Ateş Ağacı

Ayşe Aslı Duruk

Evimin önünden geçiyordun. Tabi herkes bütün evlerin önünden, herhangi bir evin önünden geçebilir. Geçip gidebilir. Bunda bir şey yok. Fakat sen geçip gitmek yerine kapımı; nedense benim kapımı ısrarla çaldın bir gün. Ne hikmetse. Hikaye de burada başladı ya zaten. 2 gün, 3 gün… Bir süre böyle sürdü bu. Açmadım. Ne var ki hiçbir kapı inatla çalınmaya dayanamaz uzun süre. Ya kırılır, ya açılır. Ben açtım…

Karşımda bir yabancı vardı o an. O kadar klişe bir cümleyle başlamıştın önce yani. İlk kez gördüğüm için yabancıydın ya, ta ezelden alnıma yazılmış bir yazıyı okumaya başladığımı bildim o sırada aslında. Bilmediğim bir dilde yazılmış okunaklı yazı… Bilmediğim, Dünya tarihinden daha eski olan bir lisanı okumaya nasıl mı başlayabildim peki? Başladım işte. Okudum. Söz konusu kader olduğunda, iknaya ve mantığa gerek yoktur ki. Kaderin tam alnımdaki iz düşümü… ‘İz’ kelimesinin ne kadar yakışacağını da sonradan anladığım… İşte tam eşikte, arafta, vücuda bürünmek üzere. Açmıştım kapıyı bir defa.

Önceleri, karşı konulamaz gizli bir buyruğa itaat ediyordum sadece, evimin içine girmene izin verirken. Duruma kendimden eklenen bir merak, heves, ya da, istek yoktu ortada yani. Dedim ya, alnımdaki yazıydın sen ve her insan işte o ‘gizli buyruk’tan dolayı kendi yazısını okumaya yazgılı ve mecburdur.

Fakat zamanla, yani aslında bir anda, ya da belki kim bilir, birçok anın toplamında karşımdakinin aslında karşımda olan değil de, bütünleştiğim, tamamlandığım, bir şekilde sayesinde anlamlandığım bir varlık olduğunu anladım. Demek sen, güzel bir yazıydın… Masum ve güzel.

Oysa işin cilvesini, esprisini, sürprizini, artık başka hangi kelimeyi kullanırsan işte onu, onu bir türlü göremeyiz biz. Bizler. İnsanın mayasında, mahiyetinde, muhtevasında, yazgısında hiç mi hiç mevcut değildir o hüner. Ve sen de bir yazıydın ya, seni yazan kalem kırıldı işte bir gün. Beklemiyordum. Hem de hiç. Hüküm verilince, bilet kesilince, geldiğin aynı kapıdan çıkıp gittin. Yazının ve hikayenin masumiyeti de tam olarak burada bozulmaya başladı ki, isteyerek yaptın bunu sen! Kader buydu evet ama amadesi olduğun o emri yerine getirirken en ufak bir sitemde ya da şikayette bile bulunmamıştın. Gidişinde el mahkumiyeti kadar, bir o kadar da kasıt ve ihanet vardı! O zaman küsmüştüm ben. Hem ne küsmek… İçinde üzüntüden çok kızgınlığı taşıyan bir küsmek. Ne kadar kızdığımdan haberin bile olmadı hiç. Olsun.

Tabi tüm bunlar asırlar önceydi. Sonra zamanın ilaç oluşundan mı, insanın unutkan oluşundan mı, yoksa dönüşümün hiçbir zaman sonlanmadığından mı, bilmem ya da başka neden, büründüğün vücuttan çoktan çıkıp, hiç beklenmedik, şaşırtıcı, yepyeni bir kimliğe sahip oldun. Ağaca dönüştün! Arka bahçemdeki… Bu kısmı muhakkak biliyorsundur. İnsan ne olduğunu bilmez olur mu hiç? Hele ağaçlar? Onlar kesinlikle bilirler.

Ne gözümden ne de gönlümden uzak olmayan, yakın, fakat yalnızca bana ayan olan gizli bahçemin en ihtişamlı, gözde, gizemli ve ulu ağacı… Kökleriyle cennet bahçelerine tutunmuş fakat yeryüzünde ancak ateşten meyveleriyle varlık sahasına inmiş olan ağaç… Sana nasıl bakmam, seni o bahçede nasıl yetiştirmem gerektiğini de hiç bilmiyordum önceleri. Refleks olarak sulamaya kalkışmıştım da, ateşten meyvelerini küle döndürmüştüm ilkin. Öyle yapmamam gerektiğini, meyvelerini oldukları halde bırakmam gerektiğini de zamanla öğrendim.

Şimdi sulamıyorum. Su, seni beslemek yerine söndürür çünkü. Anladım. Bakımın için hiçbir şey yapmama gerek yok hatta. Ateşten meyvelerin sürekli, öylece yanıp duruyor ve arka bahçemi ısıtıyor. Böyle de güzel. Köklerinle tutunduğun cennet bahçesinin yeryüzüne çıkacağını biliyorum ya bir gün. O bana yeter… Ne oldu, inanmadın mı? Bir zamanlar kapımı ısrarla çalan bir elken, o bedeni terk edip bir ağaca dönüşmeni mantıklı buldun da, bu mu garip geldi yani şimdi!? Ama ne demiştim, söz konusu kader olunca bir mantık bulup ikna olmak düşmez bizlere zaten. Ve sen benim kaderimsin. Henüz bitmedin. Biliyorum. Alnımdaki yazı, ebede uzanıyor çünkü. Görüyorum. Fakat masumiyetin hiçbir zaman geri dönmeyecek.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.