonunda izlenen politikayı açıkça ortaya koymaktadır.
Avrupa Birliği ülkeleri, kademeli olarak Türkiye ekonomisini çökerterek, daha sonra her şeye rahatça sahip olmayı plânlamaktadırlar. Yabancılar topraklarımızı tapu ile satın alacaklardır. AB’ye tam ortak olunca ayrılmak zor olacaktır. Direnmek zor olacaktır. Bugün Yahudi’nin Filistin’de yaptığı gibi, Allah korusun, aynı duruma Türk insanı düşebilir. Batılı Hıristiyan topluluklar, Türkiye’ye ortak olma haklarını elde ettikleri gün, Müslüman avına girişebilirler. Bugün duyarsız kalan Türk insanı, yarın “eyvah ne ettik” demeden, uyanmak ve Batı’nın kurduğu sinsi plânları bozmak için elinden geleni yapmak zorundadır. Bu plânların bozulmasının son tarihi 31 Aralık 1995’tir. Acele ve atak davranılmazsa, daha sonra Batı’ya karşı verilecek mücadele çok çetin ve zor olacaktır.
TÜRKİYE’NİN AVRUPA BİRLİĞİ’NE TAM ÜYELİK BAŞVURUSU
Türkiye, Avrupa Birliği’ne tam üyelik için 14 Nisan 1987 tarihinde resmen başvurmuştur. Avrupa Birliği’ne tam üyelik başvurusu Anavatan Partisi’nin iktidar olduğu Turgut Özal Hükümeti tarafından yapılmıştır. Tam üyelik başvurusunun yapıldığı dönemde Başbakan olan Turgut Özal, “AET’ye müracaat şansı bizim iktidarımız dönemine nasip olmuştur” diyerek memnuniyetini dile getirmiştir.
Turgut Özal’ın imzasını taşıyan ve Birinci Turgut Özal Hükümeti Devlet Bakanı Ali Bozer tarafından, zamanın AT dönem Başkanı Leo Tindemans’a verilen 14 Nisan 1987 tarihli mektubun tam metni şöyledir:
“Sayın Başkan,
Türkiye Cumhuriyeti hükümeti adına işbu mektupla Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu tesis eden anlaşmanın 237. maddesi düzenlemeleri uyarınca, Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üye olmak için resmen müracaat etmekte olduğunu, ekselanslarına bildirmekten şeref duyarım.
Bu çerçeve de Türkiye’nin Avrupa vakasyonunu Avrupa Birliği’ne, keza Avrupa Topluluklarını temsil eden anlaşmaları ortaya çıkaran ideallere bağlılığını bilhassa belirtmek isterim.
Ekselans, en derin saygılarımın kabulünü rica ederim.”
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Alınabilmesi İçin Öngörülen Hukuki Değişim
Avrupa Birliği’ne tam üyelik için 14 Nisan 1987 tarihinde başvuruda bulunan Türkiye, Topluluğa alınabilmesi için bir dizi hukuki düzenleme yapmak zorundadır.
Bu hukuki düzenlemeler yapılırken, Topluluk ortaklık şartları gereği egemenlik haklarının, yasama, yürütme ve yargı haklarının büyük bölümünü AB’ne devretmek gibi çok hassas ve fakat Türk Milleti’nin geçmişini ve geleceğini temelden ilgilendiren tarihi bir karala karşı karşıyadır. Gerekli olan hukuki değişim gerek Anayasa’da gerekse Türk Ticaret Hukuku ve Türk Ceza Hukuku olmak üzere bütün alanları kapsamaktadır. AB’nin istediği hukuki değişim yapıldığı takdirde Türkiye, Topluluğun bir eyaleti olarak telakki edilecek ve Topluluk kararlarına harfiyen uymak zorunda kalacaktır.
Türkiye, AB merkezi Brüksel’de alınacak kararlara uymak ve alınan kararları uygulamakla yükümlü olacaktır. Alınan kararlara uymama gibi aksi bir durumda, Topluluk organlarının zor kullanması ile karşılaşılacaktır. Avrupa Birliği’nde alınan kararlara uymayan bir devlet için siyasi, hukuki, ekonomik ve askeri olmak üzere akla gelen her türlü müeyyide uygulanacak ve gerektiği takdirde müdahale bile yapılacaktır.
a) Anayasa’da Öngörülen Değişiklikler: Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olması durumunda Anayasa’da değişiklik yapılması zorunludur. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği kesinlik kazandığı takdirde, üyelik öncesi ya da üyelik sonrasında Anayasa’daki “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” hükmünü değiştirerek, “Egemenlik kayıtsız şartsız Avrupa Birliği’nindir” ibaresini koymak mecburiyeti vardır.
b) Kanunlarda Öngörülen Değişiklikler: Türkiye, Avrupa Birliği’ne tam üye olmak için mevcut kanunlardaki Avrupa Birliği aleyhine olan bütün hükümleri değiştirmek zorundadır. Gümrüklerin sıfıra indirilmesi, özelleştirme adı altında yabancı sermayeye serbestiyet tanınması yönünde alınan kararlar da olduğu gibi, Türkiye’nin aleyhine ama Avrupa Birliği’nin lehine ne yönlü kararlar değiştirilmesi gerekirse o yapılmak mecburiyeti vardır.
AVRUPA BİRLİĞİ’NİN TÜRKİYE’YE YÖNELİK NÜFUS POLİTİKASI
Avrupa Birliği ülkeleri, kendi nüfuslarını artırma yolunda politikalar izlerlerken, Türkiye’ye yönelik olarak aile plânlaması politikasını desteklemektedirler.
Bugün Avrupa Birliği üyesi ülkelerde evlilik ve eşler arasında çok çocuk doğumu teşvik edilirken, Türkiye’de ise aile plânlaması teşvik edilmekte ve bu yönde mali yardımlar yapılmaktadır.
Türkiye’nin nüfusunun azaltılması amacıyla Batılı ülkeler olağanüstü bir gayret sarf etmektedirler. Türkiye’de sayıları devamlı artan “Aile Plânlaması Vakfı ve Dernekleri”, Avrupa Birliği desteğinde faaliyet göstermektedirler. İstanbul’da kurulan Beşeri Kaynakları Geliştirme Vakfı’na, Avrupa Komisyonu tarafından aile plânlaması için 373 bin dolarlık yardım yapılmıştır. Aile plânlaması yapan dernek ve vakıf gibi özel kuruluşlara 1992 yılında Avrupa Birliği tarafından 8 milyar lira verilmiştir. Amaç Türkiye’de nüfus artışına engel olmaktır.
Türkiye’de, 1993 yılı nüfus plânlamasında “atak yılı” olarak görülmüş ve ABD’den doğum kontrol aşısını Vehbi Koç ve Sağlık Bakanlığı birlikte ithal yoluna gitmişlerdir.
Halbuki Türkiye’de bebek ölüm oranı binde 78, anne ölüm oranı binde 30 civarında olurken, her iki dakikada bir bebek hayatını kaybetmektedir. Avrupa ülkelerinde bu oran binde 2-3 arasında değişmektedir.
Gerek çocuk, gerekse anne ölümlerinin bu kadar korkunç boyutlarda olduğu Türkiye’de, ölümleri önleyici tedbirler alınmazken, aile plânlamasına destek verilmesi bir cinayet olduğu gibi vahşettir de.
Batıcı politikaları benimseyen hükümetlerin öncülüğünde, yine Batı uzantısı vakıf, dernek ve özel kurumlarca Türk insanı üzerinde uygulanmakta olan aile plânlaması, bir ülke insanlarının canlı canlı yakılmasına eş değerde bir vahşettir.
Müslüman Türk insanı kendisi üzerinde oynanan bu emperyalist oyunları bozmak için İslâm’ın gereklerine uyarak, Allah’ın emrettiği gibi hareket etmelidir.
Türkiye’nin nüfusunu azaltmaya yönelik politikaları uygulayanlara ben de Müslüman’ım diyen her Türk insanı, aile plânlaması tuzağını bozarak cevap vermelidir.
Müslümanlar, nüfus plânlayıcılarının aksine daha çok çocuk sahibi olmanın sevabına erişmenin şuuru içinde olmalıdırlar.
Devam Edecek